Aynanın önünde kendini baştan aşağı süzdü. Üzerindeki krem renkli elbise sade işlemelerle süslenmişti. Kollarındaki bir karış kalınlığındaki bilezikler ve alnına dökülen boncuklu takı hoşuna gitse de bir o kadar da anlamsızdı. Saçlarını ören kız Afife bir şeyler anlatsa da Zerrin hâlâ bir şeylerin yanlış olduğundan emindi. Afife, Ural sarayında olduklarını onunla bizzat Valide Begüm Sultan'ın ilgilendiğini söylemişti. En son atını aramak için dışarı çıktığını onu ormanda bulduğunda da üzerinden düştüğünü hatırlıyordu lakin tek hatırladığı onlar olmakla birlikte daha sonrası ya da çok öncesi yoktu. Zerrin günlerdir yatmaktan bedensel olarak zorlanıyordu, uzun süre ayakta kalamıyor bazense başı dönüyordu. Kim olduğunu biliyordu lakin bulunduğu yer o kadar otantikti ki kafayı yiyecek gibi oluyordu. Çok az konuşuyor Afife bir şeyler sorunca da hatırlamadığını söylüyordu. Belli etmemeye çabalasa da içinde büyük bir mücadele veriyor ne yapacağını düşünüp duruyordu. Bir kitabın mı içindeydi ya da zamanda geriye mi gitmişti bilmiyordu. Bu fikirler gülmesine neden olduğunda kıkırtısını gizleyemedi sonra etrafına baktı telaşla odada Afife'den başkası yoktu ve o da duymamıştı zaten. Rahat bir nefes alıp sarayda kaldığı sürece ne yapacağını düşündü. Öyle ya da böyle geçmişteydi işte! En iyisinin hatırlamıyorum demek olduğunu bilse de garip olan başka bir şey vardı. Belki isimleri hatta görünüşleri aynı olsa da sarayda kalan Zerrin bambaşkaydı. Altın takılar takmaktan hoşlanıyordu, daha hanım hanım bir tipti belki de ama Zerrin kendini bildi bileli tuttuğunu koparan, cinsiyetçi kalıplara sığmayan bir kadındı. Üstelik aynada gördüğü kadının maddi açıdan hiç sorun yaşamadığı da barizken Zerrin zorluklar içinde büyümüş hayatı boyunca hep mücadele etmek zorunda kalmıştı. Daireye bir hatunun girmesiyle düşüncelerinden sıyrıldı kadının "Valide Begüm Sultan" diye duyurmasıyla Afife hızlı adımlarla Zerrin'in yanına geldi ve daha önce gösterdiği gibi selamladılar. Valide Begüm, Zerrin'i görmek için gelmiş ve gördüğüyle de gayet memnun olmuştu zira kızın yüzüne renk gelmiş o bitkin halinden kurtulmuştu "gözlerin ne güzel bir yeşilmiş hatun" Zerrin duyduğuna hafifçe tebessüm etti sadece, o filmlerde gördüğü kitaplarda okuduğu sultanın karşısındaydı sonra bir hamle yapmaya karar verdi hep susamazdı "Sultanım sizin güzelliğinizin yanında benim gözlerimin esamisi bile okunamaz" Valide Begüm'ün gururu okşanmış karşısında duran genç kadına kanı ısınmıştı "Zerrin Hatun seninle biraz konuşalım" Valide Begüm camın önündeki sedire oturup gelmesi için Zerrin'e işaret etti. Zerrin kendisine denileni yapıp işaret edilen yere oturdu koskoca sultanın bu nazik tavrına şaşırmıştı. Valide Begüm'ün yüzüne bakmaktan çekinse de kadın anaç bir tavırla güven verircesine elini dizine koyduğunda içinde tuttuğu hüzne engel olamayıp ağladı içini çeke çeke bu bilinmezlik uyandığından beri kalbinin gümbürdemesine neden oluyor nefesini kesiyordu "Ağlama Zerrin Hatun, hekim yakında hafızanın geri geleceğini söyledi biraz zaman ver kendine hem sen bizim misafirimizsin" kadının söyledikleri yüreğine dokunmuştu göz yaşlarını silmeye çalışırken Valide Begüm kendi mendilini uzattı Zerrin'e. Genç kadın mendilin kenarındaki gümüş işlemelere bakakaldı, böylesine değerli bir mendili hiç düşünmeden uzatması afallatmıştı. Teşekkür edip kibar olmaya çalışarak sildi gözlerini. Zerrin, Valide Begüm gittikten sonra oturduğu yerden kalkmayıp düşündü öylece; altınlar takan ve rahatça yaşadığı belli olan bu kızın elbette bir ailesi olmalıydı ve kimdiler neler yapıyorlardı merak ediyordu. İçi sıkılmaya başlamıştı; derin bir nefes aldı ve Afife bir süreliğine dışarı çıkıp döndüğünde içeri çeşitli çerezlerle dolu olan bir tepsiyle girdi "bunları Valide Begüm Sultan sıkılmayasın diye hazırlamamı istedi Zerrin Hatun afiyetle ye" bir tepsiye bir de Afife'ye baktı. Ne kuruyemiş yiyecek hâli vardı ne de sıkılacak ama Afife'nin de ne kadar çabaladığını görüyordu sadece "tamam" diyebilse de uzun süre tepsiye dokunmadı. Afife dairedeki işleri bitirip gitmek üzere daireden ayrılacakken Zerrin seslendi gitmesini istemiyordu içinde anlamlandıramadığı bir his vardı midesi bulanıyordu "Afife nereye gidiyorsun benimle kuruyemiş yemeyecek misin?" Afife şaşkın şaşkın baktı kızın suratına "Zerrin Hatun tepsi sizin için hazırlandı benim yemem uygun olmaz" Zerrin saray hiyerarşisini tamamen aklından çıkarmıştı ama hatırlayınca da pek umursadığı söylenemezdi "Sana soracaklarım var Afife hem ne olmuş benimle bir şeyler yesen?" Afife, kızın bu yakın tavrı karşısında mutlu olsa da yine de tereddütlüydü "Bilmem ki uygun olur mu?" Zerrin belki de uyandığından beri ilk defa içten gülümsedi "Kimseye söylemem merak etme gel otur da konuşalım çok bunaldım". Arkadaşlıklarının temeli o gün ettikleri muhabbetle atılsa da ikisi de birbirine bazı şeyleri söylememişti. Zerrin geride kalanlardan; Afife de Valide Begüm'ün yapmak istediklerinden bahsetmemişti. Gizli kalanların aksine Zerrin, saray ve hanedan hakkında bir sürü şey öğrenmişti. Sultan Alpay yakın zamanda büyük bir savaştan zaferle dönmüş büyük toprak parçalarını ülkesine katmıştı. Oğullarından büyük olanı Melik tayin etmiş ve ülkenin doğusuna göndermişti. Melik Giray senenin belli zamanlarında ana sarayı ziyaret etse de yönettiği topraklarda refahı sağlamakta ve dış ilişkilerde babası ile fikir birliğinde olmakta iyiydi. Küçük şehzade ise henüz Melik olarak atanmamıştı fakat son savaşta büyük bir irade ve akılla mücadele etmiş babasına destek olmuştu. Afife'nin söylediklerine göre o da yakın zamanda Melik olarak ilan edilecek ve gidecekti. Bunların yanı sıra Afife kendinden de bahsetmişti, yıllar önce anne ve babası ülkenin doğusunda çıkan savaşta hayatlarını kaybettiklerinde küçük yaşta saraya getirilmiş ve orada yetiştirilmişti kendi deyimiyle bu yüzden sarayı evi biliyor yaptığı işleri de seviyordu. Kendi hakkında konuşmayı bitirdiğinde Zerrin'e bir şeyler sormak istese de hatırlayamayacağını düşünmüş bu yüzden sessiz kalmayı tercih etmişti. Sessizliği bozan Zerrin oldu yalan söylemeyi oldu olası seven bir tip değildi ve olduğu kişiyi ya da onun çevresini tanımadığından kendinden bir şeyler söylemeye karar verdi "ben sanırım atları seviyorum Afife, sanki önceleri bir atın sırtındayken ve yüzümde rüzgarı hissederek koşuyorken kendimi özgür hissediyormuşum gibi geliyor" Afife'nin gözleri parlamış Zerrin'in bir şeyler hatırlamış olabileceği düşüncesi ile yüzü gülmüştü "Zerrin Hatun yarın seni atının yanına götürmemi ister misin hem belki bir şeyler hatırlarsın" Zerrin kendinden yaşça küçük bu kızın tavırlarına bayılmıştı, böylesine enerjik ve sevecen bir yol göstericisi olduğu için mutluydu hevesle olur anlamında kafasını salladı. Akşam yemeğini de birlikte yemeyi teklif etse de Afife kabul etmedi fazla ileri gitmiş olurum gibi bir şeyler geveledikten sonra daireden ayrıldı. O gün yatmadan önce son kez uğradıktan sonra Zerrin'i yalnız bıraktı. Kaldığı daire duvarlardaki kandillerin etkisiyle aydınlık olsa da yüreğindeki korku ve sıkıntı dakikalar geçtikçe artıyordu zira ne yapacağını zaman geçtikçe insanlara ne diyeceğini ve nasıl geri döneceğini düşünüp duruyordu hem zamanda geriye gittiyse bir şekilde geleceğe gitmesinin de bir yolu olmalıydı. Sıkıntı ve stresten nefes alamayacak gibi olduğunda duvardaki kandili alıp balkona çıktı ve mermer yüzeyli, kalın pervaza oturup bacaklarını kendine çekti sola eğilse aşağıyı boylardı. O gece hava soğuk değildi ama hafifçe esiyordu ve üzerindeki ince mat gecelik ise rüzgarı pek engellemese de Zerrin bunu umursamadı zira nefes almaya odaklanmıştı ayrıca beyninin acilen düşünmeyi bırakması gerekiyordu. Rüzgar esip de gün boyu örülü durmaktan dalgalanan saçları savrulduğunda saçlarını sol omzunda topladı ve gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Ciğerlerine dolan temiz hava zihnine iyi gelmiş ve bir anlığına düşüncelerinden sıyrılıp rahatlamasına yardımcı olmuştu. Gözlerini açtığında etrafına bakındı, yalnızdı ve koca bahçe çok sessizdi. Bahçede gezdirdi gözlerini ay ışığı aşağıdaki süs havuzuna yansımış sanki parlak bir hareymiş gibi aydınlatmıştı bahçeyi. Gün boyu dertlenip kederlenmekten etrafındaki güzelliklerin farkına varamadığı gibi bedenini de yorup durmuştu. Esen rüzgar iyice üşümesine neden olduğuna dizlerini daha da kendine çekip başını yasladı. Dakikalarca orada kalmıştı ancak iyice üşüyüp uykusu bastırınca içeri geçip kendini yatağa bıraktı. Her ne kadar uyumadan önce geçen günün aksine daha sakin olsa da gördüğü rüyalar kafasını iyice allak bullak etmişti. Aksi gibi uyandığında ne gördüğünü doğru düzgün hatırlayamamış sadece son gördüğü rüya aklına mıh gibi kazınmıştı. Rüyasında atının üzerindeydi ve yine ormandaydı birilerinden kaçıyordu ama kim olduklarını görmemişti sürekli ağabeyine seslenerek yardım istese de yararı olmamış atı şaha kalktığında ise "Yusuf" diye haykırarak uyanmıştı. Uyandığında nefes nefese kalmıştı sanki yavaşlatabilirmiş gibi elini kalbinin üzerine koydu, titriyordu üzerindeki örtü sıyrılmış balkonun kapısı ise rüzgardan açılmıştı. Ayağa kalkıp kapıyı kapattı ve tekrar yatağa girip örtüye sarındı. Panik atak geçiriyordu çarpıntısı artıyor gibi olduğunda derin derin nefes alıp kendini sakinleştirmeye çalıştı günün stresi uykusunda kendini gösteriyor olmalıydı nihayet sakinleşip tekrar uykuya daldıktan sonra Afife'nin odaya girmesiyle uyandı. Genç kız Zerrin'in elini yüzünü yıkamasına yardımcı olduktan sonra kahvaltısını getirdi. Zerrin yaptığı kahvaltıdan sonra atını görmeye gidebileceğini düşünse de Afife kahvaltı tepsisini götürmek üzere çıktığında öğlene kadar gelmedi. Zerrin gözü kapıda beklerken o gün gidemeyeceğini düşünmüştü. Güneş kaldığı odadan yavaş yavaş sarayın diğer tarafına geçerken Afife nihayet geldi ve işleri olduğu için geç kaldığını eğer isterse üzerini giyindikten sonra atının yanına götürebileceğini söyledi. Zerrin'in o an için geç kalması falan umurunda değildi. Onu buldukları gün üzerinde olan kıyafetler yıkanmış katlanmış odanın köşesindeki sandıkta duruyordu. Hızlıca kendi kıyafetlerini giyinip çıktığında Afife takılarını da takmasını söyledi bunun nedenini başta anlamasa da hırsızlık falan olabileceğini düşünüp kızın dediklerini yaptı. Bulunduğu gün olduğu gibi yüzünde peçesi yoktu pek de kalın olmayan kabanı üzerindeydi ama ne şalı ne de kabanı neredeyse kalçasına değen örgü saçını kapatmıyordu bunu umursamamıştı yanı sıra Afife de uyarmadığı için önemli olmadığını düşündü. Hızlı adımlarla Afife'yi takip ederken kızda bir gariplik olduğunu düşündü, hayli telaşlı olduğu gibi benzi de solgundu. Ahıra yaklaştıklarında dayanamayıp Afife'nin kolundan tutup durdurdu "Afife senin neyin var? Hasta mı oldun?" Afife bir şey söyleyecek gibi olup vazgeçti "Bir şeyim yok Zerrin Hatun yoruldum sadece" derdi neyse söylemek istemediğini anlayınca ısrar etmedi Zerrin. Atını uzaktan gördüğünde hayvan, sahibini tanımış gibi hareketlenmişti o sırada seyis atı Zerrin'in yanına getirip uzaklaştı birkaç adım. Kimsenin onunla konuşmuyor olmasına bir anlam verememişti Zerrin yine de fazla üzerinde durmadı; tarih derslerinde uyuduğu için kendine kızıyordu içten içe. Beklenmedik bir anda ata biniverdiğinde Afife "aman deyim Zerrin Hatun dikkatli ol benim başımı yakarsın" diye söylendi. Zerrin, kadının bu tepkisine güldü "telaşlanma Afife uzaklaşmayacağım". İstese de uzaklaşamazdı keza hiçbir yeri bilmediği gibi belli etmiyor olsa da deli gibi korkuyordu çevresindekilerden. Bilmediği bir zamanda bilmediği insanlar etrafındaydı; uyanıkken kabuslar gördürüyordu adeta. Ahırın hemen karşısındaki boş alanda atıyla biraz dolaşırken bir an cesaretini toplayıp ormanlık alana doğru ilerlediğinde sanki hayvana öğretmişler gibi durdu atı, hamle yapmaya çalıştığında ise kımıldamadı mecburen geri dönerken Afife'nin yanında birkaç adam olduğunu fark etti. Geri dönmeye devam edip yavaş bir tempoyla ilerlerken adamlardan bir tanesi seyisin getirdiği beyaz bir ata binip Zerrin'e doğru geldi hızlıca. Üzerine doğru gelindiğinde tuhaf hissetse de bozuntuya vermedi zira karşısındaki adam pek de sıradan birisine benzemiyordu; kafasındaki börk kaliteli kumaşlarla bezenirken üzerindeki kaban ve saçındaki örgüler güneşten esmerleşmiş tenine yakışmıştı. Dik duruşu ve karşısındakini mıh gibi durdurabilecek parlak kahverengi gözleri her insanı konuşturabilecek cinstendi. Yanına iyice yaklaştığında tok sesiyle konuştu "İyi gördüm seni Zerrin Hatun". Tanımadığı adamın bu tavrı ürkütse de sesini çıkarmayıp sadece teşekkür etti ve sıhhatini sarayın yardımına borçlu olduğunu söyledi; duydukları ve Zerrin'in nezaketi adamı gülümsetmişti "Korkma ya da çekinme benden Hatun seninle konuşmak istiyorum sadece. Kimsin kimlerdensin bilmek hakkım öyle değil mi?". Zerrin bir anlığına ne söyleyeceğini düşündü; gerçekleri anlatsa inanırlar mıydı yoksa deli mi ilan edilirdi bilmiyordu ama Afife'nin neden gergin olduğunu anlamıştı zira atının yanına sorgu için getirilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERRİN
RomanceZerrin, genç kızın ne söylediğini anlıyordu fakat konuşması farklıydı. Sanki ülkenin bir ucundan diğer ucuna seyahat etmişti de aynı dili farklı bir ağızdan duyuyordu "Zerrin Hatun, nasılsın ağrın var mı?" Adını bilmesine şaşırmıştı ve yeni yeni düş...