III

583 124 937
                                    

Ben korkunun esiriyim. Bir kuş olsam ilk işim uçmak için çırpınmak değil, kendime kafes aramak olurdu. Tuzak kursam, ilk kurban da ben olurum. Ben yarayım, ben kabuğum. Ben katilim, ben failim. Ben silahım, ben ilk kurşunum. Ben her ne isem, aslında o değilim.

"Berfu Karaca, değil mi?" diye sordu Psikiyatr R. Omzuna dökülen karamel sarısı saçları vardı. Ses tonu soğuk ve mesafeliydi. Siyah çerçeveli gözlüğünün merceğinden yansıyan yüzüme baktım. Kaderine terk edilmiş metruk binalar gibiydim, dökülmüş ve çaresizdim. Zavallı Berfu, diye mırıldandım.

"Evet efendim, benim."

Kasımın son günlerindeydik, dışarı soğuk olsa da burası oldukça sıcaktı. Odanın ortasında bir masa, masanın arkasında ise koca bir kitaplık vardı. Kitaplığın bitiminde sıra sıra bitkiler dizilmişti. Masanın karşısında ise tek kişilik kırmızı bir koltuk duruyordu. Koltuğa otururken yutkundum. Vücudumu ateş basmıştı, terliyordum. Göğsüm bir yükselip bir alçalırken tırnaklarımı avcumun içine saplamaya başladım. Bu bir tür ritüeldi benim için, canım yandıkça yaşadığımı hatırlıyordum.

Doktor R.'nin yüzünde hiçbir mimik oynamıyordu. Hislerini anlamak imkansızdı. Gözleri masanın üstünde duran dizüstü bilgisayarın ekranına kaydı. Elleri farenin üstündeydi. "On yedi yaşındasın. Lise son sınıfa gidiyorsun, aynı zamanda sınava hazırlanıyorsun. Abinle yaşıyorsun." Mekanik bir tavırla yüzünü bana doğru döndü, "Tüm bunları boş verelim şimdi... Şimdi bana kendini anlat Berfu, nasıl hissediyorsun?"

Kalbimin tam ortasına kurşun gibi bir yumru saplandı. Bu soruya nasıl cevap verilirdi ki? Nasıl hissediyorum? Hissetmek? His? Yabancı... Her kelime, her nefes yabancı. Nefes alamıyordum, olduğum yere mıhlanmıştım. Gözlerim buğulanmıştı, Doktor R.'nin yüzü bulanıklaşıyordu. Göz kapaklarım yavaşça kapandı, sol gözümden usulca bir gözyaşı döküldü.

"Hiçbir şey yapmıyorsun, değil mi? Okula gitmiyorsun, arkadaşlarınla, abinle konuşmuyorsun. Konuşmuyorsun! Kaçıyorsun Berfu, bir şeylerden, geçmişten ve kendinden. Ne kadar sürecek bu tutsaklık, daha ne kadar kaçmaya devam edeceksin? Mutsuzsun, çok mutsuzsun... Hep ölümü, daha doğrusu ölmeyi düşünüyorsun, değil mi? Yazın her gün, Allah'ın belası her gün, annenin mezarının yanında uyumuşsun! Anlatsana bana, dün gece neden annenin mezarını ateşe verdin, Berfu?"

"Doğum günü hediyesi..." dedim titreyen sesimle. Ağzıma metalik bir tat yayılmıştı, kusmak üzereydim. Görüntüler bulanıktı, sesler uğultuya dönüşmüştü. Kafam zonkluyordu, kafamı duvarlara çarpmak istiyordum. Gözyaşlarımı durduramıyordum. Hıçkırıklarımın arasında iç çektim. Sol elimin avuç içi ile gözlerimi silerken dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. "Annem... Hava çok soğuk... O... Üşümesin istedim."

Şimdi  Psikiyatr R.'nin yüzüne baktığında dudaklarının çizgi halini aldığını görmüştüm. Gözlerini, gözlerimden kaçırıyordu. Elini klavyeye götürüp tuşlara basmaya başladı. Gözlerini ekrandan ayırmamışken dudaklarını araladı. "Yalnız kalmanın sana iyi gelmediği konusunda uyarmıştım. İnsanlarla iletişim kurmayı denedi mi?"

"Hayır."

"Bir bitki almanı ya da bir evcil hayvan sahiplenmeni söylemiştim. Onu denedin mi?"

"Hayır."

Gözlerim çok yanıyordu. Vücudum sıtma tutmuş gibiydi. Sallanıyordum, üşüyordum, titriyordum. Nefes! Nefes alamıyordum... Dışarı fırlamak istiyordum! Ve koşmak, koşmak, koşmak! Kendimi unutacak kadar koşmak!

"Ne hissediyorsun Berfu?"

Cevap vermedim. Psikiyatr R. usulca gözlerimin içine baktığında dudakları yavaşça yukarı doğru kıvrılmıştı. İçi boş ama oldukça muntazam bir gülümsemeydi bu. Önüne düşen saçını kulağının arkasına alırken söze başladı. " Bu bir hastalık Berfu. Ancak... Ben... Demek istediğim... Sen olmadan, bu hastalıkla tek başıma savaşamam. Bu bir savaş, anlıyorsun değil mi? Eğer kazanmak istiyorsak senin de benim gibi kılıcını çekmen lazım. Geçenlerde bir roman okumuştum... Romanda doktor, psikiyatri hastanesinde tedavi gören hastasına aynen şöyle diyordu: "Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim. Ve hiç bir zaman huzur ya da mutluluk vadetmedim. Sana ancak bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim."* Bu sözü... Anlıyorsun değil mi?... Üzerine basılan çiçekler pes etmez Berfu, her bahar geldiğinde yeniden, hep yeniden açarlar."

KAYIP +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin