"Astrid!" Ofisin kapısını açıp girecekken arkamdan birinin seslenmesiyle o tarafa döndüm. Harry'i görünce gözlerimi devirip yanıma gelmesini bekledim. Yanıma geldiğinde arkasına sakladığı elindeki 4 tane, bahçeden yolunduğu belli olan papatyaları bana uzattı.
"Bunlar ne?"
"Sana çiçek topladım." Gülerek elindeki çiçekleri aldım.
"Gören de çiçek almaya paran yok sanacak." Dediğime karşılık güldü. "Bunun için mi durdurdun beni?"
"Hayır aslında, seninle konuşmak istiyorum."
"Harry, sen her zaman benimle konuşmak istiyorsun. Eğer 'lütfen barışalım ve sevişelim' temalı bir konuşmaysa hiç beni oyalama." Kurduğum cümle karşısında şaşırdığını anlamıştım ama yine de güldü.
"Edepsiz olmanı sevdim fakat konuşmamın teması bu değil. Odana çıkalım mı daha rahat konuşuruz?" Onu onaylayıp geçmesi için kapıyı tuttum. Miranda'ya gülümseyip doğrudan odama çıktık. Ben koltuğuma oturunca o da karşımdaki koltuğa yerleşti.
"Konuş bakalım Harold."
"Ben özür dilerim. Genelde özürü bana geri dönmen için dilerdim ama dün gece uzunca düşündüm." Gözlerimi masanın üzerindeki kağıtlardan çekip ona baktım ve göz teması kurdum. "Senden bunu istemeye hakkım olmadığını dün gece fark ettim Astrid. Bundan sonra ben senin hayatından çıkıyorum. Tabii ki yine arkadaş ortamında denkleşeceğiz, yine evinde beni göreceksin, yine benim gözlerim hep senin üzerinde hayranlıkla dolaşacak ama sadece ve sadece arkadaşının sevgilisi olacağım. Benim yüzümden evini de değiştirmene gerek yok, sonuçta artık seni darlamayacağım."
"Bu karara nasıl vardın?" Aklımda bir çok şey dönüyordu fakat dışarı vurabildiğim ilk kelime buydu.
"Çünkü dün çok kararlıydın ve düşününce aslında ne kadar haklı olduğunu gördüm." İstediğim şey her zaman buydu, evet fakat rahatlığımın sebebi onun her zaman bunu reddetmesiymiş sanırım şimdi daha iyi anlıyordum. Şimdi bunu onun da kabul etmesi, işlerin daha zorlaşacağı anlamına geliyordu. Mideme giren krampla yüzümü buruşturdum. "Astrid bir şey söylemeyecek misin?" Boğazımı temizledim.
"Aynı fikirde olmamıza sevindim." Burukça tebessüm edip ayaklandı. Onunla beraber ben de ayağa kalktım.
"O zaman ben gideyim." Arkasını dönmüşken adını seslenip onu durdurdum. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim.
"Son kez..." Cümlemi tamamlamama izin vermeden koşar adım yanıma gelip bana sıkıca sarıldı. Sarılmasına yapabildiğimin en sıkısıyla karşılık verdim. "Ben tam bir aptalım Styles." Yanaklarımdan tutarak onun yüzüne bakmamı sağladı.
"Bu ne demekti şimdi?"
"Hiçbir şey öylesine söyledim." Bakışları dudaklarıma kaydığında bunun son kez olduğunun bilincinde olarak dudaklarımızı birleştirdim. Gözyaşlarımın tuzlu tadı, dudaklarımızın arasına sinsice sızmıştı. Bunu hiç istemesem de kendimi ondan ayırdım.
"Keşke başka şekilde tanışsaydık." Ona burukça gülümsedim.
"Ayrılık konuşması yapma lütfen. Ayrılık için önce sevgili olmamız gerekirdi."
"Yarı zamanlı sevgili değil miydik?" Alayla söylediği şeye karşılık koluna vurdum. "O zaman ben gidiyorum."
"O zaman görüşürüz?" Tebessüm edip odadan çıktığı an kendimi yorgunlukla koltuğa bıraktım. Daha gün yeni başlamasına rağmen bu yaptığımız konuşma beni oldukça yormuştu. Sonunda olması gerekeni, doğru olanı yapmıştık fakat bu neden bu kadar acıtmıştı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Part Time Lover// Styles
Fanfiction"Çok yanlış oynuyorsun Harry." "O ne demek?" "Şu an canımı çok yakıyorsun. Ama bu elbet geçecek ve geriye sadece ne kalacak bir fikrin var mı?" "Ne kalacakmış?" "Acı çekmiş bir kadının intikamı."