"Hera Wealhey!" dedi öğretmenimiz yazılı notlarını okumaya devam ederken. "Altmış üç." Sınıftakiler Hera'ya döndüğünde o bu hâlinden memnunmuşçasına gülümsedi ve yerine oturdu. Buruk bir gülümseme belirdi dudaklarımda çünkü ben bu notu aldığım vakitler yediğim cezalar zihnimi bulandırdı.
"Hey, Jungkook." Arkamdan gelen fısıldamasıyla Yongbok'a döndüm. "Jinyoung sana haber göndermiş, Jisu söyledi." Kafamla devam etmesi için onayladım, Jinyoung kimdi bir fikrim yoktu zaten. "O gri saçlı kızı etrafından uzaklaştır da adam gibi teke tek gel, demiş. Gri saçlı kız kim Jeon? Ayrıca senin-"
"Boşver." diye mırıldanıp tüm laflarını yutmasını sağladıktan sonra önüme döndüm.
Jinyoung o gece beni sokağa çeken çocuktu anlaşılan. Üzerinden bir hafta geçmişti, neden bu konuda takılı kalıp sorun çıkartmaya devam ediyordu? Hem o gri saçlı kızı o geceden beri görmemiştim bile, nasıl etrafımdan uzaklaştırmamı bekliyordu?
"Otuz sekiz." Kimin olduğunu bilmediğim bir kağıt okunduktan sonra kendi ismimi duydum. "Sırada, Jeon Jungkook." Bayan Lee elindeki kağıdı kısık gözleriyle süzerken, "Doksan altı." dedi sesindeki şaşkınlığı gizleyemeden.
Daldığım düşünceler dağılırken aldığım not zihnimde yankılandı. "Doksan altı.." diye mırıldandım kendi kendime. Yumruk hâline gelen elimi masaya hafifçe vurduktan sonra gözlerimi yumdum. "Sadece dört puan daha, yeterince iyi değil."
Adını hatırlamaya tenezzül dahi etmeyeceğim çocuk, "Arkadaşlar sakin olun şimdi sırada Jeon'un dört puan için çıldırmaları var." dedi alayla. Dişimi sıktım ve ona cevap vermemek adına derin bir nefes aldım.
Ben, çok sakinim.
"Roseanne Park Chaeyoung?" Hiç tanıdık gelmeyen isim kaşlarımın çatılmasına neden oldu. "Kim? Sınıfa yeni biri mi geldi çocuklar?" Herkesin bakışları en arka sıraya yönelirken ben de kafamı çevirdim.
Kahverengi saçlı bir kız vardı; teni beyaz, gözleri çekik. Elmacık kemiğinin üzerinde oluşan minik yaraya baktım bir süre, daha sonra etrafa attığı sinirli bakışlara. Ne zaman bu sınıfa gelmişti de onu fark edememiştim ben?
En önde oturan Nayeon, "Evet." diye yanıtladı öğretmenimizi. "İki gün oluyor galiba."
Bayan Lee hayranlıkla kaşlarını kaldırdı. "Yüz almışsın Chaeyoung," Herkes şaşkınlıkla ona döndüğünde gözleri kısıldı yeni kızın. "Okulda bu sınavdan tam puan alabilen tek kişisin, tebrikler."
Kurumuş dudaklarımı ıslatarak arkama yaslandım. Ben yetersiz değildim, bunun farkındaydım fakat benden iyisi olduğu sürece ailemin gözünde hep düşüktüm. Dikkatsizliğe vermemeliydim, o dört puanı kaybetmemeliydim. Nerede hata yapmıştım? Nereyi atlamıştım? Eksik çalışıyor olmalıydım, eğer bir saat daha geç uyusaydım..
"Jungkook, burnun kanıyor." Yan tarafımdan gelen sesin ardından daldığım duvardan dönerek burnuma hafifçe dokundum. Doğruydu, burnum kanamıştı.
Öğretmenimiz bana hızlıca bir izin sunduğunda koşar adımlarla lavaboya girdim. Kan bulaşmış elimi, ağzımın etrafını ve burnumu iyice yıkadıktan sonra yüzüme de su çarptım. Uykusuzluk, stres, korku, baskı.. Hepsi beni kötü etkiliyordu, üstelik bunu kimse fark dahi etmiyordu.
Teneffüs zili çaldığında kendimi aynaya bakarak düzelttikten sonra lavaboyu terk ettim. Bugün sınavın açıklanacağını saatine kadar bilen annem, yüksek ihtimalle birkaç dakika içinde beni arayacaktı. Telefonumun meşgul olduğu için saydırmaması adına hızla sınıfa yöneldim. Haklıydım da, çantamda olan telefon çoktan çalmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss, heal and go
Fanfictionruhum yaralı, günlerim hep sayılı. karanlık iyilik meleğim, gel yanıma da öp, iyileştir ve git. kapat yaralarımı ama asla unutma, yarayı kapatan aşk, yaradan da derin. rosékook. ✓