2.8

42 7 2
                                    

Herkes röportaj yaptıktan sonra en son sıra bana gelmişti. Rachelle benden önceydi ve çok özgüven dolduydu, çok güzel bir konuşma yapmıştı, onun yaptıkları bana da özgüven veriyordu. Sahneye çıktığımda Mt. Lady kendimden bahsetmek istedi.

"Kahraman adım Yin-yang, özellikle bu ismi seçtim çünkü özgünlüğüm buna uyuyor."

"Peki özgünlüğün nedir Yin-yang?"

"Yarı melek yarı şeytan. Aynı Yin-yang'taki gibi iki gücümü birbirine karıştırarak kullanabiliyorum. En güçlü hamlem bir ormanı yakacak kadar ateşli olduğundan şuan gösteremem ama eminim karşılaşmalarımda görürsünüz."

"Baban ünlü ve zengin bir şirketin sahibiyken sen neden bir kahraman olmayı seçtin? Bunun yerine o şirketin başına geçme şansın eminim ki vardır."

Bir an duraksadım. Bu gerçekte sürekli sorulan ama cevaplayamadığım bir soruydu. Yutkunduktan sonra biraz cevabımı düşündüm ve bana çevrilen mikrofona baktım. "Babamın da hayali buydu, benim de. Çok sevdiğim ve örnek aldığım birisi var, onun gibi olmak istiyorum. Hem şirketin başına geçersem abim ve kardeşimle bölüşmemiz gerekecek, oldum olası böyle şeylerin hiç sevmem." Biraz baktım ve mikrofonu geri çekecekken yine konuştum. "Ayrıca örnek aldığım kişinin de dediği gibi, bu tür şeyler şirket işlerinden çok daha iyi. Insanların hayatlarını kurtarmak... Hep hayallerimde olan şeyler." Gülümsedim ve eğilip hızlıca sahneden indim.

Çok utanmıştım ve yüzümü ellerimin arasına aldım. "Batırmadım değil mi Fumi-kun?"

"Bence gayet iyiydin." Ona baktığımda gülümsedi, o gülümseme ile daha çok kızardım ve ellerimle yüzümü kapatıp Fumikage'ye doğru yaslandım.

Derslerin hepsi bittikten sonra yurda döndük, tabii ben daha yurda adım atamadan telefonum çaldı. "Sen devam et ben gelirim." Fumikage beni beklediği için demiştim. Kafasını aşağı yukarıya sallayıp içeri girdi.

Yabancı bir numaraydı. Omuz silkip açtım ve ilk onun konuşmasını bekledim. "Iyi günler."

Sesi anında tanımıştım, bu annemin avukatıydı. Annemi engellediğim için mahkeme bilgilerini vermek istiyordu, bu yolu kullanmıştı, kaltak karı. Babam herhangi bir şey söylemeyi tercih etmiyordu çünkü üzülmemi istemiyordu, ayrıca karışmamı da. Birkaç davaya gidip, bulunmam gereken yerlerde bulunup, konuşmam gereken yerde konuşup gidiyordum.

Avukatın konuşmasını tam dinlemeden yüzüne kapattım, sadece sonraki mahkemeye geleceğimi ve konuşmamı hazırlamam gerektiğini söylediler. Muhtemelen babam yine son gün haber verecekti çünkü konuşmamı o hazırlıyordu, büyükannemle beraber.

Telefonu cebime koyup içeriye baktım. Sanırım şuan bunu düşünmemem gerekiyordu babam söyleyene kadar. Telefonumu sessize alıp içeri girdim, Fumikage anında yanıma gelmişti. "Arayan kimdi?"

"Önemsiz boşver. Hallettim ben."

Biraz suratıma baktı. "Kulaklarını aşağıya indiren kimse önemsiz mi yani?" Tanrım bunu unutmuştum.

Kulaklarım üzüldüğüm zaman aşağı eğiliyordu. Şuan ne söylesem inanmayacaktı, tek çarem doğruları söylemekti. "Annemin avukatıydı, diğer mahkeme hakkında bilgi verdi, bu mahkemede de olanları anlattı sadece." Kendimi resmen sıkıyordum aslında, kendime her ne kadar moral vermeye çalışsam da bu sefer annemin elinde güçlü kanıtlar vardı velayet almak için.

Kendimi en sonunda tutamayıp ağlamaya başladığımda sıkıca sarılıp göğüsüne yasladı. "Sarah... Sana dayanamıyorum böyle olduğu zaman."

"Özür dilerim senin de başını dertlerimle ağrıtıyorum Fumi-kun." Burnumu çekmekten ve sesimin titremesinden zar zor konuşuyordum.

"Hayır Sarah, hayır. Sen benim sevgilimsin ve her şeyin üstesinden birlikte geleceğiz, yoksa neden birlikteyiz ki?" Dedikleri karşısında gülümsedim, beni ağlarken güldürmeyi babam ve büyükannem dışında sanırım o da başarıyordu.

Fumikage'nin anlatımı

Sarah'ın saçlarını okşarken bir yandan kendime kızıyordum. Sarah'ın bunları düşünmemesini sağlamam gerekiyordu, babasına sözüm vardı.

Birlikte oturup diğerleri ile bir şeyler izledikten sonra odaya çıktık, yine pijamalarını giyip benim odama geldi. "Bugün de burada yatabilir miyim Fumi-kuun?"

Biraz gülümsedim. "Sormana gerek yok Sarah." Içeri girdi ve yanıma gelmesi için kenara kaydım, yavaşça battaniyeyi kaldırıp altına girdi, elimi omzuna attığımda bana doğru yaslandı. "Daha iyi misin?"

Diğer elimi tutmuş okşuyordu. "Evet Fumi-kun. Çok düşüncelisin teşekkür ederim." Bana dönüp gülümsedi, bu içten gülümsemesi ile gözleri kapanıyordu, çok sevimli oluyordu.

Alnından öptüğümde boynuma doğru yattı. "Seni seviyorum Fumi-kun."

"Ben de seni seviyorum Sarah." Iki elimle sarıldığımda ikimiz de öylece uyuduk.

Sabah uyandığımda yanımda uyuyan Sarah yoktu, erken kalkıp kahvaltıya indiğini düşündüm ve saate baktım, normalde hep kalktığı saat buydu. Yataktan kalkıp formamı giydim ve kahvaltıya indim. "Günaydın Tokoyami." Shoji'nin yanına oturdum.

"Günaydın. Sarah buralarda değil mi?"

"Louisa az önce acil çıkması gerektiğini söyledi."

Içime o an bir şey oturmuştu. Kafamı aşağı yukarı sallamakla yetindim ve yemeğime döndüm.

Tüm dersler bitmesine rağmen hâlâ ortalıkta Sarah yoktu, artık korkmaya başlamıştım. Son ders Aizawa-sensei'ye olduğu için ders sonunda yanına gidip Sarah'ı sorma kararı aldım ama tek kelime etmedi, umursamadan gitti.

Odama döndüğümde üstüme rahat bir şeyler giyerken Dark Shadow çıktı. "Yanlış bir şeyler olduğu ortada! Kesin ona bir şey oldu..."

"Belki de sadece mahkemeye gitmiştir, kötü düşünme." Tişörtümü giyip aşağı gitmek için asansörün önüne geldim.

"Ama Aizawa-sensei böyle yapmazdı sadece bir mahkeme olsaydı."

"Sanırım haklısın ama Sarah'tan haber gelene kadar bekleyelim." Dark Shadow geri döndü ve ben de asansöre binip aşağı indim, kızlar hemen yanımda bitmişti.

"Lui-chan hakkında kimse hiçbir şey söylemiyor Tokoyami! O nerede?" Mina endişeli görünüyordu.

"Ben de bilmiyorum üzgünüm. Rachelle belki biliyordur."

"O da derslerde suskundu ve son ders hemen toparlanıp çıktı."

"Bu işte bir terslik var, umarım kötü bir şey yoktur." Momo'ya hak verdim ve Shoji'nin yanına oturdum.

"Iyi görünmüyorsun."

"Onun için endişeleniyorum."

"Seni daha önce hiç böyle görmedim, en kötü durumda bile."

"Sanırım bu kötünün de kötüsü."

Tam biz satranç oynamaya başlamıştık ki Aizawa-sensei Rachelle ile içeri girdi, herkes yanlarına gelmişti. Rachelle sadece yere bakıyordu. Ortada kötü bir şeyler vardı, içime oturan şey gitgide ağırlaşıyordu.

Aizawa-sensei konuşmaya başladı. "Louisa okulumuzdan ayrılmak durumunda kaldı. Özel meseleleri lütfen Rachelle'a sormayın. Kendisi gelip anlatmak isterse, Louisa gelip anlatacak. Bunun eksikliği ile sınıfta herhangi bir değişim olmayacak. Geri gelme ihtimali olsa da bu kolay olmayabilir." Işte içimdeki şey neredeyse kemiklerimi kıracak kadar ağırlaşmıştı.

Aizawa-sensei çıktıktan sonra kendimi geri koltuğa attım ve ellerimle yüzümü kapattım, göz yaşlarımı tutamıyordum.

"Tokoyami." Rachelle'ın sesi ile irkildim ve gözlerimi silip ona döndüm.

"Evet?"

"Konuşalım." Aşağı yukarı kafa sallayıp onaylayınca üst kata çıkıp boş odalardan birisinin içine girdik. "Annesi velayeti bir şekilde almış ama babası elinden geleni yapıyor, ev dışından da kanıtları olan bir şahit lazım. Sen onunla telefonda konuşurken ses kaydına alacağım, hiçbir şeyden haberi yok."

"Mahkemeye mi çıkacağım?"

"Istemezsen ben çıkarım ama senin çıkman çok daha doğru olur."

"Elimden geleni yaparım."

Rachelle Sarah'ı aradı ve benim telefonumdan ses kaydını açtık.

Sarah. {Oc x Tokoyami}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin