Şehzade Turgut bahçenin köşesindeki kadınlara baktı gözünün ucuyla, annesi yanında birkaç genç hatunla gülümseyerek bir şeyler konuşuyordu. Aklına Zerrin'in aynı bahçeden kimseye görünmediğini sanarak ahıra doğru yürüdüğü günler geldi, birçok kez onu balkondan izlemişti. Atabey Danışmend Fasıh yanına geldiğinde dikkati dağıldı "Şehzadem atlar hazır sizi bekliyorlar". Bizzat ordu ile ilgileniyordu ve sarayın uzak sınırlarına kadar at sürüyordu. Savaş yakındı. Saraya akşam üzeri döndüğünde hamamda yıkanmış ardından yemek yemiş ve dairesine çekilmişti artık dinleneceğini düşünse de annesi Begüm Sultan'ın ziyaretiyle toparlandı. Karşılıklı oturdukları sedirde Valide Begüm yaklaşan savaşa dair sorular sormuştu. Oğlunun Melik olarak gidecek olmasından gurur duysa da henüz bir hatun ile nikahları kıyılmamıştı Valide bu durumu düşünüp duruyordu "bugün pek hoş hatunlar ile muhabbet ettim içlerinden bir tanesi pek hanım pek saraylara layık bir hatun; seni de mutlu eder". Şehzade Turgut er ya da geç bu konunun açılacağını biliyordu ve annesini incitmeden konuşmaya çalıştı "Valide'm iyi niyetinizi anlıyorum lakin bugün o hatunları gördüm pek de alakam olmadı; bey kızları usul bilirler lakin mesele şu sıralar hatun meselesi değil zira kapıdaki savaş daha mühimdir". Valide Begüm oğlundan duyduklarıyla hafifçe tebessüm etti ve "nasıl diyorsan öyle olsun" demekle yetindi aslında içten içe onunla gurur duyuyordu gelecekte iyi bir melik olacaktı yanı sıra sevdiği hatun için mücadeleye hazır olması da hoşuna gitmişti. O akşam uzun bir süre muhabbet ettiler Begüm Sultan dairesine çekilmeye yakın oğluna yapmayı düşündüğü bir şeyden bahsetti "Ağabeyin ve Fahrünnisa buraya ziyarete geldikleri vakit hatunlar arasında bir eğlence düzenlemeyi düşünüyorum babana da danıştım bu hususu ve Zerrin Hatun'u da davet etmeye karar verdim. Zira Sarraf Mehmet Efendi Sayeh'te iyi tanınır, sayılır sevilirmiş pek de yardım sever imiş baban da buna istinaden Mehmet Efendi'yi görmek istedi". Şehzade Turgut annesinin gözlerinin içine baktığında o ufak pırıltıyı yakalamışsa da bozuntuya vermedi. "Sultan babam da sen de güzel düşünmüşsünüz Valide'm". Şehzade Turgut, annesi gittiğinde akşam üzeri eline ulaşan mektubu okumak için balkona çıktı. Zerrin'in mührünü söküp narin harflerle yazılmış yazısı gözleriyle buluştuğunda tebessümlerle okudu. Asıl ödüllendirilenin kendisi olduğunu düşünüyordu ve artık anılar ona yetmiyordu. Ağabeyi ailesi ile birkaç aya ancak gelirdi Şehzade Turgut o kadar beklemek istemiyordu. Bir yolunu bulup ya Zerrin'i saraya getirecekti ya da kendi Sayeh'e gidecekti. Düşüncelerle daldığı uykusunda sabaha karşı gördüğü rüya aklını karıştırmıştı. Rüyasında Zerrin nehir kenarındaki söğüt ağacının dallarıyla kapattığı gölgede uyuyordu. Her şey başta çok güzeldi Şehzade Turgut, Zerrin'in yemyeşil zeminin üzerine ipek bir örtü gibi serilen sarı saçlarına hayran olurken kiraz gibi kızarmış dudaklarına bakıyordu uzanıp yanaklarına dokunduğunda kızın teninin buz gibi olduğunu fark etti. Uykusunda bedenini ve zihnini kaplayan huzursuzluk Zerrin'in bacağının hemen yanından saçlarına doğru kıvrılan kapkara yılanı gördüğünde öfkeye ve endişeye dönüştü kılıcını çekip yılanın başını gövdesinden ayırdığında sıçrayarak uyandı. Soğuk soğuk terlemişti ve elleri titriyordu. Güneş henüz yeni doğmuştu ve kapısından ona seslenen Sungur'u duyduğunda toparlanıp kapıyı açmaları için seslendi "açın!". Sungur içeri girip Şehzade Turgut'un allak bullak olmuş yüzünü gördüğünde önce sıhhatinden endişelenmişti. "Şehzade'm iyi misiniz? Terlemişsiniz". Turgut soruyu duymazdan gelirken direkt neticeye değinmişti "Bu sabah gördüğüm kabus hayli endişelendirdi Sungur; öyle ki gördüğüm şey gözümün önüne geldikçe hâlâ ürperiyorum". Sungur kabusun ayrıntılarını sormazken aklına gelen fikri söyleyiverdi "İsterseniz Şeyh Mazlum İhvani'yi saraya davet edelim rüyanızı dinlesin". Şehzade kaşlarını çattı başına giren ağrı gözlerini kısmasına neden olmuştu "Babam Sultan Alpay çağırsa olur lakin benim yapmam münasip değil en iyisi sen tez haber et uygunsa öğleden önce ziyaret edeceğim". Sungur Alp aldığı emrin ardından hızla saraydan ayrılmıştı. Şehrin sınırına yakın bir yerde yaşayan Şeyh'e haber etmek üzere yola çıkmıştı. Öğlene birkaç saat kala Sungur saraya döndü ve Şehzade Turgut'a ziyaret talebinin kabul edildiği haberini verdi. Şehzade Turgut tebdili kıyafet ile saraydan çıktı yanında sadece Sungur vardı. Geçtiği ağaçlı yollar her zaman olduğunun aksine ferahlamasına yardımcı olmuyor bir türlü düşüncelerinden kurtulamıyordu asıl endişesi Zerrin'in sıhhatiydi. Talas kötü bir haber göndermemiş yalnız şehirdeki bir adamın Zerrin'in yolunu kestiğinden bahsetmişti ki bu da pek önemsenecek bir şey değildi zira Talas'ın müdahalesi ile ters bir şey olmamıştı. Kafasında kurduğu kötü ihtimaller canını sıkarken yolu çoktan yarılamıştı. Şeyh'in yaşadığı ufak ev görüldüğünde bahçedeki bir çocuk gelip atlarını dinlendirmek üzere kayışlarından tutarak ahıra götürdü. Eve girdiklerinde yüzü peçe ile örtülü orta yaşlarda bir hatun karşıladı onları ve salonda beklemelerini söyledi. Kısacık bir bekleyişin ardından Şeyh yanlarına geldi. Saçları ve sakalları beyazlamıştı. Selamlaşıp karşılarına oturduğunda gözleriyle Turgut'u inceledi; üzerindeki endişeyi hissedebiliyordu "Şehzade'm danışacak bir husustan bahsetti Sungur Alp, sizden dinleyip elimden geleni yapmak isterim". Turgut oturduğu minderde kıpırdadı ve elini kuşağına götürüp Zerrin'in hançerine götürdü. Orada olduğunu hissedip aklını boşaltmak istiyordu "Bir rüya gördüm Mazlum İhvani. Beni ziyadesiyle tedirgin etti kan ter içinde uyandım dinleyip bana tavsiye vermeni isterim". Şeyh Mazlum İhvani karşısında oturan adamın Şehzade oluşundan dolayı söyleyeceği şeyi birkaç kez düşünüyordu lakin asla yalan söylemezdi uygun bir dille hakikat kötü de olsa dile getirirdi "Buyurun anlatın Şehzade'm". Turgut oturduğu yerde daha da dikleşti "Kapkara bir yılan gördüm; gördüğüm anda da kılıcımla kafasını gövdesinden savurdum". Mazlum İhvani "anlıyorum" dercesine kafasını sallarken bir şeylerin eksik olduğunu tahmin etmişti. "Şehzade'm yılanı yanınızda mı gördünüz? Neredeydiniz?" Şehzade Turgut istemeye istemeye de olsa ayrıntıları anlattı. "Bir nehrin kenarında büyükçe bir söğüt ağacının altındaydım; ağacın gölgesinde uyuyan bir hatun vardı. Hatun uyuyor gibiydi ama teni soğuktu sonra yılanı fark ettim baktım hatuna zarar verecek kılıcımla savurdum onu". Şeyh Mazlum İhvani şaşırmıştı "Kara yılan düşman demektir lakin canınızı sıkmayın yılanı kovuşturmuşsunuz bu da sizin kudretinizi gösterir. Şayet gördüğünüz hatunu tanıyorsanız eğer bu hatun size iyi gelecek olsa da kendine felaketi getirebilir". Turgut duydukları ile afallamıştı bir kabus bile olsa Zerrin'in incinecek olması hayli canını sıkmışken bir de Mazlum İhvani'nin söyledikleri iyice zihnini karartmıştı "Felaketi getirecek de ne demek?". İhvani derince düşündü bir süre sessiz kaldı "teni soğuk olmasına rağmen hatun yaşıyordu bir felaket yaşamış belli ki yanı sıra Şehzade'm söğüt ağacı uzun bir geçmiş ve uzun bir gelecek demektir yılana gelince düşman sizin ve hatunun yakınına kadar gelecek şükür ki kudretli bir Şehzade olduğunuzdan ondan kurtulmak kabiliyetine sahipsiniz ki yılanı öldürebilmişsiniz". Mazlum İhvani çeşitli duaları okumasını tavsiye etmiş dinlediği rüyanın haberci bir rüya olduğunu söylemişti. Şehzade Turgut saraya döner dönmez daha iyi tedbir almasını emreden bir mektup yazdı ve Leon'u yanına çağırıp Talas'a tez zamanda ulaştırmasını tembihleyerek mektubu verdi. Leon denileni hassasiyetle yapmıştı. Tüm bunlar olurken her şeyden habersiz Zerrin tahta döşemenin altından çıkardığı kağıtlardan birisini okumakla meşguldü. "Ev boş. Yusuf gideli üç gün oldu ve bugün sabah babamı bahçede gördüm. Gül fidanlarının arasında oturuyordu yanına gitmedim zira biliyorum ben bahçeye indiğimde odasına dönecek. Ona kızdım bağırdım çağırdım ama Yusuf haklıydı belki de gerçekten annemin silueti gibi dolaştığımdandır babamın bana yaptığı eziyet. Aynaya bakmak kendi sıfatımı görmek dahi istemiyorum. Mutfaktaki yaşlı hizmetkardan bile defalarca duydum annemin sıfatını almışım ama bakışlarım sert, huyum çirkin, öfkem yangın ve dilim zehirli. Her şeye rağmen hatta Yusuf'un yokluğuna rağmen bu sıralar daha düzgün uyuyorum. Eskiye nazaran başım pek ağrımıyor ve sık sık rüyalarımda kendimi görüyorum. Ormanın derinlerinde ağlıyorum Yusuf için; geçinden versin ki onu kaybettiğimi görüyorum ve kederimle düştüğüm kötü ahvalden beni hep o heybetli ve güzel yüzlü adam kurtarıyor. Kâh ay ışığı ile aydınlanan havuzun başında bekliyor beni kâh ben kendi bedenimi izlerken sinsice yanıma yaklaşan yılandan kurtarıyor beni ama kesinlikle elini uzatıyor kederimden sıyırıveriyor. Varlığını görünce kalbim ipek kumaşlarla sarılmış gibi oluyor başım öylesine hafifliyor ki ellerine uzanmak istiyorum; daldığım rüyadan hiç uyanmamayı dilerken açıyorum gözlerimi". Zerrin kağıda baktı bir süre sadece yeterince alışmıştı bulunduğu zaman dilimine ve içinde olduğu gizemi çözmeye başlamanın zamanının geldiğini düşünüyordu. Nereden başlayacağına karar vermişti. Başta asıl Zerrin'i tanımalıydı ve bunu nasıl yapacağını biliyordu.
Vote vermeyi unutmayın:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERRİN
RomanceZerrin, genç kızın ne söylediğini anlıyordu fakat konuşması farklıydı. Sanki ülkenin bir ucundan diğer ucuna seyahat etmişti de aynı dili farklı bir ağızdan duyuyordu "Zerrin Hatun, nasılsın ağrın var mı?" Adını bilmesine şaşırmıştı ve yeni yeni düş...