OT

56 8 1
                                    

Jake çalkaladığı kokteyli önünde duran martini bardağına dökmeden önce kaşla göz arasında iki damla vanilya özünü damlattı bardağın içine. Onu çevrelemiş sanki çok önemli bir kimya deneyi izliyormuş gibi dikkatlerini ona vermiş onca insanı el çabukluğuyla kandırıp tezgahın önündeki mor saçlı çocuğa bir yerinden(?) çıkardığı çiçeği verirken göz kırptı.

Şovmendi işte.

Hazırladığı kokteyli kalabalıktan birine verirken kollarını sıvadığı beyaz gömleğini iyice geriye itip susamış üç beş kişiyi bu görüntüsüyle doyurdu. Jake ileri derece flörtöz, götü başı ayrı oynar dediklerinden bir herifti.

Eli çabuktu ve milleti oyuna getirmesini iyi bilirdi bu yüzden Ezekiel ile iyi anlaşır, bar tezgahından neredeyse hiç ayrılmazdı. Hazırladığı içkilerin içine çiçek özü katardı, tezgahın gerisi içkiden ziyade konsantre çiçek özleriyle doluydu. Ne alaka şimdi alkolle çiçek özü demeyin, herif yaptığı işi biliyordu. Öyle çok içen bir tip falan değilimdir ama bir kere Jake'in kokteylinden içtiniz mi müptelası olurdunuz.

Buraya sadece bu kokteylleri içmeye gelen bir düzine insan sayabilirdim. Kısacası işinin ehli herifin tekiydi yine de ona bayıldığım falan yoktu.

Sağı solu pek belli olmazdı Jake'in biraz çılgın bir tipti ve aromalı şeylere fetişi vardı.
Hiç unutmam bir keresinde herifin birini sırf kavunlu lip balm sürdü diye gözümüzün önünde öpmüştü. O günden beri aromalı bir şeyi gözü önünde tüketmemeye ekstra dikkat eder olmuştum. Milletle yedi yirmi dört flört ederdi, bir keresinde yüzü katedral psikoposu kadar katı olan Jungwooyla bile flörtleştiğini görmüştüm, ihtimal vermezdiniz ama görünce de şaşıp kalıyordunuz işte. Uzun lafın kısası flörtlerinde ciddi olduğu falan yoktu ama yine de onun etrafında ister istemez gerilirdiniz işte.

"Donghyuck vodka bitti!"

Bardakları parlattığım beyaz bezi siyah önlüğüme yerleştirip arka taraftan yüklendiğim bir kasa vodkayı Jake'in önünde dikeldiği tezgaha taşıdım.

Parlatmak namına bir başka bardağı elime aldığımda Jeno yanında Lucasla gelip birer bardak bira istedi. İstedikleri verdiğimde Jeno'nun geldiğini gören Ezekiel iki dakikaya damladı yanımıza.

"Yüzünü gören cennetlik şampiyon nerelerdesin bunca zaman "

Jeno bira bardağını tezgaha bıraktı, yanında Ezekiel'ı görünce otuz iki diş gülümsedi

"Sorma Kiel abi ya Gestapo salmıyor idmandan"
Gestapo Jeno'nun boks antrenörü Sezai için kullandığımız takma addı. Katı kurallarıyla bilindiğinden bu adı aldığını söylemek mümkündü, yine de bu adı ona biz vermemiştik. En azından ben Ezekiel'dan duymuştum ilk. Sanırım başta Jenoyla aralarında bir tarz kod adı falandı ama zamanla buralardaki herkes antrenör Sezai'yi Gestapo diye bilir olmuştu.

Ezekiel yüzünü buruşturdu, ne zaman Gestapo'nun bahsi geçse bir hallere girerdi.
"Bilmem mi bilmem mi"
Biraz uzaklara dalar gibi oldu sonra çabucak Jeno'nun yanında ikinci birasını içen Lucas'ı fark etti.
"Ulan hayta sen yine nerden girdin içeri?"
Lucası ensesinden tuttuğu gibi oturduğu yerden kaldırdı
"Abi yapma ya allahını seversen"
"Ne allahı kafir!"
Ezekiel kulağından çeke çeke çıkışa sürüklediği bedeni kapıdan geçirirken Lucas son saniyede eşikte bekleyen Jungwoo'ya tutunmaya çalıştıysa da Jungwoo omzunu silkip Lucas'a ölüm kadar soğuk bakışlarını yolladı.

Birkaç saniye içinde Ezekiel Lucas'dan kurtulup Jeno'nun yanına döndü sonra hiçbir şey olmamış gibi

"Cumartesi günkü maç nasıl geçti?" diye sordu.
"Fena değildi herifi yedim ringde ama sonrasında gestapo fena haşladı beni"
Ezekiel uzanıp Jeno'nun omzunu sıktı
"Anladı mı?"
Jeno alnını kırıştırdı
"Anlamaz olur mu Gestapo bu anlamıştır elbet"
Ezekiel yüzündeki yamuk sırıtışla kendi sorusunu yanıtlarken bu durumdan çok da rahatsız görünmedi gözüme. Dediğim gibi mevzu bahis Gestapo olunca hep bir tuhaflaşırdı.
"Abi ama ben dedim sana anlar diye, iki kroşemden tak diye bildi senden taktik aldığımı"
Ezekiel alık alık sırıttı
"Olsun sen adamı yemişsin ya ona bak"
"Yapma abi ya sanki öbür türlü yerde kalacakmışım da!"
Jeno kendine toz kondurmazdı, Ezekiel'ın omzundaki elini itip birasını içti.
"Öyle mi dedik celallenme hemen koçsun sen koç!"
Sırtını pat patlarken omuzlarına masaj yapar gibi sıktı
Jeno yüzünü buruşturunca bildim Ezekiel'ın gücünü ayarsız kullandığını
"Çarşamba günü müsabakaya çıkmadan uğra yanıma yine konuşalım senle"
Locada gördüğü birkaç tanıdığın yanına gitmeden evvel Jeno'nun koluna hafif bir yumruk attı.

Çok geçmeden kalabalığın arasından süzülen Lucas deminden oturduğu yere çöktü, sol kulağı sıkılmaktan kıpkırmızıydı yine de pek umurundaymış gibi değildi. Zaten Lucas'ın yegane özelliği gamsızlığıydı.

"Öff abicim ya nedir benim bu aşktan çektiğim?"

Yarım birasından bir yudum aldı girişte deri ceketli elemanın birinin geyliğini sorgulayan Jungwoo'yu izlerken. Sonra derin derin iç çekti, Jeno bu haline yarım bir tebessüm attı.

"Abartma piç, bir bok çektiğin yok"

Lucas böyle bir ihtimal asla gerçekleşmeyecek olsa da alınmış gibi elini kalbine attı

"Ayıp oluyor öyle piç falan"

Jeno omuz silkti Lucas'ın ne düşündüğü buradaki diğer herkes gibi onun da bir yerlerinde değildi.

"Ne sanki yalan mı hepimiz piçiz işte"

Lucas onu boş verip bana döndü, Jeno gibi adamlarla uğraşılmayacağını o da biliyordu.

"Ulan Donghyuck sana çok özeniyorum lan!"

Ani konu değişimiyle kaşımı kaldırdım.

"Nedenmiş o?"

Elimdeki bardağı kenara koyup gözlemci konumumdan çıktım.

"Ne sevdiğin var ne de seni seven öyle ot gibi yaşayıp gidiyorsun ya bayılıyorum bu hallerine."

İlk başta bu dediğine takılmadım, ne de olsa pek de yalan değildi işimde gücümde adamdım öyle gönül işlerinde de bezim yoktu anlayacağınız ama Lucas durmadı, asla dozunda bırakabilenlerden olmamıştı.

"Beomgyu beomgyu diye peşinde gezdiğin o emo çocuk da gidince iyice bir ot oldun harbiden."

İçimde bir şeyler oynadı yine bir şey demedim, ben sustukça Lucas konuşmaya devam etti.

"Sahi nereye kayboldu o çocuk, öyle çok kafa falan da değildi ya o zamanlar en azında bu kadar somurtmazdın."

Taş kesilmiş suratıma yan yan bakarken kendi kendine söylenir gibi sordu. Ben yine ses çıkarmayınca Lucas ağzını açacak gibi oldu

"Jungwoo bu yine girmiş içeriye!"

Jeno Lucas'ı göstererek bağırınca Jungwoo kalın tabanlı ayakkabılarıyla sarsak sarsak yürüyüp Lucas'ın tepesine dikeldi.

Ne olduğunu çözemeyen Lucas birkaç saniye içinde kendini kapıda bulduğunda Jeno da ayaklandı. Okuldan çıktığımız gibi buraya gelmiştik öyle uzun uzun durursa Gestapo işkillenirdi o yüzden birasını bitirince apar topar idmana gitti.

Jeno da gidince birkaç saniye bir boşluğum oldu ayakta durmaktan yorulduğumdan biraz oturdum. Millete yaptığı gösteri biten Jake de yanıma geldi hangimizin molaya önce çıkacağını tartıştık yaklaşık bir yarım dakika kadar. Bir sigara içsem tüm yorgunluğum gider gibiydi bu yüzden önce ben çıkmakta ısrarcı oldum. Bağımlılık kötü şeydi.

Tam Jake'i ikna edeceğim sırada bir süredir boş olan tezgahın önüne oturan bedenle huzursuzca kıpırdanıp Jake'i ikna çabamı bir kenara bıraktım.

"Bir baksana buraya"

Sahnenin Arkasındakiler \\ MarkHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin