Ben bunları haketmemiştim.
Ben, Roseanne beni hayatına sürükledi diye burada saçma sapan bir bedel ödemek zorunda değildim. Onun umrunda bile değilken, onun için burada çektiğim acıya değmezdi bile. Beni sevmiş midir diye düşünmek de insana gerçekten ağır geliyordu ve bu yükü taşımak için yeterince güçlü bile değildim.
"Tek yapman gereken kurallara uymaktı Jungkook." dedi annem odamın kapısını açarak içeri daldığı sırada. "Tüm haftasonunu burada uzanarak geçirdiğin için bugün okula gidecek enerjini topladığını düşünüyorum, kalk hadi."
Girdiğim cenin pozisyonundan çıkmayarak ağzımdan onaylamayan mırıltılar çıkardım. Bir hafta geçmişti sanırım onu öpmemin üzerinden; dudaklarımızı ayırışının ve beni sarhoş hâlimle evime bırakmasından. Koca bir hafta. Umrunda bile olmamıştım.
"Okula gideceksin." dedi annem kesin sesiyle. "Yoksa baban geçen hafta sonu boyunca evde olmadığını öğrenir. Onun ceza yöntemleri benimkiyle kıyaslanamaz bile, biliyorsun." Annem böyle bir insandı, tehditler savururdu ve altı boş tehditler değildi hiçbiri.
Bu yüzden yerimden kalktım ve isteksizce yarım saat içinde hazırlandım. Şoför beni okula bıraktı ve ben okula girene kadar da kapıda durdu. Kuralları daha da sıkılaştıracağını biliyordum, hatta Roseanne ile yaptığı saçma sapan anlaşma bile umrunda olmayacaktı.
Sınıfa girdiğimde bir umut onu görmeyi bekledim ama sırasında ondan bir eser yoktu. İlk ders olan coğrafya dersi boyunca tahtaya baksam dahi hiçbir şeyi dinlemiyordum. Dinleyemiyordum.
Cesur bir insandı. Eskiden benimle aynı şartlarda yaşamıştı hatta, soylu bir ailenin çalışkan kızıydı bir zamanlar. Fakat onda bir şey vardı, onda bastırılamaz bir ruh vardı. Kısıtlayamazdınız onu. Düşüşleri umursamaz, ne kadar sert olursa canı daha çok yansa bile konuşmazdı acıları hakkında. Ruhu delik deşik olmuş bir iyilik meleğiydi o.
"Hey," diyen kız sesiyle daldığım dünya haritasından bakışlarımı zorlukla çektim. "Ders bitti, farkındasın değil mi?" Elbette değildim ama kafamı olumlu anlamda salladım.
"Bir şey mi oldu Hera?" diye sordum ön sırama yan bir şekilde oturan kıza. "Bir isteğin var gibi duruyor da."
Dudaklarını hafifçe ıslattı. "Şu soruya bakar mısın rica etsem? Matematik son konu beni gerçekten aşmaya başladı." Test kitabını önüme bıraktığında masanın üzerindeki kalemimi alarak soruyu okumaya başladım.
"Aslında çok basit," derken gerekli olan formül kalıplarını bir köşeye yazmaya başladım. "Bu tarz soruları çözebilmek için ben ezbere yöntem kullanırım."
Matematikte ezbere yer yoktur. Hah, çok bilmiş Roseanne.
Ona soruyu anlayabileceği en sade yolla anlattığımda gözlerini yavaşça kırpıştırarak kitaba baktı öylece. İstemsizce gülümserken bir kez daha yaptığım her işlemi nedenleriyle açıkladım. Hâlâ aklına takılan çok yer vardı ki, sonraki soruyu kendisinin çözmesini istediğimde saçmalamaktan başka hiçbir şey yapmamıştı.
Zil çaldığında, "Üzgünüm ama cidden malım biraz sanırım. Benim konuyu baştan halletmem lazım." dedi mahçup bir ses tonuyla.
"Sana yardımcı olabilirim istersen?"
"Yok, zamanından çalmak istemem ben. Bir şekilde halledebilirim." Ayağa kalktı. "Yine de teşekkürler."
"Emin misin Hera? Halledebileceğin konusunda yani," diye sordum havalanan kaşlarımla. "Sana birkaç kanal veya test önerisi verebilirim."
Kararsız duruyordu ama içeri giren hoca yüzünden, "Bilmiyorum, öğle arası konuşabiliriz." demişti aceleyle. Sonra da yerine oturdu.
•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss, heal and go
Fanfictionruhum yaralı, günlerim hep sayılı. karanlık iyilik meleğim, gel yanıma da öp, iyileştir ve git. kapat yaralarımı ama asla unutma, yarayı kapatan aşk, yaradan da derin. rosékook. ✓