Kendi salonumda, kendi koltuğumda rahat bir şekilde oturmak tahminimden çok daha zordu şu dakikalar içinde. Geriye yasladığım kafamla bakışlarımı ayırmadığım Jungkook da sebep oluyor olabilirdi buna tabii. Kaçıncı sigarasını yenileyişiydi bilmiyordum ama düşünceli olduğunu biliyordum. Balkona, yanına gitmeye çekiniyordum açıkçası. Garip bir sessizlikle eşlik ediyorduk birbirimize.
O kalktı geçen dakikaların sonunda. Parmaklarını oldukça uzamış saçları arasından geçirirken son sigarasından kalan nefesi üfledi ve salonun ortasında durdu. Eskiden olsa Jungkook sigaranın dumanını tam anlamıyla içine bile çekemezdi.
Ben de ayağa kalkarak karşısında durdum. "Bana kızgın mısın?" derken oldukça ciddiydim de.
"Bilmiyorum Roseanne, sana neden kızasım gelmiyor benim?" Dilini yavaşça yanağında gezdirdi.
"Özür dilerim."
Özrümü görmezden gelerek, "Çıkıyorum ben, geliyor musun?" dedi sakince.
Kafamı salladım. Oyalanmadan kapıya yöneldiğinde bakışlarım sadece spor yaptığını belli eden kol kaslarına ve o kollardaki yeni dövmelere takılıyordu. Yakışmıştı tabii, çok yakışmıştı. Sakince spor ayakkabısını giydiğinde onu taklit ettim. Sessizce aşağı indik, binanın orada duran motosiklete yöneldiğinde kaşlarım havalandı. Onun olduğunu zannetmemiştim ilk bakışta. Ondan yarım saat sonra eve geldiğim için görememiştim bu müthiş bebekle geldiğini.
Omzu üzerinden bana baktı. Hayran bakışlarım hoşuna gitmişti. Jungkook benim üzerimde bir etkisinin olmasını hep beğenmiş ve bunu asla gizlememişti zaten.
Dibine kadar yürüdüm. "Arkama binsene, özlemişim." Cevap vermedi aslında ama elindeki kaskı takarak geriye çekilmesi benim için yeterli bir cevap oldu. Kafasına geçirdiği kasma baktığımda dudaklarımda belli belirsiz bir gülümseme peydahlandı. "En azından artık doğru takıyorsun."
Şaşırdı söylediğime, gözleri kısıldı. Hızlıca diğer kaskı taktım ve atladım cilalı motoruna. Elim her bir yanında gezindiğinde derin bir nefes çektim ciğerlerime, işte buydu ihtiyacım olan. Jungkook arkama bindi. Belimi yine her zamanki gibi narince sarmaladığında sırtımı göğsüne tamamen yasladım ve motoru gazladım.
Kasktan kurtulan saçlarım yüzüne doğru uçuşurken şikayet etmiyordu bu durumdan. Hatta derin nefeslerini hissediyordum hemen arkamda. Trafikte hızlı bir şekilde ilerlerken özlediğim hisle içimden sadece gülmek geldi. Güldüm. Bedenime yapışan Jungkook'un da güldüğünü hissettim hafifçe göğsünden. İşte ne yaparsam yapayım yine o masum çocuktu yanımda, beni affetmiyordu çünkü zaten bana asla kin beslememişti içinde. Belki biraz kırgındı ama olsun, alırdık gönlünü.
"Çok sinirliyim." dedi kulağıma doğru. "Yemin ederim çok sinirliyim ama şu an uçuruyorsun aklımı. Bana büyü yapmayı kes."
Kafamı hafifçe omzuna yasladım. "Ben de kendime sinirliyim Jungkook." derken arttırmıştım hızımızı. "Ama elimden özür dilemekten başka hiçbir şey gelmiyor."
Kırmızı ışıkta durduğumuzda, "Bara sür." demişti cümlelerimi görmezden gelerek. Hiçbir tepki vermeden yanan yeşil ışıkla sürdüm bara.
Kısa süre içinde tanıdık köhne sokağa girdiğimizde çoktan akşam olduğu için kalabalığın arttığını fark ettim. Yarış falan olmalıydı bugün, kapının önündeki bahisçiler bana bunu anlatıyordu. Korumalar tarafından sorgusuz içeriye alınırken gözlerim bir an duvarın dibine sinmiş bedene takıldı. Jaehyun bana bakarken sırıttı ve sigarasından derin bir nefes çekti. Orospu çocuğu.
Yoongi karşıladı bizi kapıda. Bakışları gayet sorgulayıcı bir şekilde üzerimizde gezindiğinde Jungkook beni umursamadan bara yöneldi. İyice değişmişti. Kendine bir içki istedi barmenden el hareketlerinden anladığım kadarıyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss, heal and go
Fanfictionruhum yaralı, günlerim hep sayılı. karanlık iyilik meleğim, gel yanıma da öp, iyileştir ve git. kapat yaralarımı ama asla unutma, yarayı kapatan aşk, yaradan da derin. rosékook. ✓