Yaşadıklarım geçmişin yansımasından başka bir şey olamazdı.
Sevişmemizden sonra uzun bir gece ve uzun bir gündüzü devirmiştik yan yana. Tamam, biraz soğuktu bana ama haklıydı. Benim zorumla türlü şey yaptırmıştım ona. İstemiyor gibi dursa dahi kabul ediyordu her şeyi. Duş almış, bir sezon dizi izlemiş ve yemek yapmıştık birlikte.
Şimdi de o yemeği yiyorduk balkonda. Tıpkı onu evime ilk getirdiğimdeki gibi makarna vardı tabaklarımızda, yine bol mısırlı bir salata yapmıştım yanına. Ben iştahla yerken Jungkook kolumdaki dövmeme dalmıştı.
Yaralarıma çizdiği yıldızları kalıcı hâle getirmek için yaptığım dövmelere.
Bütün gün bakmıştı fakat nedendir bilmem hiç sormamıştı. Derin bir nefes aldı. Ne düşündüğünü anlayamıyordum ama ben onun yerinde olsaydım kendimin ne kadar tutarsız olduğunu düşünürdüm.
Yediğim salatayı çiğnerken elim dövmeye kaydı. "Beğendin mi?" dedim sakince.
Gözleri gözlerime kilitlendi. "Manyak." dedi sadece, donuk bir ifadede. "Manyak mısın? Bu çok özel."
"O gece de benim için özeldi."
"Benim için senin yanımda olduğun her gece özeldi!" Sesi isyan ediyordu.
Kaşlarım çatıldı. "Benim için değil miydi yani? Ne demek istiyorsun?"
"Senin için de öyle olsaydı beni bırakıp gitmezdin."
"Bu konuyu konuştuğumuzu zannediyordum." Kafamı manzaraya çevirdim. "Uzatmayalım."
Sinirle güldü. "Doğru, uzatmayalım."
"Jungkook." dedim uyarıcı bir ses tonunda, gerçekten uzatmasını istemediğimden.
"Roseanne." dedi o da dişleri arasından. "Anlamıyorsun ya da ne bileyim anlamak istemiyorsun. Ben senin için kurallarımı yıktım. Ben senin için annemi yıktım, babamı yıktım. Kırdın beni."
Sessizlik üzerime çöktü birkaç dakika. O bir sigara yakarak arkasına yaslandığında bacaklarımı kendime çektim sandalyenin üzerinde. Çenemi dizlerime yaslayarak onu izlemeye başladığımda hiçbir şey düşünemiyordum. Sigarasından çektiği dumanı üflediğinde göz ucuyla baktı bana.
"Ben yokken eski hayatına döndüğünü düşündüm, bu kadar dağıtacağını düşünmemiştim. Annen konuşmadı mı seninle?" dedim sakince, tek tek konuşurken.
Sigarasının külünü balkon korkuluklarının yanındaki küllüğe döktü. "Konuştu. Para da gönderdi birkaç kere.. Ama bilmiyorum geri gitmek istemedim. Evini boş bırakmak istemedim, burada yaşadım. Babam da çağırdı birkaç kere fakat sanki şu an vazgeçmişler gibi. Changbin ve Yoongi çok yardımcı oldular adapte olmama. Böyle işte." Yavaş yavaş, düşünerek cümlelerini tamamladığında kafamı salladım yavaşça.
"Okulu bırakmanı istemezdim. Hayatına hiç girmeseydim eğer şu an ülkenin en büyük üniversitelerinden birine gidiyor olurdun."
"Ne olacağını bilemezsin." Kafasını iki yana salladı. "Böyle olması gerekiyordu, böyle oldu."
Dudaklarımı birbirine bastırırken ayağa kalktım. Hiç iştahım kalmamıştı zaten. Yanına gidip elimi omzuna koydum ve alt dudağına minik bir öpücük bıraktım. Bazen konuşmak yetmiyordu, bazen kelimeler yetmiyordu; ben de böyle özür diliyordum işte ondan.
Odama geçerek üzerimdeki siyah tişörtü yatağıma attım hızla. Eşofmanımdan da kurtulup siyah pileli bir etek giyindim. Elim dolabımdaki tişörtlere gidecekti ki vazgeçerek yatağın ucuna uzandım öylece. Başım inanılmaz derecede ağrıyordu, pişmanlık vurmuştu işte kıyıya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss, heal and go
Fanfictionruhum yaralı, günlerim hep sayılı. karanlık iyilik meleğim, gel yanıma da öp, iyileştir ve git. kapat yaralarımı ama asla unutma, yarayı kapatan aşk, yaradan da derin. rosékook. ✓