Kaybetmiştim.
Yaklaşık yarım saat boyunca, onunla güzel yapamayacağı konusunda tartışmıştım; pes etmeye niyetim yoktu fakat sonlara doğru o kadar korkunç bakmaya başlamıştı ki ürkerek susmayı tercih etmiştim.
Şimdi ise, onun küçük balkonuna kurduğu küçük masada makarna yiyordum. Tadı muazzamdı. Gerçekten de söylediği gibiydi. Tabii bir de bunun yanında sürekli olarak telefonumun ekranını kontrol etsem dahi annemden ne bir mesaj, ne de bir arama görememiştim; bu yüzden ne kadar güzel olsa da makarna boğazımdan geçmez hâle gelmişti, beni neden hâlâ aramamıştı?
"Sana söylemiştim," dedi Roseanne, elindeki çatalla yaptığı salatadan sadece mısırları toplarken. "Bu kadar güzel yaptığım makarnaya karşı koyman imkansız." Kendini övmekten kesinlikle haz alıyordu.
Elimdeki çatala önümde duran derin tabaktan spagettiyi doladım. Geleneksel çubuklarla yemek bizim evde pek olmayan bir adetti, onun evinde de olmamasına sevinmiştim. "Güzel olduğunu söylemedim." Ufak bir yalanla onu kışkırtmak cazip gelmişti o an için. "Sadece sonlara doğru gözünden öyle bir ifade geçti ki beni döveceksin sandım."
Eliyle ağzını kapatarak minik ama içten bir kahkaha attı. "Merak etme, misafirlerimi dövmem. Ayrıca makarnama da laf ettirmem!" Suyundan bir yudum aldığında söylediği söz beni de güldürmüştü.
Birkaç saniye sessizlik oluştu. Dudaklarımı birbirine bastırarak, "Hangi dershaneye gidiyorsun? Ya da kimden özel ders alıyorsun?" dedim deneme sonuçlarını gördüğümden beri aklımda dolanan soruyu sorarken. Nasıl oluyordu da benim aralıksız çalışma programımın üstünde performans alabiliyordu, merak ediyordum.
Ağzındaki makarnayı yutarken kaşları çatıldı. "Ek bir ders almıyorum.." Belime sert bir tekme gibi indi bu cümlesi. Ek bir ders almıyorum.. Çenem kasıldı, bakışlarım balkonun dışında görülen binalara takıldı.
"Her neyse.." dedim konuyu kapatmak amacıyla. "Yemek gerçekten güzel olmuş ama daha fazla yiyebileceğimi sanmıyorum, teşekkürler."
Sonraki yirmi dakika ise bulaşıkları toplayıp yıkamasına ve birer kupa kahve yapmasına yardımcı olmuştum. Saat geç oluyordu, en azından gece yarısından önce evde olmalıydım. Kahvelerimizi alarak balkona geçtiğimizde az önce oturduğum sandalyeye kuruldum.
"O gece neden dövüyorlardı seni? Özel olmayacaksa eğer.." dedi kupasında tırnaklarıyla ritim tutarken. Beni kurtardığı gece..
Hafifçe güldüm. "Özel falan değil.." Kahvemden bir yudum aldım. "Öğretmenimiz Bayan Kim, beni yazılı notlarını düzenlemem için görevlendirmişti. Bilirsin işte tipik zorbalar, not kayırması istiyordu." Kafasını anladığını belirtircesine salladı. "Yaptığın cesurcaydı." dedim ona bakarak.
Kafasını iki yana sallarken kaşları çatıldı. "Hayır, onların yaptığı korkakçaydı." Doğru kelimeleri doğru zamanda bulabiliyor, her seferinde kendine hayran bırakabiliyordu. "Birkaç kez daha okulda denk geldiğimizde kendimi göstermeden uyardım onları, cesaret dahi edemezler yanına yaklaşmaya." Demek Felix'in dediği gibi ben farkında olmasam da o benim etrafımdaydı.
"Teşekkür ederim.." diye mırıldandım ruhsuzca. Sonra yerimde kıpırdandım. "Başka birilerini de kurtardın mı böyle? Daha önce yani.." Şu dilime de bir sahip çıkabilseydim, işler tıkırında giderdi ama işte..
Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırarak bana baktı. "Oldu tabii, olmaz olur mu hiç? Dışarıda senin gibi kurtarılmayı bekleyen yüzlerce prens var." Alaya alıyordu ama yine de cevabının doğruluk payı olduğunu elbet biliyordum.
"Peki şey.." dedim yüzüne bakarak. Kaşlarını oynattı konuşmam için. "Onları da böyle evine getirip makarna yaptın mı? Ya da motoruna bindirip beline sarmalarına izin verdin mi kollarını?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss, heal and go
Fanfictionruhum yaralı, günlerim hep sayılı. karanlık iyilik meleğim, gel yanıma da öp, iyileştir ve git. kapat yaralarımı ama asla unutma, yarayı kapatan aşk, yaradan da derin. rosékook. ✓