XVI (Düzenlenecek)

157 36 59
                                    

Ben hayal kırıklığıyım. 

Derslerinde başarılı bir öğrenci değildim, iyi bir sporcu ya da iyi bir müzisyen değildim. Resim yapamaz, bir şeyler yazamazdım. Ne yetenekli ne de çalışkandım. Her konuda biraz beceriksiz sayılırdım. Akıntıya kendini bırakır, öylece akıp gidişimi izlerdim. Ancak artı ve eksi sapmalar göz önüne alındığında, bunların tek suçlusu ben olamazdım. 

Ben bir trajediyim. 

İstenmeyen bir bebek olarak dünyaya geldiğim günden itibaren bir trajediyim. Ölmem için onca çabanın boşa çıkması, anne karnında bile tüm düzene karşı baş kaldıran anarşist ruhumu gözler önüne sermişti. Ben buyum; düşerken dahi tenime çarpan havayı hissetmeyi severim. Ben buyum; ister sevin, ister sevmeyin.

Ben, Berfu Karaca. Sadece iki kelimeye dünyaları sığdırmış bir yabancıyım. 

Yüzleşiyorum kendimle ve görüyorum ki; köklerim yok, yuvam yok, evim yok, annem yok, ben yokum. Demek hayat budur!

"Berfu?"

Kulağıma gelen erkek sesi ile irkildim. Gözlerimi okuduğum kitabın sayfalarından yavaşça ayırdım. Efe'nin yeşil gözleri ile karşılaştığımda gülümsedim. Kitabın kapağını kapatarak, "Efendim, Efe?" dedim. 

"Seni de uyku tutmadı sanırım... Baksana saat kaç olmuş. Üçe doğru geliyor. Ne yazık..." duraksadı. Usulca yanıma gelip elimde tuttuğum kitabı aldı. Efe'nin tütün kokusu burnumu gıdıklıyordu. "Çiçekler Büyür, demek... Bu kitabı yıllar önce okumuştum. Zavallı İlay... Hatırlıyorum da, zavallı kız neler çekmişti, çok acı."

"En azından İlay gururuyla yaşıyor. Kendini, ne olduğunu unutmadı, " diyerek kestirip attım. "Mehmet Ali gibi, sırf iyi hayat koşullarında yaşamak için kendini satmadı."

"Gurur iyi bir şey mi, Berfu?"

Yeşil gözler koyulaşmış, çok daha manidar şekilde bakıyordu. Dudakları çizgi halini almıştı. Ne diyeceğimi bilmiyordum, dudaklarımı aralayıp bir şeyler gevelemeye çalıştım ancak bunun anlamsız olduğunu fark edip sustum. "Bilmiyorum, Efe."

"Biliyor musun, Berfu," dedi. Derin bir nefes alıp bakışını başka yöne doğru çevirdi. " İlay'ı bilmem ama, ki onun da sonu malum, Kutay gururu yüzünden bu hale geldi. Aptal çocuk, keşke beni dinleseydi."

"Bu da ne demek oluyor şimdi, Efe?" 

Kaşlarımın istemsiz bir şekilde çatıldığını hissetim. Kalp atışlarım hızlanıyordu. Kutay...

"Bunları ben sana anlatamam, Berfu. Kutay'a verdiğim, ben ölene dek benimle kalacak bir sözüm var."

"Ben..." diye mırıldandım. "Ben sizin bir fotoğrafınızı gördüm. Kutay'ın evinde, mutfağın duvarında asılı olan çocukluk fotoğrafınızı."

Efe elindeki kitabı bana doğru uzattı. Parmaklarındaki demir yüzükler ay ışığının altında bir an parladı. "Demek o fotoğraf hala duvarda asılı... Senin adına üzüldüm, hoş bir fotoğraf değil."

"Hayır... Yani demek istediğim... Tam olarak öyle değil. Sen mutluydun Efe, mutlu ve güzeldin. Gülümsüyordun, kıyafetlerin temizdi, saçların düzgündü... Ama sonra Kutay'a baktığımda... İçim yandı. Çok üzüldüm. Neler oldu, Efe? Neden bana anlatmıyorsunuz? Sen de Kutay da-"

"Dediğim gibi, anlatamam Berfu," diyerek sözümü kesti. "Bu konuyu onunla konuşman daha iyi olacaktır. Ancak yine de demeliyim ki, O isterse bu konu açılır... Hem boşver Kutay'ı, sen ne yapıyorsun?"   

"Hımm... Ben pek bir şey yapmıyorum... Geçen gün arkadaşım Melisa'yla buluştum. Daha sonra Ozan'la görüştüm. Dün ise eve gittim, kalan eşyalarımı aldım. Abimi dinledim, biliyor musun, hiç değişmemiş..."

KAYIP +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin