Başınıza tam anlamıyla bela aldığınızı anladığınız olmuştur. Lisenin ilk yılında delikanlı damarınıza basan bir hocaya diklendiğinizde disiplin yolunu tutarken ya da gecenin bir saati boyadığınız duvarla bakışırken arkanızdan siren sesleri geldiğinde arkanıza bakmadan kaçarken.
İçinizde o öğlen yediğiniz yemeği sindiremediğinizden gelen yoğun bir karın ağrısı, bacaklarınızda biri üflese yere düşecekmişsiniz gibi bir hissizlik ve eşi benzeri olmayan bir "ben şimdi ne bok yiyeceğim" telaşesi.
Evet, elimdeki tepsiyi 20 numaralı masaya bırakıp içindekileri masaya yerleştirirken iki gündür olduğu gibi bugün de 6 numaralı masaya oturmuş burayı izleyen Mark Lee'ye karşı tam olarak bunları hissediyorum.
Masada oturan genç hanımefendiye afiyet dileklerimi iletip buradaki ciddi ortama uymayan kocaman bir gülümsemeyle karşılığını aldım.
Bu biraz tuhaf da gelse hafifçe eğilip arka tarafa mutfağa doğru geçerken Mark ile göz göze gelmemiz bu durumu unutmama yetti.Tam o esnada masa 6 ki bu Mark oluyordu el ettiğinden o tarafa yöneldim. Zaten yorgun düşen bedenim tüm ruhum çekilmiş gibiydi. Kafamı kaldırıp bıkkınca Mark'a baktığımda onca zamandır yalnız olmadığını fark ettim.
Mark'ınkine benzer uzun kızıl saçları olan çocuk yüzündeki kocaman gülümsemeyle karşısında oturduğu Mark'a bir şeyler anlatıyordu.
İkisi de sohbetten bayağı bir keyif alıyor olmalıydı ki yanlarına geldiğimde varlığımı hissettirmek için boğazımı temizlemem gerekmişti.
Bana ilk dönen Mark olduğunda yüzündeki gülümseme kayboldu.
Bunun bu kadar net seçilmesi yüzümde bok mu var acaba diye düşünmeme sebep olsa da bozuntuya vermedim.
"Ne alırdınız?"
Mark soruma cevap vermeden karşısındaki çocuğa döndü.
"Cheesecakeleri güzel hyung sen seversin?"
Kızıl çocuk büyük gülümsemesi ve çenesine yasladığı eliyle pür dikkat Mark'a bakarken kafa sallamakla yetindi.Hiç hoşlanmamıştım o bakışından.
"O zaman bir tane limonlu cheesecake-"
"Limonlu kalmadı maalesef"
Lafını kesmemle susmak zorunda kalmıştı yine de vazgeçmedi
"Vişneli olsun o zama-"
"Vişneli de kalmadı"
Yine lafını kesmekten geri durmadım, Mark yine ağzını açtı
"Cheseecakemiz kalmadı"
Derin bir nefes alıp burnundan vermesini izledim.
O kızıl kafaya şefin spesyali cheseecakelerden yedireceğim falan yoktu zira çocuk tatlı niyetine Mark'ı yemişti gözleriyle.
Yine de yanlış anlaşılmasın dediğim gibi çocuğun bakışlarını sevmemiştim yoksa konunun Mark'la falan ilgisi yoktu.
"Peki ne var şu anda?"
Birkaç saniye düşünüyormuş gibi duraksadım."Browni bir de suflemiz var"
Mark bir bana bir de karşısındaki kızıl kafaya baktı
"Ne yapalım hyung sen yoğun tatlıları sevmezsin pek?"
"Sorun yok ben bir tane amerikano alıyım"
Bu konuşmaya şahitlik etmek sinirlerimin bozulduğunu hissetmeme neden olduysa da elimdeki deftere dediğini not edip Mark'a döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahnenin Arkasındakiler \\ MarkHyuck
FanfictionTüm hakları yatağımın altındaki canavarda saklıdır.