Direkt bana bakarak söylemesiyle Jake sırıttı. Oturduğu yerden kalkıp dibime kadar girip kulağıma eğildi.
"Müşterin geldi, o zaman ben önden gidiyorum"
Çekilmeden yanağımı öpüp personel çıkışına yönelmeden göz kırptı.
"Bilirsin arz talep."
Benden önce tüttüreceği için sersem sersem gülerek defolup gitti.
Ben de mecbur oturduğum yerden kalkıp bir haftadır görmekten sıkıldığım oda arkadaşım Mark'a yöneldim.
Onu burada, Seul'un en iyi gey barı starringde görmek kısmen beklenmedikti.
Okula geldi geleli Jaeminlerle takılıyordu ve bir haftada içlerine aldıkları nerden geldiği ve nereye gittiği belli olmayan yeni arkadaşlarının burada olduğunu bilseler nasıl tepki verirlerdi merak ettim.
Söylemeden geçmemek gerekir ki Jaeminler buradakilerin aksine oğlan sevmezlerdi ve oğlan seven oğlanları da sevmezlerdi. Biraz karmaşık oldu ama anladınız siz onu, Homofobiklerdi işte.
İster istemez onu da beni patakladıkları gibi pataklayabilirler miydi sorusun döndü aklımda.
Dışarının eksi derecelerine rağmen giydiği sıfır kolludan belli olan bisepslerine bakılırsa bu olasılık bir derece mantıksız geldi.
"Yaşı tutmayanlara içki satmıyoruz."
Yalandı, ilkokul çocuğu bile gelse starringde istediği boku içer kimseye de hesap vermeden çıkar giderdi ama Mark sinirimi bozuyordu. Onu yurtta gördüğüm yetmiyor bir de okulda görüyordum iş yerime de damlamasına izin verecek değildim.
"Deminden Jeno'ya verdiğin biraları gördüm."
Yemedi ama en azından şansımı denemiştim.
"Hem sen reşit misin de bana doğrucu davutluk taslıyorsun?"
Çekinmeden göz devirdim. Belki istenmediğini anlar da defolup gider dedim ama yemedi."Bana ordan kayısılı meyve suyu ver"
Yüzüne ciddi mi diye baktım, kaçırmadığı gözleri ve bir mimik bile oynamayan yüzü benimle kafa bulmadığını anlamamı sağladığında bir an önce gitsin diye istediğini yaptım.Kenardan aldığım şişe açacağıyla elime geçen ilk meyve suyu şişesini açıp bardağa koymaya bile zahmet etmeden tezgahtan önüne kaydırdım.
Mermer tezgahtan kayıp yere düşmeden yakaladı şişeyi.
Refleksleri kuvvetliydi.
Birkaç dakikaya kalmadan Lucas yine içeri sızıp tezgahın önünde bitti. Artık şaşırmayı bırakmıştım, geldiği gibi deminden Jeno'nun oturduğu yere çöktü.
"Hyuck baksana buraya"
Ne isteyeceğini bildiğimden elime aldığım bira şişesini açıp tezgahta kaydırdım. Lucas şişeyi iki eliyle tuttu. Biraz da afallamış gibiydi.
Refleksleri kuvvetli değildi.
"Ya bira için değil oğlum bir baksana bana"
Ne var dercesine baktığımda birayı kenara ittirip kürek gibi büyük ellerini tezgahın üstünde birleştirdi.
"Alındın mı lan dediklerime?"
Yaptığını biliyordu? Bu Lucas için büyük bir gelişmeydi.
"Boş beleş adamsın ne diye takacakmışım dediklerini"
"Olsun, Jeno iti boş yere ispiklemedi ya beni. Kesin sen üzüldün diye yaptı piç!"
Gözlerim kenarda oturmuş meyve suyunu içen Mark'la kesişti.
"Dediklerine falan alınmadım Lucas konuyu kapatalım sen de yakalanmadan biranı içip git"
"Yok abicim yok. Ben öyle salak herifin tekiyimdir ama kimsenin kalbini kırıp da gece rahat uyuyan o zalimlerden değilim!"
Jungwoo'dan tarafa dönüp bağırarak konuştuğunda yakalanmayı pek de umursamıyor gibiydi. Arada böyle duyar damarının tuttuğunu bilirdim ya bugün hiç günümde değildim.
"Oğlum dedim ya yok öyle bir şey, al biranı git öteye hadi."
Bize dönen birkaç göz diken üstünde hissettiriyordu. Lucas da uzattıkça uzatıyordu.
"Hem ben nerden bileyim Beom'dan hoşlandığını, bilsem vallaha öyle demezdim bak ben de aşık adamım anlarım halinden."
Ağzından çıkan kelimeler ne kadar aptal olduğuna bir kez daha hayret etmeme sebep oldu. Herif harbiden kaynak israfından başka bir şey değildi.
"Lucas kardeşim bak güzel güzel söylüyorken kapa çeneni biranı da al git."
"Utandın mı lan sen, bak yanakların da kızardı."
Koca bir kahkaha attı.
"Oğlum utanılır mı lan aşktan bak ne diyorum biliyor musun? Sana şu esmer bombayı bulmanda yarım edicem bu utangaçlıkla adamı bulsan da bir şey yapamazsın sen"
"Lucas bak saçma saçma konuşma çağırırım Ezekiel'ı o zaman Jungwoo'ya kavuşamadan Allahına kavuşursun!"
Elime geçen bardak altlığını kafasına atmaya yeltenircesine kaldırdığımda oturduğu yerden fırladı. Lucas gibi adamlar böyleydi işte hoş sözle konuşmayla laf anlatılmazdı bunlara
"Ne kadar şiddet yanlısın ya şurda insanlık edelim dedik bir çekip vurmadığın kaldı!"
Altlığı fırlattığımda tam alnının çatına oturdu sonrasında Lucas bağırarak alnını tuttu. Altlık demirdendi ve bu bir nebze kötü hissetmeme sebepti ya Lucas öyle kolayından yıkılanlardan değildi. Çok geçmeden Ezekiel Lucas'ı kulağından tutarak çıkışa sürükledi.
O sırada Jake moladan geldi, sonunda tüttüreceğim için çabuk çabuk adımlarla dışarı çıktım.
Bağımlılık kötü şeydi.
İçime çektiğim birkaç dumanla kafam açıldı.
Sırtımı dayadığım duvarda şehrin rüzgarını üstümde hissettim. Sigara dumanından ayrı birkaç derin nefes çektim çürük ciğerlerime. Şehrin egzoz ve yalnızlık dolu sokakları insan gürültüsüyle yankılanıyordu.
İleride bu tarafa doğru yürüyen küçük bir figür sezdim, çok geçmeden bunun Renjun olduğunu anladım.
Acelesiz adımlarıyla yanıma geldiğinde başıyla selamladı beni.
Elimdeki sigarayı yere atıp söndürdüm.
Sigaradan hiç hoşlanmazdı bilirdim.
Öyle açık havadayız uzağa üflüyorum toplarına hiç girmem ben yanımdakine saygım vardır, istemiyorsa içmem yanında bu kadar basit.
"Ne o akşam gezmesine mi çıktın?"
Kafa sallayıp karanlıktan dolayı görmediğim ama bunca zaman kucağında duran kediyi göz hizama kaldırdı
Saf saf yüzüme bakan Mistanla gülmeden edemedim.
"Ne o yine yakalanmışız"
Uzanıp tüylerini okşayınca elime pati attı. Ben refleksle elimi çekince de Renjun rahat durması için Mistan'a iyice sarıldı.
"Bugün sana mı kaldı Mistan vardiyası?"
Cevap almayacağımı bilmeme rağmen sorduğumda Renjun omuz silkmekle yetindi.
"Bay Huang işte mi?"
Yine omuz silkti. Bu Renjun sözlüğünde evet demekti.
"İçeri geç yarım saate çıkarım ben de"
İkimiz beraber içeri döndüğümüzde Renjun buradaki tek dişi olan kediyi yere bıraktı. Buralara alışık olan Mistan etrafta dolaşıp bir iki kişinin paçalarına sürünürken Renjun da sessizce oturup vardiyamın bitmesini bekledi.
Çok geçmeden starringde yapmam gerekenleri bitirip Ezekeil'a çıktığımı söyledim. Oda arkadaşım Mark hâlâ oturduğu köşede yarım saat önce aldığı kayısı suyunu hüpleterek bizi izlerken çıktık bardan.
Sessiz sedasız Renjun'la evine kadar yürüdüm. Renjun içeri girerken üç katlı binanın ikinci katından sarkan Nana beni görünce içeri davet etti. Kendisi Renjun'un bizim buraların deyimiyle kırık büyükannesiydi. Yine de bana göre pek bir kırıklığı yoktu kafa kadındı. Neticesinde teklifini reddettim. Saatlerce süren mahalle dedikodusundan sonra vereceği kekikli şekerle yurda dönme fikri pek bir yorucu geldi. Başka zaman uğrayacağımı söyleyip onu ikna ettim, yaşlı insanları bilirsiniz onları ikna etmeden bir şey yapamayacağınızı sanırlar yine de ikna olmazlarsa da yakanızı bırakmazlar. Neyse sonuç olarak pencereden kısa bedenini sarkıtan Nana'ya son kez el sallayıp yoluma baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahnenin Arkasındakiler \\ MarkHyuck
FanficTüm hakları yatağımın altındaki canavarda saklıdır.