13

388 47 21
                                    

"Evden çıkamadığımın farkındasın, değil mi?" dedim telefonun diğer ucundaki Roseanne'e sitemle. Aramız düzelmiş miydi emin değildim ama arayıp ona gitmemi söylediğinde düzelmiş olabileceğini zannediyordum.

Nefesini seslice verdiğini işittim. "Camı aç, Jungkook." Kaşlarım çatıldı ve ilk birkaç saniye ne dediğini anlamaya çalıştım. "Jungkook," diye seslendiğinde ise gerçekliğe dönerek yataktan fırladım.

"Senin burada ne işin var?" dedim camı açar açmaz bahçedeki bedenine ilişen gözlerimle. "Delirdin mi?"

"Delirip delirmediğim konusunda pek emin değilim ama eğer yukarı çıkmam için yardım etmezsen cevabım evet olacak." Telefonu kapatarak cebine attı. "Ağaca tırmanmak bence kulağa fena gelmiyor."

Gözlerimi kısarak kafamı iki yana salladım. "Manyak." diye tıslayışımın ardından gülerek tam penceremin dibinde olan ağacın gövdesine ellerini yerleştirdi.

Beş saniye içinde neler oldu fazla kavrayamasam da kendini camımdan içeri bırakması tahmin ettiğimden daha kolay olmuştu. O rahatlıkla odama bakınırken ben onun tam aksi bir endişeyle kapıyı kilitledim.

"Neden geldin?" dediğimde yatağımın köşesine oturdu.

"Seni almaya geldim, Jungkook." Anlamamış bir yüz ifadesiyle ona baktığımda, "Burada bir esir gibi oturacak mısın cidden?" dedi yüzünü buruşturarak.

"Evden kaçamam, fark edilir." dedim kesin bir tonda.

Elimi tutarak beni yanına çekti ve oturmamı sağladı. "Artık sıkılmadın mı Jungkook? Senelerdir bunu çekiyorsun."

"Ne yapmalıyım Roseanne? Senin gibi evdekilere rest çekip gideyim mi istiyorsun?"

Başını olumlu anlamda salladığında kaşlarım havalandı. "Bırak gitsin Jungkook. Bir kere daha hayata geleceğinin garantisi var mı? Sadece gençliğinin en güzel senelerini zehir etme."

"Nereye gideceğim ki? Nasıl başımın çaresine bakacağım?" Eliyle bilmiş bir şekilde kendini işaret ettiğinde ona bakmayı sürdürdüm aynı ifadeyle.

"Gel Jungkook, benimle gel. Her şeyi bırak ve gel çünkü sen buraya ait değilsin."

Yarım saat boyunca konuşup beni nasıl ikna etti o kadar da emin değilim ama çantamı toparlamama yardım ederken anneme küçük bir not bırakıyordum şimdi. Artık gerçekten yapamadığımı söyleyen ve ne yaşanırsa yaşansın özür dilediğim bir not.

"Hadi," dedi Roseanne kafasıyla işaret ederken. Kıyafetlerimi koyduğu çantamı çapraz bir şekilde takmıştı.

Ben üzerine düşüp kendimi rezil edeceğim konusunda kendimden oldukça emindim ama o da kendi inip beni de indirirken başarılı olacağına oldukça emindi. Sonuç olarak indik ve bana her zaman taktığım kaskı uzattı.

"Önce Sunghoon'un yanına gidebilir miyiz?" dedim açıkta kalan gözlerine bakarken.

Bir şey anlamasa da, "Tamam." demişti sadece.

Arkasına atladım ve beni evimden çok uzaklara, belki de o kadar uzak olmasa da, götürmesine izin verdim.

"Gerçekten Roseanne'e güvenip evden mi kaçtın?" dedi Sunghoon gülerek.

Gülüşüne karşılık verdim. "Biraz öyle oldu."

Sonra bir anda ciddileşti ve kucağındaki eskiz defterini kenara bıraktı. Kapıya bakarak Roseanne'in burada olmadığına emin olduktan sonra, "Onu gerçekten seviyorsun, değil mi?" diye sordu sakince.

kiss, heal and go Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin