Üst kattan kapının çaldığını işittiğimde yattığım yerden zor da olsa doğruldum. Ben tembel adımlarımla merdiveni inerken kapım hala ısrarla çalınıyordu. 2 gündür yürüyüşe çıkıyor, gerekmedikçe yatağımı bırakmıyordum bile. Neden böyle olduğumu bilmiyordum, bütün kemiklerimin ağrıması bir yana, sanki dayak yemişim gibi hissediyordum. Her sene birkaç kez beni yoklayan enfeksiyonum, ne kadar önlem alsam da beni bir şekilde tekrar bulmuştu. Ruhen kırgın olduğum anlarda, bedenin de savunmasız düştüğü rivayetine artık çok inanıyordum.
Israrlı misafirimi görmek için kapıyı araladığımda, karşımda 4 aydır kanlı canlı görmediğim en yakın arkadaşım duruyordu. Saddie'nin boynuna sıkıca atlayıp sarı saçlarını yüksek ihtimalle acıtacak derecede sıkı sarılmıştım ona. Kollarını sırtımda hissettiğimde neredeyse ağlayacaktım. 9 senedir, bir gün olsa ayrı kalmamıştık ve bu 4 aylık süreç bize fazla gelmişti. Onun en yanında olmam gereken zamanlarda, aptal bir iradesiz gibi yaptığım hatalar sebebiyle bu haldeydik.
Beni kendinden uzaklaştırıp 2 yanağıma da kocaman öpücükler bıraktı ve büyük bir el çantasıyla beraber içeri geçti.
"Sen nereden çıktın?" Arkasından kapıyı kapattım ve benimle beraber içeri geçmesini sağladım.
"Telefondaki o sesini duyduktan sonra, gelip yanında olmak istedim." Çekmekten kızaran burnuma hafifçe vurdu. "Hasta mısın sen?" Sorusunun ardından ona cevap vermek isteyen hapşırığa müsaade ettim.
"Biraz soğuk almışım sadece." Özlemle tekrar ona sarıldım. Bana gülerek karşılık vermişti. "Çok özledim seni ben. En çok ihtiyacım olduğu zamanda geldin."
"Unutma ki en yakın arkadaşlar hisseder." İkili koltuğa oturup kendini belli eden karnını tuttu. "Aynı zamanda annelik iç güdüleri. Eh, sana da yarı annelik yaptığıma göre." Ona gülerek gözlerimi devirdim.
"Ben neden gelmedi?"
"Çalışması gerekiyor. Hafta sonu beni almak için o gelecek."
"Bekle, ben üstümü değiştirip geleyim."
"Ben de bir mutfağa bakayım. Kızım acıktı da." Birkaç hafta önce öğrenmişlerdi cinsiyetini. Kız çocukları olacaktı. Tekrar yukarı, odama çıkıp siyah dar bir body, altına ise bir mom jean geçirdim. Sadece bir tık daha iyi hissetmekti amacım. Düz saçlarımı tepede sıkı bir at kuyruğu yapmıştım. Makyaj yapmaya halim yoktu. Tekrardan Saddie'nin yanına indiğimde hala dolapları kurcaladığını gördüm.
"Tanrı aşkına! Evinde hiç tatlı bir şey yok mu senin?"
"Yemediğim için ihtiyacım olmuyor." Oflayarak kalktığı yere geri oturdu. "Şimdi çıkıp alırım. Ne istiyormuş benim yeğenimin canı?"
"Saçmalama, hastasın zaten." Göz devirip koltuğun kenarına attığım kahverengi deri ceketimi üstüme geçirdim.
"Hava almak iyi gelir. Yakınlarda çok iyi bir donutçı var. İster misin?"
"Ben de geleyim mi?" Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Sen bizim için kahve demle ben yokken." Üst dolabı işaret ettim. "Orada kafeinsiz de var." Telefonumu çantamın içine attım ve spor ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Ekimin sonlarına geldiğimizden dolayı havalar soğumaya başlıyordu. Ceketim üşütse de arabayı almamaya karar verdim. Biraz yürüyüş yapmak iyi olabilirdi.
Uzun zaman sonra, ilk kez içim huzurlu hissediyordum. Kensington'a ilk gittiğim sene, bir evin odasını üç kişiyle paylaşıyordum. Ailem yeni boşanmıştı, maddi olarak epey zorluk çektiğim dönemdi. Bir iş ilanı aramam üzerine tesadüfen tanışmıştım onlarla. Saddie ve Ben beni aralarına almış, ev bulmuş, yeni insanlarla tanıştırıp hayatımı tekrar sevmemi sağlamışlardı. Ailem dağıldığı anda, benim ailem olmuşlardı. O yalnızlığı bana hiçbir zaman hissettirmemişlerdi. Beki birçok konuda yanlışlarım olmuştu ama onlar hayatımdaki en doğru şeylerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Part Time Lover// Styles
Fanfiction"Çok yanlış oynuyorsun Harry." "O ne demek?" "Şu an canımı çok yakıyorsun. Ama bu elbet geçecek ve geriye sadece ne kalacak bir fikrin var mı?" "Ne kalacakmış?" "Acı çekmiş bir kadının intikamı."