STAR_ING

162 10 0
                                    

Aşağı yukarı her insan için haftanın spesifik bir günü diğerlerinden yoğun geçer. Benim için o gün tartışmasız cumadır ve hafta sonuna girmeden kitleyebileceği kadar iş kitleyen patronum Ezekiel'ın bu konuda katkısı göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür. Yanlış anlaşılmasın kendisi sadece hafta içi çalışabildiğimden iki günlük tatilime ayrılmadan önce yeterince çalıştığımdan emin olan klasik bir patrondur. Öyle çok sert değildir çalışanlarına karşı ama kaytarmanıza da izin vermez hani. 

Jeno'ya ayaküstü verdiği taktiklerden ve orta yaş kategorisine girmiş olmasına rağmen hâlâ fit vücudundan da çıkarabileceğiniz üzere kendisi eski bir boksör. Yıllar önce Amerika'da her şeyini bırakıp buraya gelmeden ringde otuzdan fazla leş bıraktığı söylentileri buraların peri masallarındandır o yüzden ayyaşların ağzına sakız olan bu hikayelerden birine rast gelirseniz itimat etmeyin derim. Zira motor takmış gibi dakikada onlarca kelime üretmesi uzun vadede duyma kaybına neden olabilse de esasında iyi adamdır.

"hay sikeyim!"

Cılız kollarım titrerken zar zor taşıdığım bira kasalarını tezgahın altındaki bölmeye koydum. Elim refleksle ince sızıların girdiği belime gitti ve kendime gelebilmek için sırtımı ahşap kasalara verip soluklandım. Belime bağladığım önlüğü çözüp alelade bir yere koyduğumda pazartesi günü nereye koyduğumu unutup birkaç dakikamı onu aramakla geçireceğimi biliyordum.

Arka taraftaki personel odasına girip kapıyı arkamdan kilitledim. 

Eski bir tiyatro binasından bara evirilmiş bu binada personellerin giyinmesi için verilen oda eskiden kulis olduğundan içeride kalmış birkaç parça tozlanmış kostüm odanın bir tarafına yığılmış göz yormaktan ve ağdık olmaktan fazlasını yapmıyordu. Aklımdan birkaç kez Ezekiel'a onları buradan almasını söylemek geçmiş olsa da o paçavralar kimsenin umrunda olmazdı. Bu yüzden yine her zamanki gibi üstümdeki beyaz gömlekten ve siyah pantolondan kurtuldum. Kırışmamaları için özenle katlayıp üstünde silik siyah rakamlarla 18 yazan dolaba koydum. Aslında üniformamın kırışık olup olmaması kimsenin-Ezekiel'ın bile- umurunda değildi ama ben yine de dikkat ederim böyle şeylere, kırışmış kıyafet giymekten de nefret ederim zaten. 

Kitapla dolu olması gereken çantamdan çıkardığım okul formamı giydikten sonra cadde üzerinden aldığım ucuz parfümü üzerime boca edip buram buram bar kokmadığıma emin oldum. 

İşimi bitirip ön tarafa döndüğümde eline aldığı birayla tezgahın önünde adamın biriyle laflayan patronuma selam verdim. Keskin bakışlarını üstümde gezdirip iyi tatiller dediğinde hafifçe eğilip çıkışa yürüdüm. 

Elim alışkanlıkla arka cebime gitti ve ustalıkla çıkardığım bir dalı dudaklarım arasına koydum. Yine aynı serilikle ucuna kırmızı közü koymakta da gecikmedim.

Bağımlılık kötü şeydi.

Derin bir nefesi içime çekip bıraktım. 

Omzumun üstünden geriye baktığımda eski, bir harfi yanmayan neon tabelayı okudum.

STAR_ING 

Yıllardır bozulduğundan yanmayan R harfiyle göz göze geldiğimde omuz silkip önüme döndüm.

Bu işe başlayacaksak size söylemem gerekir ki Starringden bahsetmeden olmaz. 

E öyleyse yıllardır bozuk tabelası yüzünden insanların Staring olarak bildiği ama aslında Starring hatta daha da doğrusu Star Ring olan bu mekandan size azıcık bahsedeyim. 

Yaklaşık birkaç yılımı çürüttüğüm bu bar Seul'da bulabileceğiniz sayılı gey barlardandır.

Öyle sayılı dediysem gerçek sanmayın hemen Seul büyük şehirdir, bir sürü de geyi vardır dolayısıyla gey barı da. Ama patronum Ezekiel'a göre bu böyle değildir. 

Sahnenin Arkasındakiler \\ MarkHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin