ARABA MEZARLIĞI

62 6 7
                                    

Saati tam olarak bilmiyorum ama gecenin geç saatlerinde uyandığımda yastığımda, beş santim ötemde Mark yatıyordu.
Ağlayarak uyumanın getirdiği baş ağrısı gözlerimi açtığım an kendini belli ettiğinden gözlerimi kısıp ağrımı minimize etmeye çalıştım ama tabi ki bu çabam hiçbir işe yaramadı.

Ağzımın içi gırtlağında volkan patlayan bir ejderhanınki kadar kuruydu öyle ki önümüzdeki birkaç saniyede su içmezsem öleceğimi falan sandım.

Neyse ki komodinde duran yarımlık şişede susuzluğumu gidermeye yetecek kadar su vardı.

Dibini gördüğüm şişeyi ratsgele komodine doğru savurduğumda bir yerlere çarpıp ses çıkardı. Gündüz olsa günün hareketinde duyulmayacak ses gecenin sessizliğinde resmen odada yankılandı.

Haliyle Mark yattığı yerde önce hafif bir kıpırdandı sonra ise çekik gözlerini aralayıp etrafa bakındı. Yatakta oturmuş öylece tepkisini izleyen beni görünce yerinde doğruldu.

"Bir şey mi oldu neden uyanıksın?"
Mark'ın masum ifadesi ve uyumaktan darmaduman olmuş yumuşak saçları dikkatimi toplamama engel olduğundan saf saf yüzüne bakmakla yetindim.

"Horladım mı yine?"

Yüzünü yüzüme yaklaştırarak sordu, gecikmeden kafamı geri çektim.

Afyonum patlamadığından mıdır yoksa içtiğim sudaki bir şeylerden midir bilinmez Mark gözüme ekstra bir şirin gelmişti.

Neler düşünüyorum ben?

Apar topar yataktan attım kendimi.

Altımda kumaş pantolonla uyuduğumdan düğmemi çözüp pantolonun yere düşmesini izledim. Üstümdeki tişört bana fazlasıyla boldu dolayısıyla baldırlarıma kadar iniyordu bu yüzden Mark'ın önünde yarıçıplak olmayı umursamadım.

Dolabıma ilerleyip altıma geçirecek bir pantolon bulduğumda Mark da benim gibi ayaklanıp dibimde bitmişti.

"Bir yere mi gidiyorsun?"

"Hava alacağım"

Açıklama yapmak istemediğim zamanların yegane bahanesini ileri sürüp giydiğim pantolonla Mark'ı umursamadan üstüme bir hırka aradım.

"Saat gecenin dördü kapılar çoktan kapandı ve bu odada da pencere dışında hava alabileceğin bir yer göremiyorum"

Aradığım hırkayı yatağımın üstündeki çamaşır yığınının içinde bulduğumda acele etmeden kollarımdan geçirdim.

"Kapılar kapalıysa ne olmuş yani?"

Yatağın yanına bıraktığım ayakkabılarımı giyerken Mark odanın ortasında dikilmiş yakası kaymış tişörtü ve alık ifadesiyle beni izliyordu.

Bu durum iyice sinirimi bozduğunda sonunda giydiğim ayakkabılarımla doğrulup hâlâ saf saf beni izleyen Mark'a adımladım.

"Tanrı aşkına Mark siz Kanada'da okuldan asansörle mi kaçıyorsunuz bu ne biçim saçma bir soru?"

.
.
.

Bileğinden tuttuğum Mark'ı hızlı koşması için çekiştirirken bir yandan da bekçi kulübesine göz atıyordum.

Bay Shin genelde saat on bir civarı sızardı ama işimi sağlama almak tercihimdi bu yüzden kıstığım gözlerimle karanlığı yarıp geçebilecekmişçesine kulübeye bakıyordum dik dik.

Sonunda bir hareket olmadığına ikna olunca tam hız koşarak ikimiz de alçak korkuluklardan atladık.

Yakalanma korkusunun getirdiği adranalin damarlarımızda dolanırken bu hisse alışık olduğumdan doğrulup yürümeye başlamıştım bile.

Sahnenin Arkasındakiler \\ MarkHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin