Saçlarını örten ipek şal kaydığında düzeltmek için yeltense de Şehzade Turgut ondan önce davranıp düzeltti bilerek elinin tersiyle yanaklarına da dokunmuştu. Soğuk havaya rağmen Şehzade'nin dokunuşları Zerrin'i yakıyordu adeta. Şehzade'ye her ne kadar kendi atıyla eşlik edebileceğini söylese de ikna edememiş sırtını Şehzade'nin göğsüne yaslamıştı. Eskisi kadar ondan utanmıyor olsa da dokunuşları bazen içini gıdıklıyordu sanki. "Şehzade'm birisi bizi tanır diye çok korkuyorum". Turgut, kızın kulağına eğilmeden önce bir koluyla beline sarıldı düşmesinden korkuyordu "merak etme akşamdan önce dönemezler teftiş edip ziyaret edecekleri bey şehrin öbür ucunda hem hatunları da tembihledim inanacakları bir şey söylerler elbet" bu Zerrin'i daha da endişelendiriyordu fakat belindeki kol daha da ağır bastı, anı yaşamak istediğine karar verdi. Ormanın kıyısına yaklaştıklarında ortada kimse kalmadı onlardan başka kimse yoktu nihayet uzaktaki gölü gördüğünde Şehzade'nin sürprizini anlamıştı, başını kaldırıp ona gülümsedi "çok güzel görünüyor". Şehzade Turgut cevap vermek yerine gülümsedi sadece kızın gözlerindeki ışıltı hoşuna gidiyordu. Gölün kenarına geldiklerinde önce kendisi indi ardından Zerrin'i de indirdi. Atını yakındaki ağaca bağladıktan sonra Zerrin'in elinden tuttu. Kısa bir yürüyüşten sonra Zerrin yerdeki tahta plakayı fark etti, toprak zemine sabitlenmiş üzeri de geometrik şekillerin yanı sıra yıldız ve çiçek sembolleri bezenmiş bir halıyla kaplanmıştı. Şehzade kendi oturduktan sonra yanına dokunup "gel" dedi. Zerrin, adamın yanına otururken üzerindeki kalın kaftanını düzeltti. Açık gökyüzüne rağmen hava serindi bu durum manzarayı daha da güzelleştiriyordu, Zerrin etrafını izlerken sessizliği bölen Şehzade oldu "çocukluğumdan beri kaçıp kaçıp buraya geliyorum bazen" Zerrin bir şehzadenin böyle davranmasına şaşırmıştı zira istediğini yapacak güçteydi neden kaçıyordu anlamamıştı. "kimse bilmiyor mu burayı?" Turgut, sevdiği kadının sorusuna güldü yanaklarından öperken "biliyorlar elbet, mesela ağabeyim, babam ve Sungur biliyor belki annem de biliyordur". Zerrin, Şehzade'nin ellerinden sıyrıldı "peki kaçtığınızda sizin için endişelenmediler mi?" Turgut sırt üstü uzandığında kolunu başının altına doğru kıvırdı "çocukken bir keresinde saraydan kaçtığımda buraya geldim, gölün kenarında oynadım durdum akşama doğru atımın üzerinde saraya dönerken bir gariplik olduğunu sezsem de beni aradıkları aklıma bile gelmemişti. Her yer asker doluydu beni arıyorlardı çarşıya yaklaştığımda ağabeyim beni uzaktan görüp yanıma geldiğinde beni bir güzel azarladı. Saraya döndüğümüzde Valide'm ağlamaktan helak olmuştu babam da hayli öfkeliydi ama çok da kızmadılar bana. Sonraları ortadan kaybolduğumda ilk baktıkları yer burası oldu zaten". Güldüğünde Zerrin de ona öyle karşılık verdi her ne kadar mutlu olsa da ayrılacakları aklına geliyor hüzünleniyordu ansızın, sanki Şehzade kızın bu halini anlamış gibiydi doğruldu yeniden "üzme tatlı canını sana daha sık mektup göndereceğim" uzun uzun konuştu genç kadın; Zerrin evde neler yaptığından bahsederken Şehzade dinlemeyi tercih etmişti gitmeye yakın Turgut gözlerini Zerrin'in yüzünde gezdirdi şekilli burnu ve dolgun dudakları Şehzade'nin dikkatini dağıtıyordu. Önce parmaklarıyla kadının yüzünü sevdi, dudaklarıyla örttüğü narin dudaklarından telaşını hissediyordu bu yüzden onu kucağına çekti. Başındaki ipek şalı çıkarmış saçlarında gezinmeye başlamıştı elleri. Öpüşleri boynuna doğru kayarken kaftanının içine daldırdı bir elini, üzerindeki kıyafetlere rağmen kızın sıcaklığını hissedebiliyordu. Kaftanın boynunu bağlayan ipleri çözdü. Zerrin'in boynunun yanı sıra bağrını da görüyordu artık yanı sıra kucağında oturduğundan nefes alıp verdiğinde dolgun göğüsleri her seferinde daha da yaklaşıyordu sanki. Kadife gibi beyaz teninde gezdirdiği parmakları göğüs çatalına geldiğinde durdu. Zerrin'in yüzündeki telaşı yakalamış onu korkutmak istememişti. Başını sevgilisinin bağrına yaslayıp hızlı hızlı atan kalbini dinledi. Soğuk havanın tesirinden kurtulup alev alan tenine öpücükler kondururken kollarını Zerrin'in ince bedenine dolamıştı. Dönüş yolculuğunda ikisi de hayli sessizdi, Zerrin uyuklamış durmuştu bazen başı Turgut'un koluna düşüyorsa da anında uyanıp toparlanmaya çalışıyordu. Sarayın arka kısmından girdiler bahçeye oradan direkt ahır kısmına dolanmışlardı. Sungur orada bekliyordu Zerrin ve Turgut vardığında atı alıp büyük ahırda gözden kaybolmuştu. Ertesi gün görüşmek üzere vedalaşmışlarsa da Zerrin izin isteyip gitmek üzereyken Şehzade onu durdurup sanki gün boyu hiç yapmamış gibi sıkı sıkı sarıldı. Ağzı kulaklarında tek başına adımladı koridorları. Kaldığı dairenin önüne geldiğinde yavaşça açtı kapıyı Afife ve Sıdıka tam karşısındaki sedirde oturmuş konuşuyorlardı, Zerrin'in içeri girdiğini fark ettiklerinde ikisi de ayaklandı. Zerrin'e bakıp muzipçe gülümsüyorlardı o sırada Sıdıka akıllıca davranıp üzerini değiştirmesi gerektiğini söyledi dediğine göre her an babası ve ağabeyi gelebilirdi. Neler yaptığını anlatırken üzerini değiştirmiş bir şey atıştırdıktan sonra kendini yatağının üzerinde uzanırken bulmuştu. Çok hafif hissediyordu uykusu gelmişti. Ertesi gün çok erken uyandı öyle ki Sıdıka bile uyanmamıştı. Güneş doğmak üzereydi biraz öylece uzandıktan sonra kalkıp güğümde döktüğü su ile elini yüzünü yıkadı ve giyindi. Saçlarının içinden çıkamayacak gibi olduğunu anlayınca bir tane örüp ensesine sardı güzelce, başına örttüğü ipek şala uygun bir başlık seçtikten sonra hazırdı. Ocağın hemen yanında duran büyük kasenin içinden aldığı bir meyveyi yerken balkona çıktı. Bahçe aydınlanıyordu, hava serindi ama üzerine aldığı kaftanı üşümesine izin vermiyordu. Bahçedeki hareketi fark ettiğinde içeri geçmek için bir fırsatı dahi olmamıştı Şehzade ve Sungur Alp zırh ve kılıçlarını kuşanmış önden önden yürürken arkasında kendileri gibi bir kalabalık onları takip ediyordu. Bir aksilik olduğunu düşünmemeye çalışsa da biliyordu ki boştan yere bu denli kuşanmazlardı. O gün öğleni zor etti ortalıkta kimse yoktu yanı sıra Afife de yanlarına gelmemişti. Düşünmekten kendini yiyip bitirirken nihayet Afife geldi. Zerrin onu ayak üstü bir sorguya çekmiş olan biteni öğrenmişti, dediğine göre düşman sınıra ordu indirmeye başlamıştı savaş yakındı. Yüreği ağzında oturdu, Turgut'a bir şey olmasından deli gibi korkuyordu. Yediği içtiği tatsız tuzsuz gelirken kalbindeki çarpıntı hiçbir şeye odaklanmasına izin vermiyordu. Babası ve ağabeyinin yanında vakit geçirmiş yanı sıra ertesi gün öğlen saatlerinde yola çıkacaklarının haberini de almıştı artık her şey daha da eziyetli hale gelmeye başlamıştı. Çaresizce dairesinde beklerken Valide Begüm tarafından çağırılınca toparlandı. Begüm Sultan ile aralarındaki bağın farkındaydı bir anne kız kadar olmasalar da kadının şefkatini ve bakışlarındaki yumuşaklığı yüreğinde hissedebiliyordu. O gün yüzünde fark ettiği endişenin kaynağını biliyordu oğlunun bir savaşın içine çekildiği aşikardı bu yüzdendi tüm korkusu tüm dualarının sebebi, Zerrin kendini toparladı endişeli bir anneye daha da eziyet etmek istemiyordu. Önlerine gelen ikramlara kimse dokunmadı ikisinin de iştahı yoktu. Yaklaşan savaş hakkında konuştular ikisi de Şehzade Turgut'un güvenle gelmesini temenni ediyordu. Ortamdaki kasveti dağıtmak istemiş olsa gerek Valide Begüm, Zerrin'e sorular sordu, onu merak ediyor hakkında daha çok şey bilmek istiyordu "Baban Mehmet Efendi seninle iyi ilgilenmiş özen göstermiş ama ya annen hiç bahsetmedi mi ondan?" Bahsetmemişti eğer etmişse de Zerrin bilmiyordu bir an boş baksa da dürüst olmak istemişti "açıkçası annemi hiç görmedim beni doğururken ölmüş, babam ise pek annem hakkında konuşmaz ama ağabeyim Yusuf bana anneme benzediğimi hatta saçlarımızın ve gözlerimizin aynı olduğunu söyler. Bazen rüyalarımda hoş bir ninni duyuyorum söyleyen kadının yüzünü görmesem de annem olduğuna eminim zira sesi ipek gibi yumuşak yüzüme dokunan elleri de pek merhametli oluyor". Zerrin utandığından bakışları yerde konuşmuştu bu yüzden olsa gerek Valide Begüm'ü hayli duygulandırdığının farkında değildi. Begüm Sultan mendilini çıkarıp gözlerini silerken fark etmişti onu üzdüğünü. Anlattıklarına pişman olsa da iş işten geçmişti. Defalarca özür dileyip niyetinin üzmek olmadığını söylemişti aslında anlattıkları üzücü olsa da Valide Begüm hassas bir dönemden geçtiğinden böyle olmuştu. İkisi de farkında değildi ama aralarındaki bağ güçleniyordu. Ertesi gün kendi evlerine döneceklerinden o akşam Begüm Sultan ile vedalaşıp her şey için teşekkür etti lakin asıl söylemek istediklerini söyleyememiş utanmıştı. Neyse ki Valide Begüm akıllı bir kadındı "Şehzade'm döndüğünde sana bir mektup yollayacağım o vakit konuşacaklarımız olacak". Odasına döndüğünde ne hissedeceğini şaşırmıştı, Afife olmadığından sadece Sıdıka'ya anlattı kısaca. Sıdıka hafif bir tebessümle dinlemişti anlatılanları, işittiklerinin yanı sıra hissettikleri de vardı. Şehzade'nin Zerrin için yapabileceklerini hissediyordu başından beri farkındaydı. Yola çıkacakları için o akşam erken yatsalar da Zerrin uyuyamadı, ona bahşedilen ikinci hayatında sevdiği adamın varlığı için dua etti. İyi ve sağlıklı olmasını dilerken hasretten korktuğunu fısıldadı tanrısına. Şehzade için mektup yazdıktan sonra uyumak üzere yattı. Ayrı geçirdikleri günlerin çabucak geçmesini dilemişti içten içe...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERRİN
RomanceZerrin, genç kızın ne söylediğini anlıyordu fakat konuşması farklıydı. Sanki ülkenin bir ucundan diğer ucuna seyahat etmişti de aynı dili farklı bir ağızdan duyuyordu "Zerrin Hatun, nasılsın ağrın var mı?" Adını bilmesine şaşırmıştı ve yeni yeni düş...