4

320 18 1
                                    

Pelerini çok sevmişti. Sevmişti ama utancından da ne balkona adım atabiliyor ne de Afife ile dışarı çıkabiliyordu çünkü Şehzade Turgut'un hediyesinden sonra hem yaşadığı yalnızlık daha da suratına çarpmıştı öte yandan kendisine yapılan bu jest onu merak etmesini hatta sempati duymasını sağlamıştı. Birkaç kez camın önünde perdenin arkasından görmüştü Şehzade Turgut'u lakin karşısına çıkabilecek cesareti bulamamıştı. Sanki hiç yapmamış gibi nasıl teşekkür edecekti ne diyecekti bilmiyordu zira nazik adamdan etkilendiğinin kendisi de farkındaydı sadece büsbütün yabancı olduğu zaman dilimi yanı sıra tanımadığı hatta hiç yüzünü görmediği ailesi bile korkutuyordu onu. Üstelik birisine bağlanmaktan ödü kopuyordu çünkü uyandığı her gün rüyanın bitmediğini anlıyordu. O gün de çoğu zaman yaptığı gibi camın hemen önündeki sedirde oturuyordu ve gözleriyle bahçede geziniyordu adeta. Hava geldiği ilk zamanlara rağmen fazlasıyla serindi içten içe merakla beklediği ağabeyi Yusuf'un sağ salim gelmesini diledi sesi boş odada fısıltı gibi çıkmıştı. O sırada bahçede birkaç adam çekti dikkatini çok geçmeden aralarındaki uzun boylu olanın Şehzade Turgut olduğunu fark etti. Genç Şehzade dizkapaklarına kadar uzanan siyah bir kaftan giymişti. Zerrin istemsizce güldü zira ona üşümesin diyerek pelerin gönderen Şehzade sadece yakalarında kürk olan sade bir kaftanla dışarı çıkmış kafasına da her hangi bir başlık takmamıştı, adamın saçlarının aralarındaki örgüler derli toplu bir görünüm oluşturuyordu. Genç adam sanki izlendiğinin farkına varmış gibi yanındaki adamlar ilerlerken durdu ve arkasına dönüp önce sık sık seyrettiği balkona baktı sonra gözlerini Zerrin'in ardında oturduğu pencereye çevirdi. Elbette görmesi mümkün değildi lakin hissetmişti. Gülmedi, kaşlarını çatmadı sadece baktı gözlerini kaçırmadan. Zerrin ise perdenin ardından Şehzade Turgut'un gözlerinin içine bakıyor konuşmasa da sesini duymasa da söylediklerini anlamaya çalışıyordu. Adam arkasını dönüp gözden kaybolana kadar ardından baktı öyle ki Afife'nin odaya girdiğini bile duymamıştı. Afife gelip omzuna hafifçe dokunduğunda olduğu yerde sıçradı "Ne düşünürsün bakalım Zerrin Hatun? Ferahla biraz ağabeyin de bir iki güne burada olur". Genç hatun, Zerrin'in baktığı yere kaçamak bir bakış atsa da Şehzade Turgut'u göremedi böylelikle Zerrin ile uğraşma fırsatını kaçırmış oldu. Ayaküstü biraz lafladıktan sonra Afife saraydaki rutin işleriyle ilgilenmek için daireden çıkacağı sırada aklına gelen fikirle Afife'den bir şeyler istemeye karar verdi "Afife mektup yazmama yardım eder misin?". Afife duyduğu istek karşısında şaşırmış görünse de tuhaf bir eziklikle konuştu "okuma yazma bilmiyorum ki Zerrin Hatun ama istersen sana kalem kağıt getiririm" Zerrin tamam anlamında kafasını sallasa da esasında kendisi de yazmayı bilmiyordu. Dışarı çıktıklarında anlam veremediği bir şekilde duvarlardaki Arap harfleri ile yazılmış yazıların bir kısmını okusa da anlamlarına dair bir şeyler oluşmamıştı zihninde. Gerçi okuduklarının bazı dualar olduğundan emindi ama henüz eline kalem almaya cesaret edememişti. Afife gittikten sonra oturduğu sedire geri döndü gerçekten sıkılmıştı. Dışarı çıkmaya karar verdiğinde ahşap sandığı açıp her zaman giydiği siyah kabanını çıkaracakken ani bir kararla Şehzade Turgut'un hediye ettiği pelerini giymeye karar verdi. Siyaha çalan bordo renkli pelerin tenine yakışmıştı. Kaldığı daireden hızlı adımlarla çıktığında sarayın koridorunda birileriyle karşılaşmamaya çaba göstermişti. Bahçeye vardığında aynı tempoyla ahıra yöneldi. Seyis atlarla ilgileniyordu, orta yaşlardaki adam Zerrin'i görünce atını getirmek için birkaç dakikalığına gözden kaybolsa da heybetli atla birlikte dönünce kızın keyfi yerine gelmişti. Zerrin, adamla konuşmadan atının üzerine atlayıp boş arazide dolandı; atını ısınma turuna çıkarmıştı bir nevi. Her zaman yaptığı gibi ormanın kenarında dolansa da ona dikkatli olmasını ya da boş alandan başka bir yere gitmemesini tembihleyen bir Afife olmadığından haylazlık yapmaktan çekinmeyen bir çocuk gibiydi. Ormana dalıverip ağaçların bahar kokusunu içine çekmek istemişti ve atıyla ormanın başladığı yere kadar ilerledi. Yine önceki gibi olmuş sanki gizli bir engel varmış gibi durmuştu hayvan. İlerlemek için tekrar hamle yaptığında her zaman uysal olan at şaha kalkmıştı. Her şey başa dönüyormuş gibi olduğunda Zerrin yine atını sakinleştirmeye çalıştı ve atın dizginlerine asıldı avluya dönmek için; ormana girmekten vazgeçmişti lakin olacağı değiştiremedi. At öyle yükseldi ki Zerrin bacaklarını atın sırtına kenetlemiş düşmemek için çabalamıştı. Hayvan tekrar ön ayaklarını kaldırıp şahlandı ve öyle silkelendi ki dizginler Zerrin'in ellerinden kayıp gitti. Düşerken bir adamın bağırışlarını duysa da o an için umurunda değildi. Sertçe düşmeyi beklemiş bilincini kaybetmeyi hatta büyük bir acıyı göze almıştı fakat düşündüğü gibi olmadı canı acısa da tahmin ettiği gibi kendinden geçmemişti. Belindeki kollar yerle buluşmasını engellemiş yere çarptığında önemli ölçüde yavaşlatmıştı toprak zeminle buluştuğunda altındaki bedenin üzerinde çok kısa bir süre kıvrandı düşüşün etkisiyle nefesi kesilmişti. Toprağa sürtündüğü için yaralanan avuçları sızlasa da o sırada pek hissetmiyordu. Nihayet soluğu ciğerlerine dolduğunda hafifçe yana kaydığında hafifçe buluşturdu sırtını toprakla. Sırt üstü uzanmış nefesini düzene sokmaya çalışıyordu henüz yüzünü görmediği yanındaki adam uzanıp yüzüne dökülen saçlarını hafifçe kenara çekene kadar onun Şehzade Turgut olduğunu fark etmemişti "Hatun iyi misin? Yavaşça nefes al". Zerrin'in cevap verecek hali yoktu bir de utancı eklenmişti ki ağzını açmak dahi istemiyordu sadece kafasını salladı. Dakikalar sonra doğrulup oturduğunda utançtan suratına bakamadığı adam "Hadi kalk Zerrin Hatun bir yerin incinmiş mi bakalım." İkiletmeden ayağa kalkmış ve Turgut'un sorduğu bacağın acıyor mu ayağın acıyor mu gibi soruları hızlıca cevaplamıştı. Gerçekten bir yeri acımıyordu lakin bedenindeki sızının kaynağını da henüz anlayamamıştı. Sanki öğretmenine avuçlarını uzatan bir çocuk gibi belinin hizasında ellerini gökyüzüne açtığında sızının kaynağını ikisi de görmüştü. Kadının avuçlarındaki çizikler kanamış ve yer yer toprak yapışmıştı. Şehzade Turgut kızın avuçlarının halini görünce yüzünü ekşitse de önce sağına soluna göz gezdirdi birilerinin olmadığını görünce atı alıp içeride atlarla ilgilenen seyise teslim etti ardından Zerrin'i bileğinden nazikçe tuttuğu gibi bahçe avlusunun arka tarafına götürdü. Zerrin bir şey söyleyecek gibi olsa da vazgeçti anlam veremiyordu ama belki bir Şehzade olduğundan belki de aralarındaki bu tuhaf bağdan olsa gerek ona güveniyordu bu yüzden sadece adımlarını takip etti. Kısa yürüyüşten sonra küçük bir çeşmenin önünde durdular Şehzade Turgut sessizlik içindeydi bileğini tuttuğu kadının ellerini suya tutarken avuçlarındaki topraktan okşar gibi kurtulmuş cebinden çıkardığı mendili ise avuçlarına bastırmıştı. Turgut bunları yaparken Zerrin gülümsemesine engel olamadı. Nedensizce gülen bu kadına tebessümle eşlik eden Şehzade dayanamayıp sordu "Neye gülüyorsun?". Zerrin gülümsemesini bastırmaya çalışırken içten içe asabı bozulmuştu kendini düşürdüğü durumlardan ötürü "affedin Şehzadem bu bana verilen ikinci mendil artık biriktiremeye başlayacağım". Şehzade Turgut'un gülümsemesi solarken gözlerini Zerrin yüzünden ayıramadı. Narin yüzünden omuzlarına dökülen saçlarını ipek bir örtüye benzetmiş dokunmak istemişti lakin yapmadı zira aklını kurcalayan başka bir husus vardı ve sorup kurtuldu "Başka kim mendil verdi sana?" Zerrin yanlış bir şey söylediğini düşünmüş paniklemişti çünkü birkaç saniye öncesine kadar tebessüm eden Şehzade şimdi kuşkuyla bakıyordu. Elini kuşağına götürüp gümüş işlemeli mendili çıkardı ve Turgut'un eline tutuşturuverdi "Valide Begüm Sultan bana verdi ama sanırım geri vermeliydim hata ettim". Genç Şehzade bir mendile bir de Zerrin'e baktı. Neredeyse birkaç aydır gördüğü başta merak ettiği sonraları ise ilgiyle gözlemlediği hatuna başka bir adamın ilgi gösterdiğini sanmıştı gerçi öyle bir şey olsa elbette kulağına gelirdi lakin kuşkulanmıştı işte saniyeler öncesine kadar duvarları aştığını düşünürken yersiz kuşkusuyla duvarın arkasında kalakalmıştı sanki. Zerrin'in yaptığı gibi mendili eline tutuşturdu lakin onun aksine acelesi yoktu tuttuğu eli bir süre bırakmadı annesinin gümüş işlemeli mendilini Zerrin'e vermiş olmasına şaşırmamıştı keza Zerrin'in efsunlu bir bakışı, saflığı kendini sevdirmeye yetiyordu. Parmakları Zerrin'in narin parmaklarına dokunurken avucundaki çiziklere de göz attı "Madem validem sana vermiş o halde mendil sende kalsın hatun". Zerrin, Valide Begüm'ün mendilini kuşağına geri koyarken elinde Şehzade Turgut'un mendili kalmıştı istemeye istemeye adama geri uzattı "teşekkür ederim". Hâlâ gözleriyle yüzünü talan ediyordu; kadının uzattığı mendili aldı fakat saniyeler önce dokunduğu eline yeniden uzanıp hafifçe bağladı elindeki çizikleri kapatmıştı kendince bir şey söyleyeceği sırada Afife'nin sesini duydular telaşlı olduğu sesinden bile anlaşılıyordu kız koşar adımlarla birkaç metre uzaklarına geldiğinde önce Turgut'u selamladı "Zerrin Hatun seni arıyordum bulamayınca telaşlandım". Zerrin, Turgut'tan izin isteyip hızlıca Afife'nin yanına yürüdü. Genç kızın bakışlarından belliydi merakı ve daireye döner dönmez Zerrin'in ağzından laf almak için kırk takla atacaktı. Zerrin çabuk davranıp daireye dönüş yolunda anlatıp kurtulmaya karar verdi "Hiç öyle bakma Afife! Attan düştüm çeşmeye gittiğimde Şehzade Turgut da oradaydı". Afife daha fazlası olduğunda emin olsa da anladım dercesine başını sallayıp üstelemedi. Saraya girip Zerrin'in dairesine ilerlerken koridorda Valide Begüm ile karşılaştılar o da Zerrin'in dairesine gidiyordu. "Madem burada karşılaştık Zerrin Hatun tezce söyleyeyim diyeceğimi seninle benim dairemde bugün akşam yemeği yemek istiyorum uzun zaman oldu muhabbet etmeyeli".    Zerrin, kadının daveti için teşekkür edip birlikte yemek yemekten memnun olacağını söyledi. Valide Begüm yanındaki hatunlarla birlikte koridorda ilerleyip bahçeye çıkmadan önce Zerrin'i süzdü gözleriyle. Kızın duru yüzü, narin hâli hoşuna gidiyordu üzerindeki pelerini beğenmişti yanı sıra asıl dikkatini çeken şey kızın eline bağlı mendil oldu keza Valide Begüm Sultan onu oğlu için bizzat kendisi işlemişti.   

ZERRİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin