II

685 149 826
                                    

"Yaşamak çok nadir rastlanan bir şeydir. Çoğu insan sadece var olur." der Oscar Wilde*. Gururla insanlara şunu söyleyebilirdim: Yaşadım! Sizin aksinize, basmakalıp fikirlerinize rağmen, bütün duyguları iliklerime kadar yaşadım! Üstüme yapıştırdığınız hiçbir etiketi kabul etmiyor, başkaldırıyorum, hayır! Nihayetinde kendimi biliyorum. Herkes yapboz parçaları gibi bir araya geliyor, bir bütünlük oluşturuyor. Ben ise hiçbir kalıba sığmayan toplumsal bir çıkıntıyım.

*Oscar Wilde, İrlandalı oyun yazarı, romancı, kısa öykücü ve şair. (Vikipedi)

İnsanlardan nefret ediyor da değilim. Kimseye küs ya da dargın da değilim. Sadece yabancıyım. Bu şehre, bu insanlara, bu yüzyıla... En çok... En çok da kendime. Bu düşünceyi satırlara dökmek zor, merceğime düşen gökyüzünün güzelliğini anlatmak gibi.

Düşünceler kafamın içinde büyüyor, her şeyi önüne alıp yok eden bir çığa dönüşüyordu. Ben ise o çığın altında eziliyor, ses dahi çıkaramıyordum. Sanki Tanrı karşımda duruyordu ve ben lal olmuştum. Kendimi parçalayıp anlamsız sesler çıkarıyordum. Gregor Samsa*, o iğrenç bedeninle sen de böyle mi hissediyordun? Konuşabilmeyi isterdim, anlatmayı, anlamalarını... Ancak zihnimin hırçın okyanusuna rağmen dudaklarımdan dökülen yalnızca bir damlaydı.

*Gregor Samsa, Franz Kafka'nın uzun öyküsü Dönüşüm'deki hayali karakter. Gregor Samsa sıradan bir işçi olarak yaşamını sürdürürken bir sabah kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulur. Gregor'un dönüşümü, onu sadece fiziksel olarak değil, aynı zamanda duygusal ve sosyal olarak da izole eder. (Vikipedi)

Peki ne yapmalı şimdi? İleriye doğru bir adım mı atmalı, yoksa geriye dönüp her şeyden kaçmalı mı? Bilinmezin uyandırdığı merak yılanının başını mı ezmeli, yoksa zehrini akıtmasına izin mi vermeli? Sırıttım, bizim gibiler için merak hayatın küçük sürprizlerine açılan kapı, yılan ise çok istediğimiz ölümün bir soğuk nefesiydi. Ne yapmam gerektiğini biliyorum. Berfu, uygun adım marş!

Deniz arabanın arka kapısını açmış, benim içeri girmemi bekliyordu. Usulca içeri girdiğimde arabanın içini ağır bir tütün kokusu sarmıştı. Boğazım gıdıklanır gibi oldu. Gerildim, sakinleşmeye çalışıyordum. Deniz de içeri girdiğinde gülerek muzip bir tavırla söyleniyordu. "Görüşmeyeli nasılsın, keltoş?"

Arabanın sürücü koltuğunda yirmili yaşlarında genç bir erkek oturuyordu. Saçlarını tamamen kazımış, piercinglerle dolu kulağını ortaya çıkarmıştı. Keskin yüz hatları ve beyaz teni çarpıcı bir şekilde uyumluydu. Kemerli burnunun hemen altında çatlamış dudakları vardı. Dikiz aynasına doğru baktığımda göz göze geldik. Siyah kaşlarının altında parlayan yeşil gözleri direkt  bana bakarken irkildim, gerginliğim artmıştı. Sanırım korkuyor gibiydim. "Hoş geldiniz," dedi hafifçe gülümseyerek. "İyiyim Deniz, çok iyiyim. Yine formundasın bakıyorum da."

"Öyleyimdir ha ha!... Şimdi beni dinle Efe," diyordu Deniz sırıtarak. Demek adı Efe'ydi. Efe gazı köklemiş ilerlerken yol boyu uzanan beyaz çizgilere bakıyordum. Araba homurdana homurdana yol alırken sarı lambaların ışığı arabanın içine bir ulaşıyor bir yok oluyordu. Işığın Deniz'in yüzünde bıraktığı gölgeleri seyrediyordum. Deniz'in yüzündeki gölge oyunları beni kendisine hayran bırakmıştı.

"Birincisi, geç kaldın ve yağmura yakalandık. Bu yüzden sana kırgınım ama konu bu değil. İkincisi bu gece bize eşlik edecek güzeller güzeli arkadaşımızın adı Berfu. Ona iyi bakmanı istiyorum çünkü istiyorum ki onunla hep görüşelim. Gerçi kendisiyle bugün tanıştık ama ha ha! Her neyse, ona o kadar ısındım ki, sana anlatamam! Senin de tanışmanı istiyorum."

Deniz... Benim hakkımda böyle düşünmesi... Nedense gururluydum! Ömrüm boyunca belki de ilk kez bu kadar gururluydum, evet. Göğsüm sakinleşti, hafifledim. İçim ısınmıştı, sıcacık oluverdim. Belki de ucuz tütün kokusu beni sarhoş etmişti, bilmiyorum. Ancak şunu biliyorum; eğer ben bir romanın ana karakteri olsaydım, hikayem böyle başlardı.

KAYIP +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin