Sinirle açtığım kapıdan girip arkamdan gelen Jeno'nun suratına sertçe kapadım. Ona olan sinirim zerre sönmüş değildi. Sonrasında bu cibiliyetsizliğinin hesabını soracaktım ama şimdi sıra onda değildi.
Arkamı dönüp de en dip köşede olduğundan gece gündüz karanlık olan odada gözlerimi gezdirdim. Hava kararmış olmasına rağmen ışıklar kapalıydı, bu odanın normal karanlığıyla birleşince etraf zifiri karanlıktı.
Neden bilmiyorum ensemden bir ürperti geçti o komplo teorileriyle dolup taşan zihnim kaçmamı bağırdı. Elim Beomgyu'nun etrafına stickerlar yapıştırdığı anahtara gidip ışığı açtı. Odaya yeni girmiştim ama karanlıktan ışığa geçiş yine de gözlerimi acıttı.
Gözlerimi odada gezdirip muhatabımı buldu. Oradaydı, Beom'un pembe battaniyesini üstüne çekmiş horluyordu şerefsiz. Hırsım tepeme yükseldi aklını mı kaçırmıştı, bu nasıl bir rahattı o an aklım almadı. Bir hışımla gidip üstünden kaldırdım battaniyeyi.
İrkilerek uyandı, arkasına dönüp beni gördüğünde yüzünü buruşturdu. İnildemeye benzer bir ses çıkarıp ellerini uzun sarı saçlarından geçirdi.
"Derdin ne?"
"Kalk!"
İçimde taşmaya hazır bir volkan yerimde durmamı engelliyordu.
Sinirliydim, yorgundum, sabırsızdım.
Sinirimi tınmadı, uzanmaya devam etti.
"Kalk dedim!"
Ayağımı uzandığı bazaya geçirip huzursuz olması için uğraştım. Bana mısın demedi, sanki herifi on yıllık yatağından kaldırıyormuşum gibi tip tip baktı yüzüme.
En sonunda sırtındaki yastığı çektiğimde tıslayıp bileğimi yakaladı. Ne olduğunu anlamadan kendimi bir elimde yastıkla yatakla onun arasında buldum.
Üstüme eğilmesiyle alnındaki boncuk boncuk terleri görmek yüzümü buruşturmama sebep oldu tanrı aşkına ne yapmıştı da bu kadar terlemişti, umarım şu kokan tiplerden falan değildir diye düşünmeden edemedim.
O an yüzüne uzun uzun bakmadım bilirsiniz yeni tanıştığınız birine ne kadar bakarsanız bakın birkaç kere görene kadar yüzü pek de aklınızda kalmazdı bu yüzünden yüzünde pek vakit öldürmedim. Onun yerine gözlerim mosmor olan göz altlarına ve buna tezat bembeyaz olan benzine takıldı, Starringe gelen keşlere benziyordu.
Bu hali midemi bulandırdı.
O an bir hata yapıp gözlerine bakma gafletinde bulundum. Çok fena bakıyordu hani şu aynada saatlerce çalışılmış bakışlardan biri gibiydi o kısa sürede adam resmen gözleriyle "sikerim seni" demişti.
Odaya ilk girdiğimdeki ürpertiyi yine hissettiğimde elimdeki yastığı aramıza sokup kendimden uzaklaştırdım bedenini.
Lanet, düşük bütçeli gey filmi falan mı çekiyorduk, neydi bu bakışlar?
Yüzü neden bu kadar yakındaydı ya da ben ne diye herife mal gibi bön bön baktım bilmiyorum kafam atıktı bir de yeni çocuğa racon öğretmekle uğraşamazdım.
Kapanından tamamen kurtulup karşısına dikilmem çok sürmedi. Yüzündeki gamsız ifadeden şimdi eser yoktu. Sakat bir tipe benziyordu ama içimdeki hovarda keyfinin kaçmasından inanılmaz bir zevk aldı.
Sinirliydim ve artık o da sinirliydi. Yine geri durmadım belki tüm bu olanların suçlusu o değildi ama bilirsiniz dünyada mutlak adalet diye falan bir şey yoktu.
"Dağdan geldim bağdakini de paşa paşa kovarım kafasındaysan hiç girme o toplara. Buralarda sökmez."
Üstünden çektiğim battaniyeyi yerden alıp yatağın üstüne koydum.
"O yatağa bir daha değil yatmak oturduğunu bile görmeyim, başım belaya girsin istemiyorsan odadaki sana ait olmayan hiçbir şeye dokunma da şimdi geç şuraya ne bok yiyorsan ye. "
Esip gürlemem bittiğinde soluk benzine bakmayı bırakıp Beom'un yatağına ilerledim.
Daha deminki adam siken bakışlarına rağmen herif hayli bir pısırık olacaktı ki altı boş sözlerime kanıp susmakla yetindi. Beni yatağa serişinden istese fena benzeteceğini çıkarmıştım fakat ya kendinin farkında değildi ya da ilk günden bela istemiyordu. Hoş, işime gelirdi. Sessizin tepesine binmek kolaydı.
Her ne kadar sinirimi çıkarmış olsam da içten içe cevap verse de siksem belasını diyordum. Açıkçası galiba ben bile tam olarak ne istediğimi bilmiyordum dediğim gibi istese beni fena benzeteceğinin farkındaydım. Canım dayak mı istiyordu acaba? Belki de şu Jay ile bir de ben görüşmeliydim, gerçi ona kalmadan Jaemin vardı ya neyse.
Sonuç olarak o bir şey söylemedi aslında benim olan yatağa serilip gece boyu kafasını kaldırmadan horladı.
Yeni sorunun kilidi açıldı.
Herif çok fena horluyordu ve ben en küçük tıkırtıda bile kulaklarımı dikip uyanma potansiyeline sahiptim. Anlayacağınız adam başlı başına problemdi daha ilk günden Beom'un oturulmasından bile deli dehşet gıcık kaptığı yatağında uyumuş bir de üstüne gece boyu horlamıştı.
Kabullenmek istemediğim bazı şeyler, kaçtığım bazı gerçekler vardı. Yeni gelen çocuk yatağımda horul horul uyurken o gece hepsi beni avladı.
Şu yeni çocuk gelesiye kadar bir kere bile dokunmama izin olmayan Beom'un gözünden sakındığı pembe Hello Kitty'li battaniyesiyle bakışırken Beom gideli yirmi üç gün olmuştu.
O an bazı şeyleri idrak etmemek için kaçtığımın farkındaydım, daha ne kadar kaçabilirdim bilemiyorum.
Beom gitmişti.
On üç yaşımdan beri, annemle babamın beni bırakıp resmen yetim olduğum o günden beri tek dostum olan Beom bir cuma günü Starring'deki vardiyamdan döndüğümde ortadan yok olmuştu. Ne bir not bırakmıştı arkasında ne günlerce süren aramalarıma cevap vermişti. Gidebileceği her yere bakmıştım ama anlaşılan hiçbirinde değildi. Jeno gitti demişti, bizi bu çöplükte bırakıp arkasına bakmadan kaçtı, bir daha da dönmez.
Bu, onun için kolaydı. Jeno yıllarca en yakınım diye gezseniz dahi cenazenizde bir damla göz yaşı dökmezdi. Duygusuz piçin tekiydi. Bunun için onu yargılayacak değildim ama öyleydi. Her çarşamba günü beyaz eldivenlerini giyip çıktığı o ringden bir gün leşini taşıyacaklardı ve kimsesiz doğduğu gibi kimsesiz ölecekti.
Aptal herif sırf bu yüzden kimseyi de almazdı hayatına, gidene dur demez, olana sen varsın ulan hiç yoktan sen varsın hayatımda demez, size de dedirtmezdi. Yani kendinizi özel falan hissetmek istiyorsanız Jeno'dan uzak dursanız iyi ederdiniz çünkü kalp kırmakta üstüne yoktur.
İşte beni de o çarşamba günü böyle çiğnedi, yıkıp toza çevirdi. Bunu şimdi bugün bile kaldıramazken Jeno o gün karşıma dikelip bir kez daha terk edildiğimi söyledi yüzüme. Ağırıma gitti kardeşim dediğim adam tarafımdan terk edilmek. Belki dedim üç beş günlük kaçışlarındandır, geri döner.
İki gün oldu, bir hafta oldu sonra on gün, iki hafta ve bugün tam yirmi üç gün.
Geriye dönüp yatağımda kafasını yastığıma gömmüş uyuyan çocuğa baktım bir de Beom'un şimdi üzerinde pembe battaniyesi olmayan boş yatağına.
Jeno düşüncesiz, andaval, dövüşmekten başka pek bir şey bilmeyen çoğu zaman kaba ve ne yaparsanız yapın size hayatında en küçük bir yer bile vermeyen uyuz herifin tekiydi.
Bunu Beom'u atlatamadığımı bildiğinden yapmıştı. Yatak yok hikayesi bahaneydi Jeno daha fazla kurbanı oynamamı istemiyordu.
Kaçmaya çalıştığımı biliyordu bu yüzden iş birliği yaparmış gibi o sigaraları almış üstüne bir hafta geçmeden bulduğu ilk herifi odaya tıkmıştı.
Kızgındım ama biliyordum ki Jeno'ya değil.
Kendime,
beni olmasa da yerde ayağımın dibinde duran pembe battaniyesini sevdiğini bildiğim çocuğa,
beni bırakmasını anlasam da bu aptal battaniyeyi bırakmasını anlayamamama.
.
.
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahnenin Arkasındakiler \\ MarkHyuck
FanfictionTüm hakları yatağımın altındaki canavarda saklıdır.