Yurdun yemekhanesinde Hogwarts'ın salonundaki o uzun masaları aratmayan masada oturmuş önümdeki soğuk pilavı kemiriyorum. Her akşam menüde pilav ve sulu baharattan oluşan çorbadan başka bir şey olmadığından bu oldukça normal.
Arada bir yurdun bağışçıları falan gelirse yemeklere bir düzen gelir ama o da bir günlük bir şeydir ki hemen sonrasında her şey gece yarısını geçiren külkedisi kadar seri bir şekilde eski haline döner.
Yetimhanenin bu bokluğu normal bir zamanda olsa oturup uzuun uzuun üzerine küfredeceğim bir olaydır fakat inanın daha fazla ağzımı açıp da bu düzene küfredecek halim kalmadı.
Yaklaşık yarım saattir oturduğum rahatsız sandalye popoma batmaya başlarken karşımda oturan Heesung'ın tat alabilmek adına masadaki tuzluğun yarısını akşam pilavının üstüne döküşünü izledim.
Yemek yemem hiçbir zaman on dakikadan fazla almaz ama bugün acele etmiyorum. Buna ben yemeğimin yarısındayken gelip karşıma oturan oğlanın rezil görüntüsü neden olmadı dersem inanmayın.
Sonunda tuzlamayı bitirdiği pilavı kaşığıyla bir tur döndürüşünü izledim. Şöyle bir on beş dakikadır elmacık kemiğindeki morluk ve tuzlu pilav değdikçe yüzünü buruşturduğu dudağı ile karşımda sus pus oturması canımı sıkıyordu.
Sanki yeterince katmamış gibi tekrardan tuzluğa uzanan eline vurdum.
"Yeter o kadar tuz, bokunu çıkarma"
Siyah perçeminin gölgelediği kara gözleri bana alttan bir bakış attı.
"Bakma öyle ciğerin kurudu oğlum, neyse derdin söyle artık, kim benzetti seni?"
Yarım saattir içimde volta atan soruyu sonunda sordum. Kaşığındaki pilavı ağzına tıkıp birkaç kez çiğneyip yuttu.
"Kim olacak okuldan birkaç serseri işte."
"Şu Jay denen velet mi yine?"
Bir kez daha tuzluğa uzandığında bu defa durdurmadım onu.
Cevap vermedi.
Demek oydu.
"Ne diyor sana, yurtlusun diye mi bulaşıyor? Sordun mu derdi neymiş?"
Karşımda asabını bozmadan pilavını çiğnedi. Kafasını iki yana salladı
"O kadar derin adam değil, sebebe falan gerek duymuyor"
Sandalyede uyuşan bacaklarımı oynattım, sızlamaları canımı sıkıyordu.
"Ee sen hep böyle dayak mı yiyeceksin, söyle Jeno'ya sana üç beş numara öğretsin hiç yoktan gözleri korkar serserilerin."
"Olmaz, öyle dayılanılacak tipler değiller dürerler beni"
Cevabına karşı bir şey diyemedim, bilirsiniz bazen verebileceğiniz tavsiyelerin sonuna geldiğinizi hissedersiniz. Heesung da daha konuşmadı, pilavını kaşıkladı sonra birlikte yemekhaneden çıkıp yurt binasına yürüdük.
"Hyuck döndün mü lan pavyondan!"
Jeno ikinci kata adım attığımız an üstümüze atlayıp bağırdığında elimle ağzını kapattım.
"Bağırmasana salak herif biri duyacak!"
Benden katbekat kuvvetli koluyla beni itip duvara toslamama sebep oldu. Böyle de öküzdü işte daha sahip olduğu gücü kontrol edemiyordu.
"Duymaz biri merak etme seen"
Bir şey demeden odamın olduğu koridora yöneldim ama Jeno'nun beni bırakacağı yok gibiydi peşimden gelip kolunu omzuma attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahnenin Arkasındakiler \\ MarkHyuck
FanfictionTüm hakları yatağımın altındaki canavarda saklıdır.