12. Bölüm: HAYAL KIRIKLIĞI

981 62 83
                                    

(Şarkıyı bölüm boyunca açık tutmanızı tavsiye ederim:)❤

Dünyaca ünlü yazara göre, tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlardı:
"Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.."

Küçük balkonumda az önce astığım çamaşırlar; esen hafif rüzgarla ileri geri sallanırken, sandelyeme çökmüş Tolstoy'a ait bu cümleleri düşünüyordum. Sol dirseğimin dayalı olduğu masadan kahveme uzanıp iki yudum aldım ve ardından; kahve bardağım hâlâ havadayken zihnimde dönenlerle, tek tük ışığın aydınlattığı ve Tolstoy'un o satırlarda bahsettiği yabancısı olduğum, şehri süzdüm.

Aylar önce İstanbul'dan sürgün edilip elime aldığım tek bir valizle çıktığım yolculuğu; Karabayır denen bu yerde sonlandırarak, geçmişime ait hikâyemin doldurulduğu sayfaların bir sandığa koyulmasını sağlamış, bembeyaz sayfalarına ruhumun mürekkebinin akıtılması için de tanrı'nın hediyesi yeni bir kitabın kapağını aralamıştım. Yabancısı olduğum bir şehrin küçük bir ilçesinde, yabancısı olduğum adamların arasında yeni bir hikâyeyi başlatmıştım..

Gözlerimi ağır ağır kapayıp açtıktan sonra elimdeki bardağı masaya bıraktım. Başım kucağımda duran diğer elime kaydığında, yumruk yaptığım avucumu genişletip dakikalardır orada sıkıştırdığım nota baktım. Korkunun kırıntıları; denize atılan bir oltanın ucundaki yeme balıkların üşüşmesi gibi zihnime istila ettiğinde, boğazıma oturan yumrudan kurtulmak için yutkunma gereği hissettim.Yavuz haklı çıkıyordu; bu akşam parmaklarım arasında duran bu kimden geldiği belirsiz notla apaçık tehdit edilmiş, aniden tehlikenin içine çekilmiştim.

Kafamı gökyüzüne kaldırıp, gözlerimi kapatarak derin bir nefes alıp verdim. Yıllarca başıboş bıraktığım ruhum; bir mücadele başlatmış, ben de düşünmeden peşinden sürüklenmiştim ve şimdi başlattığımız bu mücadelede nasıl hissedeceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum. Korkuma teslim mi olacaktım yoksa cesur davranıp, tüm korkularından yıllar içinde ben onu umursamazken arınmış ve artık bir şeylerin savaşını, benim başrolünde olduğum bir mücadeleyi şiddetle isteyen ruhuma, istediğini mi verecektim? Kapalı gözlerimi, tüm bilinmezliği yok etmek istercesine sıktım.

Saat akşam 11 sularında olmalıydı ben balkonumda oturmuş kafamın içindekilerle boğuşurken. Az sonra telefonumdan yükselen melodiyle irkildiğimde, göğsümde topladığım kollarımı çözüp masada duran telefonuma uzandım. Özel bir numara telefonunun ekranında belirirken, kaşlarımı çatıp aramayı cevapladım.

"Alo?" Dediğimde bir süre karşı taraftan bir sesin duyulmasını bekledim ancak görüşme kimseden ses çıkmadan devam ettiğinde yeniden dudaklarımı araladım.

"Alo? Kimi aramıştınız?" Hâlâ bir ses duyulmazken kaşlarım çatılmış, gerilmiştim. "Alo, beni duyuyor musunuz?"

Cevap yoktu.

Telefon hâla kulağımdayken karşı taraftan bir ses duyulmasını beklediğim sırada, gözlerim bir anda diğer elimde duran küçük kağıda kaydı. O anda; sert bir şekilde esen rüzgar ve ona eşlik eden uğursuz sesiyle ürperip, alarma geçen bedenimde tüm tüylerimin hızla dikildiğini hissettim ve zihnimde beliren korku kalbime vurup, gözbebeklerime yansıdığında gerilerek etrafıma baktım. Saatler önce evime bırakılan nottaki tehdit, şimdi hattın diğer ucundaydı; kalbim sıkışırken bunu her şeyimle hissedebiliyordum.

Demir çamaşırlıktaki çamaşırlar, şiddetini artıran rüzgarla daha hızlı sallanmaya başladığında sokaktaki ağaçlar da korkunç hışırtılarla rüzgara eşlik ediyordu. Bir köpek patilerinden çıkıp ıssız sokakta ürkütücü bir şekilde yankılanmaya başlayan sesle gözlerim hızla aşağı, yola, çevrildiğinde gerçekten bir köpeğin ağır bir tempoyla sokakta gezindiğini gördüm. Sokağın her yerinde dolaşıp, şüpheli bir gölge arayan bakışlarıma; kulağımdaki telefonda süren sessiz görüşme ve şiddetli kalp atışlarım eşlik ederken zifiri karanlık, aniden evim de dâhil olmak üzere tüm sokağa çöktü ve sakin tutmaya çalıştığım bedenimin irkilerek, ayağa kalkıp tetiğe geçmesine sebep oldu.

VİSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin