4 ay sonra:
"Doğumumda buradasın değil mi?" İyice büyüyen karnını okşayan Saddie'ye güldüm. Yemek hazırlarken bir yandan da onunla facetime yapıyordum.
"Tabii ki oradayım. Ondan sonra da ufaktan ev bakmaya başlarım. Linda ile görüşüyor musun?"
"Çok sık değil. Sanırım seninle konuştuğum için bana da kızgın." Suratım üzgün bir hal aldığında konuyu değiştirdi. "Var mı orada birileri, sıkılmıyorsun değil mi??"
"Her sabah yürüyüşlerinde karşılaştığım biri vardı. Bazen beraber yürüyoruz. Yarın akşam da bir şeyler içmek için sözleştik." Saddie küçük bir çığlık atınca Ben'in telaşlı sesini de işitmiştim.
"İyiyim bebeğim, telefondayım." Ben tekrardan uzaklaşınca konuya geri döndü. "Aman tanrım! Ondan hoşlanıyor musun?" Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Hayır, ama tek başıma olmaktan çok sıkıldım. Yeni birileriyle konuşmak bana iyi gelecek. Boşver sen onu, butikte işler nasıl? Miranda halledebiliyor mu?" Şişen karnına koyduğu tabaktan bir dilim elmayı ağzına atıp kafasını salladı.
"Hemen her gün uğramaya çalışıyorum. Miranda gerçekten iyi, sanki kendi butiğiymiş gibi her şeyle ilgilenmeye çalışıyor."
"Peki şey," Devam etmeye utandığımdan, birkaç saniye sessizlik oluştu. "Onu gördün mü?" Kafasını olumsuz anlamda salladım.
"Hem de hiç. O da ortalıktan kayboldu." Oluşan sessizliği abartı bir tepkiyle bozdu. "Sana ne söylemeyi unuttum! Sanırım Niall ile Linda'nın arasında bir şeyler var. Daniel söylemiş Ben'e. Fazla beraber zaman geçiriyorlarmış." Şaşkınlıktan gözlerim yerinden çıkacak gibi hissetmiştim.
"İnanamıyorum, onu en kısa zamanda arayacağım. Şimdi kapatıyorum, yemek yiyeceğim." Ona öpücük atıp tabletimi kapattım ve salona geçtim. 4 aydır Greenwichte idim, dediğimi yapmıştım. İşleri Saddie ve Miranda yönetiyorlardı, bense uzaktan sadece tasarımla uğraşabiliyordum. Hayal ettiğim gibi butiğim açılmıştı, ama ben onun açılışına bile gidememiştim. Hayat elbette önceden kırdığımız kalpleri bir noktada karşımıza çıkarıyordu anlayacağınız.
Yeni açtığım şarap şişesinden gelen taze şarap kokusu, beni mest edebilmişti. Gülümseyip kadehimi doldurdum. Televizyonda rastgele bir film oynuyordu. Hazırladığım yemeği yerken bu ara yaşayabildiğim en keyifli anlar bunlardı. Vaktimin neredeyse tamamını yalnız geçiriyordum, bu bir noktada iyi gelse de bazen gerçekten delirecekmiş gibi hissettiriyordu.
Kapı çaldığında yemeğimi yarıda bırakıp açmaya gittim. Normalde asla çalmayan kapımın, bu saatte çalması oldukça ilginçti. Dürbünden baktığımda bir erkek örüyordum, kafasını eğdiğinden sadece kumral ve dağınık saçları gözüküyordu. Kapıyı aralayıp sadece kafamı uzatabileceğim bir aralık oluşturdum. Kafasını kaldırdığı anda karşılaştığım yeşil gözler, kalbimin hızla çarpmasına sebep oluyordu. Öyle hızlı çarpıyordu ki, nefes alırken zorlandığımı hissedebiliyordum. Dolan gözlerim onu bulanık görmeme sebebiyet verince, onları sıkıca birbirine bastırarak düzelttim. 4 ay sonra ilk kez karşımdaydı ve onu tam anlamıyla incelemek istiyordum. Fakat gözyaşlarım inatçı olmalı ki, aramıza mesafe koymaya kararlılardı.
Ağladığımı görünce hızla bana doğru atıldı ve sıkıca kollarını belime sardı. Size yemin ederim ki, hayatımda hiç kimseye bu kadar sıkı, bu kadar bırakmak istemezcesine sarılmamıştım. Boynuna sardığım kollarımı daha da sıktım, saçlarının temiz ve mentol aromalı kokusunu içime çektim. Onu çok özlediğimi biliyordum, ama bu kadar olduğunun ben de farkında değildim.
"Harry..." Mırıldanmama karşılık büyükçe bir nefes verdi.
"Çok çabaladım gelmemek için. Daha fazla dayanamadım Astrid. Sensiz olmaktan çok yoruldum. Sana ne kadar aşık olduğumu sen gidince anladım." Ondan uzaklaşıp inanılmaz derecede güzel olan yüzünü inceledim. Normalde hep pürüzsüz olan yüzünde, hafiften uzamış sakalları vardı. Onu böyle görmeye alışkın olmasam da, bu haliyle de çok iyi gözüküyordu. Eklenen şey sadece sakalları değildi, göz altındaki morluklar ve torbalar göze batacak derecede artmıştı. Ama en büyük değişim en sevdiğim şeydeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Part Time Lover// Styles
Fanfiction"Çok yanlış oynuyorsun Harry." "O ne demek?" "Şu an canımı çok yakıyorsun. Ama bu elbet geçecek ve geriye sadece ne kalacak bir fikrin var mı?" "Ne kalacakmış?" "Acı çekmiş bir kadının intikamı."