"Oğlum ne bahtsız herifsin lan!"
Jeno ağzına tıktığı kruvasanı çiğnerken ağzının dolu olmasını umursamadan etrafa tükürüklerini saça saça bağırdığında kucağımda uyuyan Mistan irkilerek kafasını kaldırdı.
"Ahmak herif bağırma uyuyo hayvan!"
Ben de karşı ateş olarak bağırarak cevapladığımda Jeno bu defa konuşmadan önce lokmasını yuttu en azından bu kadarını yapacak kadar insan olduğundan tanrıya şükrettim
"Tamam be kızma hemen zaten bahtsız olduğun yetmiyor gibi asabisin de"
Onu takmadan kucağımda uykusuna dönen Mistan'ın tüylerini sevdim.
"Ne oldu yine ne bahtsızlığımı gördün?"
"Oğlum hepi topu üç gün yerime çalıştın onda da dört yıldır görmediğin anneni gördün lan daha ne olsun?"
Jeno'nun boş sözlerini kafama takmadım olmuştu ve bitmişti işte tekrar tekrar konusunu açmaya lüzum yoktu.
Ben omuz silkip pas vermeyince Jeno da dönüp Nana'ya kruvasanın ne kadar müthiş olduğuyla ilgili övgü dolu cümlelerini sıraladı. Arkadaşlarına karşı öyle kaba sabaydı ama siz onu bir de büyüklerin yanında görecektiniz. Sanki dünyanın en düzgün insanıymış gibi davranır kendini övdürmeden de sonlandırmazdı gösterisini.
"Hyuck sen yemedin hiç"
Nana Jeno'dan aldığı övgülerle gülerek yüzündeki kırışıklıklarla çevrelenmiş gamzelerini sunarken bana döndü.
"İştahım yok bugün yoksa biliyorsun yine mis kokutmuşsun ortalığı"
Nana kafasını sallayıp öyleyse daha sonra Renjun'la benim için yollayacağını söyledi. Renjun hıyarının yolda tüm kruvasanları hüpletip bana bir cacık bırakmayacağını biliyordum yine de bu jestine laf etmeden küçüğünden gülümsemekle yetindim.
Bacaklarımı uzattığım sehpadan düşürerek önümüze geçen Renjun'la zar zor dengemi toparlayıp iç çektim. Başkası olsa kafasını uçururdum ya bilirsiniz Renjun biraz böyleydi işte.
O esnada mahallenin dedikodusunu yapan Nana ve Jeno ikilisi de konuşmalarına ara verip elindeki iki askıyı bize tutan Renjun'a döndü.
"Pembe olan"
Nana ve Jeno aynı anda konuştuğunda zaten fikrimin bir önemi kalmamıştı ama Renjun ısrarla iki badiyi önümde sallayınca cevap verdim
"Çizgili daha iyi"
Zaten duymak istediği şeyi duyduğundan pembe kazağı kenara fırlattı. Nana ve Jeno'ya dönüp zafer sırıtışımı attım.
"Alacağın olsun Injun"
Jeno aksi aksi bakıp bir başka kruvasını ağzına tepeledi Nana bu halimize gülüp elinde sallandırdığı kadehten bir yudum daha aldı.
Burda araya girerek söylemek isterim ki Nana öyle altmışlı yaşlarında bir babanneden beklediğiniz ne varsa tam tersi bir karakterdi. Dışardan bakan biri için huysuz bir ihtiyar portresi çizdiği bir gerçekti ki zaten mahalleden anlaştığı bir kişi bile yoktu. Herkesle en az bir kere vukuatı vardı olmasına ama bilirdik ki bunlar hep insanların sığ görüşlülüğündendi.
Mahalledekiler ayyaş kedici derlerdi onun için. Evet alkolik olmasına alkolikti ama mahalledekilerin asıl sindiremedikleri bu değildi. Hani bazı insanları anlamak mümkün değildir ya işte aynı o hesap Nana'nın Mistan'ı bu kadar fazla sevmesi batıyordu insanlara. Altmışlı yaşlarındaki bir kadının onlara göre yaşının gereklerini yapmak kendini herhangi bir erkeğe ya da torununa adamak yerine bu kadar değeri bir kediye vermesi insanlara katlanılamaz geliyordu. İçten çürüyen kalpleriyle uzaktan uzağa Nana'yı kınıyor kendilerince ne kadar yanlış bir hayat yaşadığını ona deli diyerek belirtiyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahnenin Arkasındakiler \\ MarkHyuck
FanfictionTüm hakları yatağımın altındaki canavarda saklıdır.