-6-

2.8K 108 6
                                    

***

Orda öylece durmanın kimseye faydası yoktu biliyordum. Demir ayağa kalkıp benden birkaç adım geriye gitmişti. Sanırım yeni ailemle tanışmam gereken an tam olarak buydu.
Ben ne yapacağımı bilmez halde öylece dururken ilk adım atan kişi aralarında yaşı bana en yakın olandı.

Neredeyse koşarak dibimde bitti fakat beklediğimin tersine sarılmadı ya da temasta bulunmadı. Açık kahve gözleri kızarıktı. Demire ve Selime nazaran çok naif bir ifadesi vardı. O bana gözleri dolu dolu bakıyordu bense onu inceliyordum. Hafif dalgalı saçlarını, dövmelerini ve yüzünün aldığı şekli.

"hiç inanmadım öldüğüne, yemin ederim hiç inanmadım."

Cümlenin yarısında sesi titreyip ağlamaya başladı. Orda bulunan diğer herkes öyleydi ama galiba bir çocuğun ağlayışındaki masumiyet en çok ondaydı.

Elimi tuttu ve beni evin içine doğru çekiştirdi.

" gel odanı göstereyim sana. Bir sürü elbise tasarladım. Her yaşın için bir tane, her sevgililer günü için de bir tane. Her renkten yaptım sana elbise. En sevdiğin rengi bilemedim çünkü."

Söyledikleri içimi acıtıyordu. Ama her şeyi hemen kabullenemiyordum. O beni çekerken ben yerimde sabit kalmaya çalıştım.
Hayal kırıklığıyla baktı.

" gelmek istemiyor musun? Hepsini senin için diktim "

" tek istediğim evime gitmek, üzgünüm "

Yorgun ve bitkindim. Bir insanın yıllardır kayıp olan kız kardeşine kavuşması nasıl bir histi bilmiyordum. Ama ailesinin gözü önünde dağılması gerçekten kötü bir şeydi ve bunu yarım saat önce yaşamıştım.
O yüzden sıçraya sıçraya kollarına atılmamı bekleyemezdi.

Demirden fayda olmadığını biliyordum. Geriye kalanlardan sadece Selimi tanıyordum. Beni bir tek o anlayabilirdi.
Gözlerinin içine baktım.
Lütfen beni anlasın, lütfen beni anlasın.

Kafasını yana eğdi. Her zamanki kurnaz hali üzerinde yok gibiydi. Ya da ailesinin yanında sulugöz bir bebeğe mi dönüyordu bilmiyorum.
Bir süre bakıştık. Sonunda dudaklarını oynattı. Sesli konuşmadı, sadece ağzı hareket etti.
Bunu da sadece ben ve arkamdaki Demir gördü.

'Kaçamazsın minik '

Omzumda bir el hissedip arkama döndüm. Demir tam arkamda durmuş Selime bakıyordu. Sonra gözlerini bana çevirdi.

"çabanı takdir etsem de Selimin de dediği gibi kaçamazsın, duydun mu Alev ailenden kaçamazsın."

Söyleyecek bir şeyim yoktu. Gözlerimi önümdeki uzun boylu çocuğa çevirdim. Hevesi kırılmıştı ve çekingen bakıyordu. Yine de yanımdan uzaklaşmamıştı. Demirin ailesini anlattığı zaman söylediği isimleri hatırlamaya çalıştım. Bir türlü aklıma getiremedim.

17 yıl sonra varlığını öğrendiğim abimin adını hatırlamaya çalıştım.
Ben ona baktıkça iyice ağlıyordu. Kendimi daha fazla kötü hissetmemek için gözlerimi başka yere çevirdim.

"Demir, uyumak istiyorum."

"tamam ama en azından merhaba demelerine izin ver olur mu? Hepsi senin için toplandı ve çok mutlular."

Kulağıma fısıldadığı bu ricaya itiraz etmedim. Farklı şartlarda bir araya gelseydik eminim her şey daha düzgün ilerlerdi. Fakat tepetaklak olan bir hayatın içinden bir başkasına sürüklendiğimde yapabileceğim en büyük iyilik bu olmuştu.

Bana uzatılan ele diktim bakışlarımı.

"Yiğit"

Zarif elleriyle ellerim kavuştu.

"Alev"

Ardından diğer aile üyeleri yanımıza kadar geldi.
Gerçekten çok çeşitli bir aileydi diyebilirim.
Herkesin karşımdaki hanımefendinin zarafetinden bir parça aldığı açıktı. Büyük bir parça..

Benim kadar sarışın olan diğer kişi ise Melihti. Diğerlerinin aksine temkinli bir şekilde elimi sıkmamış kendine yapıştırıp sarılmıştı. Bu ailede birbirine en çok benzeyen üç kişi bizdik. Ben Melih ve annesi.

Bu sarılmayı en çok isteyen kişi ise aslında o üçüncü kişiydi. Fakat elimi sıkarken bile heyecandan ölebilirmiş gibi hissettim.
Gözlerinin etrafında güldüğünde belirginleşen minik kırışıklıklar güzelliğini asla perdelemiyordu.

Herkesle selamlaştım ve el sıkıştım. Biri hariç.
Karşı karşıya kaldığımızda başını sallayıp dudağının kenarında beliren varlığı ve yokluğu belirsiz olan bir gülümsemeyle kendini tanıtan, Demirin duygusal ve keskin sertliğinin aksine ruhsuz ve buz gibi stabil bir ifadeye sahip Bora.

Demir her anda arkamda sapasağlam cesaret verir gibi duruyordu. Selime baktığımda gülümsüyor ve içimi rahatlatmaya çalışıyordu.

"bugün senin için çok yorucu bir gündü biliyorum. Artık dinlenebilirsin."

Demirin ses tonuna yakışmayacak şekilde oldukça yumuşak bir tonlamayla kurduğu bu cümle o an orda bulunan insanların nefes alıp verişlerinden başka duyulan tek şeydi.

"odan hazır, hep hazırdı zaten ama merak etme çarşaflar daha yeni değişti. Havalandırdım da odayı. Sen rahat et diye."

Bir annenin kurduğu bu tatlı telaşlı cümle kalbime oturdu. Belki de kendi annemi özlüyordum. Belki karşımdaki kadın için üzülüyordum.
Hafifçe gülümseyip kafamı salladım.

Eve önden Demir ve ben girdik. Odam ikinci kattaydı.
Kapıyı açtı geçmem için, açık mavi duvarları olan ferah, büyük bir odaydı.

"umarım beğenirsin odanı. Beğenmezsen sorun değil değiştiririz fıstık."

"Demir?"

"efendim?"

"abimi ne zaman göreceğim?"

Ne söyleyeceğimi beklerken gelen bu ani soru kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. Yüzü düştü ve kapıdan çıkmak için geriye adım attı.

"ben haber veririm çıktığı zaman. Merak etme"

Adımları duraksadı ve geri döndü bana doğru.

"hem artık abin de sayılmaz."

Evet demem için beklentiyle bakıyordu.

"17 yıldır abimdi. Hala abim."

Kafasını salladı ve daha fazla konuşmadı. Arkasından kapıyı kapattı. O gider gitmez kendimi yatağa attım.
Duvarlar yalıtımlı olmalıydı. O an çok da düşündüğüm söylenemezdi. İç çeke çeke ağladım.
Bitap düştüğüm anda gözlerimi tavana çevirdim. Damlalar gözümden daha yavaş ve aralıklı akıyordu. Bilincim kapanırken tek düşündüğüm artık bambaşka bir hayata sürüklendiğimdi.

Yeni anne babalı, 5 abili yeni bir hayat ve bir tarafta bekleyen dağılmış aile..

Yatağım rahattı ve zihnim uyku için hazır.
Uyur uyanık kapının dışından gelen yumuşak erkek sesinin can verdiği bir ninni beni ayçiçekli bir tarlada bebek yapıyordu.

Duyduğum melodiler rüyalarımla iç içe geçti, derin bir uykuya daldım.

****

ALEVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin