-XIII-

776 71 68
                                    

⚜️
Baskın
⚜️

"Kabul ediyorsan sen yaşa Eren. Ne dersin?" Ters bir bakış attım ona. Durum her ne olursa olsun adıma karar verilmesini hiçbir zaman sevemedim, sevemezdim. Önüme yeniden döndüğümde, Levi'nin tek kaşını manalı bir şekilde kaldırmasının ardından Mikasa'ya dönüp, bir şeyler mırıldandığını gördüm. "Sen neden benim yaşamama umursuyorsun ki?" diye sordum elimi masaya hafifçe vurduğumda. Bakışlar yeniden bana döndüğünde, olduğum yerden kalkıp, öne doğru hafifçe eğilerek Ackerman'lara bakındım. "Size ne benim yaşayıp yaşamamamdan?" Aklımı kurcalayıp duran soruyu nihayetinde sorduğumda gelecek cevabı pek umursamıyordum aslında. Beni korumalarını isteyen yoktu. Bu tamamen onların, 'Ackerman soyunun gücü her şeyi yapabilir,' mantığına dayalıydı.

"Ölmek mi istiyorsun?" diye sordu Mikasa.

"İstiyorum veya istemiyorum," cevabımı anında dilime sürerken ona döndüm. "Biz, birbir işlerimizi yıllardan beri bok etmekten başka ne yaptık?"

"Sahi..." Eren, aydınlanma yaşar gibi yaslandığı yerden doğruldu. Dirseklerini masaya yasladığında avuçları buluştu. "İlena'nın sana dokunmasından nefret etmiyor muydun? Neden kurtarma yoluna gittiğini söylesen de bunu öperek yapıyorsun?" Hedefi bizzat Levi'ydi şu anda. Sorusu öylesine rahatlatmıştı ki beni, karıncalanan benliğime en güzel tedavi olabilirdi. Düşman olduğumuzu söylerken asıl hedefimiz rekabet ve mahvetmekti. Birbirimizi kurtardığımız da olmadı değildi, ama bu yol ilkti.

Ve en sinir olduğum noktalardan biri ise son kurtarışında hissettiklerimdi...

Karşılık vermiştim. Muhtemelen bir aptal gibi görmüştü beni... Buna rağmen o an devam etsin istemiştim.
Hiç yaşanmamış gibi davranmasına anlamsız duygular beslemiştim.

O, kendini bana alıştırıyordu.

Ve bu, benim canımı yakıyordu.

Birbirlerini kesecek gibi baktılar birbirlerine. Küçücük bir kıvılcımda kocaman bir yangın yeri kurulacak gibiydi. "Belki de onu, öyle korumak istiyorumdur," diye düz bir tonda söylendi bu sırada. Dudağının ucu hafifçe yukarıya tırmanırken mavilerin ortasında bir meydan okuma ışığı yandırdı sanki. "Ne yapabileceksin?"

"Seni kendini ne sanı-"

"Hoşuna mı gidiyor?" diye sordum ona. Bizzat gözlerinin içine baktığımda, onların çehrelerindeki rahat tavırdan ziyade kendimin hiç rahat olmadığını hissettirmek istedim.

Hiç hareket etmeden sadece irislerini çevirdi bana. Birkaç saniyelik bakışmamızın ardından başını bir süre için eğdiğinde, diline süreceği cevabı önce kendi zihnine dinlettiğini anlamıştım. "Seni kurtardım," dedi yeniden yüzüme bakarken. "Ölmüş olsaydın bu ekibini mutlu mu ederdi?"

"Hay sikeyim Levi!" Avuçlarımı masaya sertçe vurdum aniden. Birkaç adım gerilesem de temasımı onlardan kesmezken gergin olduğumu hissetmiş olacak ki Mikasa'nın duruşu değişti. Kuzeni ise aynı modunda devam ediyordu. "Her cevabın ipini aynı soruya bağlıyorsun. Farketmeden asıl zemini kapatmaya çalışıyorsan yanılıyorsun. Bana mantıklı bir cevap ver."

"Ne istiyorsun?"

"Dalga mı geçiyorsun?" İki yanıma vurdurdum kollarımı. Yüzüme düşen birkaç tutamı kulağımın arkasına verdikten sonra, "Kurtarma sebeblerine bizimle bağlantılamaktan vazgeç. Biz düşmanız, rakibiz. Ben, senin nefret ettiğin şeyi sana yapıyorum. Sana dokunuyorum. Ama sonra sen gelip öperek beni kurtardığını söylüyorsun. Niye?"

"İlena." Sakince öne eğilip, ince parmaklarını masaya yatırdı. Sorumu iyice anlamış gibi nefeslediğinde işaret parmağını hafifçe kaldırdı. "Rakip olabiliriz. Düşman diyebilirsin. Ama şu siktiğimin yeraltı dünyasında yarışırken şerefini bırakmayan tek siz ve biz varız. Tüm orospu çoçuklarının arasında yalnız kalmak yerine, sizin de yaşamanızı istiyoruz. Bu kadar basit değil mi?"

MY DEAR ENEMY | Levi Ackerman +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin