10

477 50 55
                                    

Kafam yastığa gömülüyken nefes almak zordu fakat yine de her öpüşmemizi hatırladığımda odada tükenmeye başlayan oksijeni yastığın derinliklerinde aramaktan memnundum.

O beni öpmüştü, o dün gece bana yaşattığı ilklere bir yenisini eklemişti.

Birbirimizden ayrıldıktan sonra yaptıklarım yüzünden ise bir daha odamdan çıkmama kararı almıştım. İlk defa alkol kullanmıştım onun sayesinde, verdiği şey neydi bilmiyordum ama kafamı dün gece için yeterince uçurmuştu. Yüzüm nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde istemsizce onun yüzüne yaklaşıp duruyordu.

Neyse ki aptallığımı konuşturup bir daha öpmemiştim onu.

Beni iki saat önce eve bırakıp gitmişti ve gün daha yeni yeni ağarıyordu, tıpkı uyuşmuş beynim gibi. Yastıktan yüzümü kaldıramıyordum çünkü utanıyordum. Bu kadar uykulu olmama rağmen uyumamıştım bile. Açtım da, en son dünün öğle yemeğini yediğimi hatırlıyordum.

Kaç dakika bilmiyordum ama düşündüm. Hayatımı düşündüm biraz, şu sıkıcı hayatımı. Sonra onu düşündüm, hayatıma girişini. Bana etki edişini, dokunuşunu ve hatta en çok dudaklarını düşündüm. O tapılası dudaklarını ve becerikli dilini düşündüm. Beni öperken dudaklarını gererek gülümseyişini düşündüm galiba en çok.

Düşünmekten beni alıkoyan da telefonumun bildirim sesiydi zaten. Saat dokuza yakındı. Kafamı kaldırarak okul grubuna gelen mesaja baktım. Bu haftanın deneme sonuçları atılmıştı.

Listeyi açtığımda uzanmayı bırakmış hızlıca oturmuştum. Birinciydim, birincilikle adım yazıyordu. Başarmıştım, eskisi gibi birinciliği almıştım.

Bunun verdiği tatmin edici duyguyu herkes anlayamazdı.

Sonra listeyi biraz daha aşağı indirdim. Aslında Chaeyoung'un adını arıyordum. On beşinci sırada görmeyi de ne bileyim, beklemiyordum. Aniden düşüvermişti.

"Hâlâ uyuyor musun sen?" Kapı açıldığında annem kurmuştu bu cümleyi. Sesi ılımlı gelmişti, nasıl gelmesin ki zaten? İstediğini vermiştim.

"Anne?" dediğimde yatağımın kenarına oturdu yavaşça. "Bu cumartesi sabahında, çok değerli ziyaretini neye borçluyum acaba?" Güldü fakat gülüşü bile artık bana pek samimi gelmiyordu. "Denemeyi mi gördün?"

"Evet," dedi dikleşerek, gururla. Elini omzuma koydu. "Seninle gurur duyuyorum. Herkese gösterdin azmin ve başarının sadece sende olduğunu."

Nedense konuşmasında bir değişiklik sezmiştim, bir şey karıştırıyormuş gibi bir değişiklik. "Yeni kızı da görmüşsündür o zaman." derken omzumu çekmiştim elinden.

Duraksadı, evet, ben annemin bu yüzünü tanıyordum. "Gördüm, yerinin sağlam olmadığı belliydi zaten." Ve bu sahte ses tonu..

"Anne bana söylemen gereken bir şey var mı?" dedim kaşlarımı hafifçe kalkarken.

"Hayır, nereden çıktı?"

"Bilmem, öyle hissettim."

"Senden bir şey saklamıyorum Jungkook," derken yavaşça yerinden kalktı. "Yarım saat içinde kahvaltıya in."

Bazen beyni sulanmış bir salak gibi hissediyordum ancak bugün o günlerden değildi. Bazı şeylerin farkına varmadığım her gün salaktım ama bugün değildim işte.

Bugün fark etmiştim.

Aslında bütün taşlar, matematik notlarımızın kahvaltıdan sonra gruba atılmasıyla oturmuştu. Roseanne'in yetmiş almasına inanacak değildim. Çünkü onunla ders çalıştığımda da, karşılıklı öylesine deneme çözerken de matematiğinin ne denli iyi olduğunu görmüştüm. Sınav kolaydı da ayrıca, sınavdan çıkarken konuşmuştuk onunla, tüm soruların doğru cevabını bana rahatça söylemişti.

kiss, heal and go Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin