*****
Bu bölüm artı on sekiz sahneler barındırıyor, ona göre okuyunuz.
*****
Saat kaçtı? Neden ışıklar bu kadar parlaktı? Ses neden bu kadar yüksekti? İnsanlar neden bir netleşip bir flu oluyordu? Başım mı dönüyordu yoksa zemin mi sallanıyordu?
Bu soruların cevabını bilmiyordum. Aslına bakarsanız umrumda da değildi. İçmek, dans etmek ve bunları tekrar etmek istiyordum. Gecenin ortasında, tüm renkleriyle var olan bu gece kulübünde dünya makinesinin çarkları dönmeye devam ediyordu. Adımlar, ritimler, sigara dumanları, tütün kokusu, bira mayasının ekşi kokusu, ter kokusu, dokunuşlar... Hepsi birbirine karışmıştı.
Tanımadığım bir erkeğin kollarında dans ederken on sekizinci yaşımı kutluyordum. Şarkının ritmiyle kalçalarımı sallıyor, bir yandan sigara tütününü içime çekiyordum. Melodiyle bütünleşmiş bedenlerimiz temas halindeydi. Adam ellerini önce belime yerleştirdi, sonra kalçalarıma indi.
Sıcak ten kalçalarımı okşarken titredim. Daha fazla ileri gitmemeliydi, kurumuş dudaklarımı dilimle ıslattım. Kollarının arasından sıyrılıp bara doğru yöneldim. Bir tekila shot istedim. Tekila önüme geldiğinde gözlerim parlıyordu. Shot bardağının kenarındaki tuzu yaladım, sonra bardaktaki tekilayı kafa diktim. Tekila boğazımı yakıp geçmişti. Son olarak bardağın üstündeki limonu ağzıma attım.
Başım dönüyor, ayakta durmak gitgide zorlaşıyordu. Zemin ayaklarımın altında deniz gibi akıyordu. İp cambazlığı yapıyormuş gibi hissediyordum. Midem bulanıyordu, kafamı sabit tutamıyordum. Odağımı kaybetmiştim. Kaç bira içtiğimi bile hatırlamıyorum ancak içtiğim son tekila beni iyiden iyiye sarhoş yapmıştı.
Beynim gece kulübünün sesiyle balyoz vurulmuş gibi sallanıyordu. Çıkış kapısını gözüme kestirdiğimde terli bedenlere çarpa çarpa yürümeye başladım. Nihayet kapıya ulaştığımda kendimi sokağa attım. Dışarı adım atar atmaz bir soğuk dalgası tenimi sıyırdı. Ancak üşümüyordum, kulaklarım yanıyordu. Cebimden sarma tütünü çıkarıp dudaklarımın arasına yerleştirdim. Kafamı sola doğru çevirdiğimde o gözlerle karşılaştım. Mavi gözler direkt gözlerini bana dikmiş, kurşun gibi bakıyordu.
Uzaklaşmam gerekiyordu, sigaramı yakmadan çarpık adımlarla sokağın ilerisine doğru yürümeye başladım. Kendime gelememiştim, sabit yürümek oldukça zordu. Sigaramı yaktığımda adım sesleri kulağıma ulaştı. Adımlarımı hızlandırdım, takip ediliyordum. Hızlı yürümeli ve metroya ulaşmalıydım. Sokağı boylu boyunca yürüdüğümde nefes nefese kalmıştım. Köşeyi dönersem ileride bir durak vardı, ona ulaşmalıydım. Adım sesleri yaklaşmış, yanına nefes sesleri eklenmişti.
"Bir adım daha atarsan avazım çıktığı kadar bağırırım!" dedim durup ani bir hareketle kafamı ters yöne çevirdiğimde. Yine o gözler vardı karşımda. Ürperdim. O kadar hızlı nefes alıyordum ki, nefes alışveriş seslerimi duyuyordum. Beni neden takip etmişti?
"Adım atmıyorum, sakin ol," diyordu cebini yokladığında. Ses tonu şeytanın ilahisi gibiydi; şehvet dolu, günahkar ve sıcak... Sonunda Marlboro paketini bulup çıkardı. Bir dal sigara alıp dudağına yerleştirdi. "Metro durağına doğru yürüyordum."
Sigaramın külü usulca yere düştü. Gökteki yıldızlar ne zaman dönmeyi bırakmıştı? Neden rüzgar saçıma dokunmuyordu? Zaman neden akmayı kesmişti?
Sadece o ve ben vardık. Kahverengi gözler ve mavi gözler. Soluk bir yüz, parlayan bir ateş. Aramızda mesafe vardı ama sanki gözleriyle ruhuma dokunuyordu. Karşısında çıplak kaldığımı hissettim. Olduğum yere mıhlanmışken bir ses kulağımda yankılandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP +18
Teen FictionBerfu, bir kez doğmuş, bin kez ölmüş bir ruh. Bir cinayet; ki bu cinayet failin annesi, katilin babası olduğu bu cinayet, onu darmadağın etmiştir. Alkolün, uyuşturucunun, cinselliğin kollarına düşmüş bir gençlik. Bu roman size cennetin kapılarını va...