18

124 11 0
                                    

Hanımının üzerindeki kaliteli kumaşa dokunup yumuşak dokusunu hissettiğinde gülümsedi. İlk geldiği zamana nazaran Zerrin iyice serpilmişti. Yüz hatları oturmuş bedenen de kendini toparlamıştı biraz. Göğüslerini sıkıca saran kumaş açıkta kalan yerlerini örtmüyordu bu görev omuzlarından aşağı dökülen ipek şala kalmıştı. Saçlarına takıp prova ettikleri değerli taşlarla bezenmiş zincirli tokaları Zerrin bizzat kendisi yapmıştı. Aynanın karşısında durmuş gördüğü yansımadan memnun bir şekilde bakıyordu. Dışarıdan normal görünse de derdi başkaydı zira tam kurtuldum, iyiyim dediği bir zamanda o kadınla yüzleşecek olmak canını sıkıyor üstelik sırtını dönmeye karar vermişken Şehzade Turgut'u gördüğünde yelkenleri suya indirmekten de korkuyordu. Elbisesini çıkarmasına yardım eden Sıdıka'nın ellerinden sıyrılıp üzerindeki içlikle yatağına uzandı. Sıdıka, ev sahibesinin bu haline gülerken konuştu "şimdiden bu kadar yorulduysanız yarın yola çıktığımızda ne yapacaksınız?". Kafasını eline yaslayıp Sıdıka'ya döndü "saraydan gönderdikleri at arabasında uyuya uyuya gideceğim nasılsa. Çok zorlanmam sanırım". Sıdıka elbiseyi sedirin üzerine bırakıp Zerrin'in yanına geldi yatağın hemen yanına yere oturdu "peki ya bahsettiğiniz hatunu sarayda görürseniz ne olacak Zerrin Hatun?" aslında bunu daveti aldığından beri düşünüyordu Zerrin, kararını vermişti "Hiçbir şey yapmayacağım Sıdıka, istediği neyse onun sahibi olabilir ben saraydan herhangi bir şey ummuyorum". Sıdıka aldığı cevapla Zerrin'in gözlerine daha dikkatli baktı. Nihayet kendinden emin sert bakıyordu her ne kadar içinden ona mücadele etmesini söylemek gelse de karışmadı ona göre her şey olacağına varırdı. Ev sahibesini orada bırakıp kalan işleri halletmek için odanın öbür tarafına ilerledi, Zerrin ona Şehzade Turgut'tan kabaca bahsetmiş aslında pek de ayrıntı vermemişti ama Sıdıka akıllı kadındı az çok tahmin ediyordu. Aklındakileri daha fazla içinde tutamayıp arkasına döndü ve saniyeler önce oturduğu yere tekrar çöktü Zerrin gözlerini bile açmamıştı "Zerrin Hatun, peki ya Şehzade senin hakkında konuşursa? Hakkınızda kötü şeyler söylerse ne yaparız?". Zerrin bu ihtimalle baştan aşağı ürperdi, mümkün değildi biliyordu ama korkmuştu "yapmaz". Tek bir kelimeyle kapandı konu. Öğleden sonra odasında ağabeyinin verdiği ufak hançerlerin kabzasını işlerken yanlışlıkla elini kestiğinde sağlam eliyle odanın köşesinde bir şeylerle uğraşan Sıdıka'ya işaret etti kadın kuşağındaki ipek mendili hanımının eline sararken hızlı hareket ediyordu. Aralarında bir bağ oluşmasının yanı sıra en ufak hareketle, ufacık bir göz göze gelmeyle anlaşabilir olmuşlardı. Babası onu saraya varana kadar bir işle uğraşmaması için bizzat uyarsa da dayanamamıştı. Akşam olduğunda hamamda yıkandı ve odasını ısıtan ocağın hemen yanındaki sedirin üzerinde giyindi kıyafetlerini. Sıdıka, saçlarını taramış kollarına ve boynuna hoş kokulu hafif yağlarla masaj yapmıştı. Erkenden uyumasına yardım etmesini umduğu yağlar işe yaramış zihnini susturabilmişti. Sabahın erken saatlerinde uyandığında güneş henüz doğmamıştı. Hazırlandı ve Sıdıka ile birlikte kahvaltı etti. Gülizar'ın babası konağa göz kulak olacak bir süre de orada kalacaktı. Sarayın gönderdiği at arabalarına eşyaları çoktan yerleştirilmişti Sıdıka ile birlikte seyahat edeceği at arabasına bindiğinde heyecanlıydı. Neler olacağını kestiremiyordu. Dediğini yapmış neredeyse gün boyunca uyumuştu. İlk günü at arabasında geçirmiş ikinci günün akşamı bir kervansarayda kısa bir süre dinlenmişlerdi. Ertesi gün tekrar yola koyulmuş ve sabahına saraya varmışlardı. Tanıdık hava ile karşılaşmak iyi gelmişse de Şehzade Turgut'u görecek olmanın verdiği heyecanın yanı sıra onun hakkında düş kırıklıklarını da yanında getirmişti. Üstelik kötü bir durumun içinde bulunmak ya da Rahma denen kadınla karşılaşmak dahi istemiyordu. Sarayın önde gelen çalışanları tarafından karşılanmış misafirlerin kaldığı küçük saraya buyur edilmişlerdi. Zerrin ve ayakçısı için tahsis edilen daire tıpkı eskisi gibi iç avluya bakıyordu. Balkonun mermer tırabzanlarına birkaç adım kala durup uzaktan bakmıştı bahçeye. Ay ışığının yansımasını defalarca izlediği havuzu görmüş aklına gelen satırlar gözlerinin yaşarmasına neden olmuştu. Dairesinde dinlenmeye başladı. Ertesi gün Valide Begüm Sultan'ın yanındaki hatunlardan birisi geldi ve öğlen yemeğinden sonra sıcak şerbet içmeye davetli olduğunu söyledi. Nazik daveti severek kabul etti ve Valide Begüm için hazırladığı hediyeleri vermek için iyi bir fırsat olduğunu düşündü. O sırada Sıdıka, hizmet ettiği hatun için getirdiği kıyafetleri hazırlamakla meşguldü ve eli ayağına dolaşmıştı çoktan. Akşam yemeğini hızlıca yemiş ve kendini Sıdıka'nın maharetli ellerine bırakmıştı. Tenine sürdüğü kokulu yağ geçtiği yerde hoş bir zerre bırakıyordu sanki. Tüy desenli işlemeleri olan siyah bir elbisenin üzerine kırmızı ayrıntılı siyah bir kaftan giyinmişti. Sıdıka saçlarını örmüş başının arkasına bir taç gibi sarmıştı. Siyahtan daha hafif bir rengi olan tül saçlarından omuzlarına oradan da kollarına dökülüyordu. Yanaklarına sürdüğü gül esanslı allık siyah kıyafetin içinde daha da beyaz duran tenine renk katmıştı hem kemerindeki detaylarla da uyumluydu. Gözlerinin üstüne çektiği sürme ise bakışlarını daha keskin kılmıştı. Son olarak kulağına inci küpe takmış ve yine ufak incilerle süslediği sade başlığını da kafasına yerleştirmişti. Öğleden sonra görmeyi hasretle beklediği Afife nihayet ortaya çıkmıştı da hasret gidermişlerdi dediğine göre Valide Begüm'ün bizzat talimatıyla artık Zerrin'den o sorumluydu. Koridorlardan geçerken Afife'nin anlattığına göre bazı beylerin kızları çoktan gelmişti. Büyük daireden içeri girdiğinde 3 hatun gördü kendisi gibi. Üçü de genç, güzel kızlardı ve içlerinden bir tanesi hariç diğerlerinin bakışları pek de hayra alamet değildi. Zerrin henüz gösterilen yere oturamadan Valide Begüm Sultan içeri girdi ve Zerrin diğer kızlarla birlikte Sultan'ı selamladı. Kadının güzel yüzü yine gülüyordu ve belli etmese de Zerrin'i gözleriyle süzdü. Aralarında en parlağıydı ve zarif hâli onu diğerlerinden ayırıyordu. Hatun kendileri için ayrılan minderlere oturduklarında hizmetli hatunlar içecekler ve yiyecek ikramlarıyla tepsileri donatmaya başlamışlardı. Valide Begüm Sultan ilk önce Ayşe Hatun ile konuşmaya başlamış; ona son görüşmelerinden bu yana neler yaptığını sormuştu. Zerrin'in konuşmalardan anladığına göre Ayşe Hatun'un ağabeyleri ve babası kumaş işiyle uğraşıyor uzak diyarlardan kumaş getiriyorlardı dediğine göre babası Bey olduğundan eskisi kadar kumaş işiyle ilgilenmiyordu. Ayşe ise bu kumaşın dikim ve işleme kısmındaydı kendi çapında işler yapıyordu. Muhabbet devam ederken sıra siyah saçları sıkıca örülmüş hatuna geldi. Valide Begüm, kadına Rahma diye seslendiğinde Zerrin belli belirsiz gülümsedi kimsenin fark etmediğini sanıyordu fakat Ayşe Hatun yakalamıştı. Rahma dik oturuyor ve güçlü bakıyordu. Babası ile sık sık saraya geldiğinden ve uğraştığı şifalı otlardan bahsetmiş Valide Begüm'ün onaylar sözleriyle de mutlu olmuştu. Sıra Zerrin'e geldiğinde ise ortam bir anda sessizleşmişti. Bu hatunların dertleri neydi anlamıyordu ama gergin havayı hissedebiliyordu. "Babam ve ağabeyim gibi ben de sarraflık ve kuyumculukla uğraşıyorum. Yanı sıra ağabeyimle birlikte at biniyor konağımızın yakınlarında geziniyoruz". Ayşe Hatun şaşkın şaşkın baktı Zerrin'in yüzüne "Zerrin Hatun yoksa kemerinin üzerindeki işlemeleri de mi sen yaptın? Çok güzeller!". Zerrin sessizce "evet" diye mırıldandı, utanmıştı.  Valide Begüm uzanıp başlığının üzerindeki zinciri incelemeye başlayınca kadın yorulmasın diye başlığını çıkarıp uzattı. Hatunlar arasında böyle popülerleşmeye başlarken işlemeciliğinin ve işinin duyulmasını sağladığının henüz farkında değildi. O akşam Rahma ile hiç konuşmadı ikisi de konuşmak için bir hamle yapmamıştı. Zerrin'in bir planı yoktu ama Rahma gözleri ile görmek istiyordu zira Zerrin'den beklediği tepkiyi alamadığı için duyduklarından şüphe etmeye başlamıştı. Eğlence müziklerle devam ederken bir ara Rahma, Zerrin'in yanına oturdu. "Yüzün de pek narinmiş hatun. Kuyumculuk yaptığını söyledin ama pek bir nahifsin". Zerrin, kadının bu haline gülümseyerek cevap verdi o sırada Ayşe Hatun yanlarına oturmuştu "Kuyumculuk için önce göz gerekir Rahma Hatun. Gözün görüp aklında kurduktan sonra kalbinle halledebiliyorsan işlemesi kolaydır". Kalpte kaybedeceğini ima etmiş kendine engel olamamıştı saraya gelirken rekabet ya da başka bir şey düşünmese de kadının hâli tavrı onu buna mecbur bırakmıştı. Zerrin, cevap alamayacağını düşündüğü sırada Ayşe'ye döndü o sırada elinde tuttuğu sıcak şerbet fincanı bir anda iç koluna doğru düştü. Kolu itilmiş fincanı tutamamıştı. Neyse ki üzerindeki kıyafet kalındı ve hızlı davranıp elbisenin kollarını hafifçe yukarı sıyırmıştı, fincanın içinde de pek şerbet yoktu zaten ama yine de sıcaktı. Kadının kimseden çekinmeden yaptığı bu hamleye şaşırmış ne yapacağını bilememişti kendine doğru telaşla koşan Sıdıka'yı gördüğünde eliyle olduğu yerde durmasını işaret etti. Sıdıka salonun ortasında durunca Valide  Begüm Sultan dönüp onlara baktı henüz ne olduğunu anlayamamıştı. Rahma yüzündeki sinsi gülümseme ile özür dilemiş çıkardığı mendille yalandan silmeye çalışıyordu o sırada Zerrin, kadının elini hafifçe itti "yapmayın Rahma Hatun bu kumaş sıradan bir mendille silinmez. Sıdıka buraya gel!" dedi. Sıdıka kuşağından çıkardığı ipek mendili ıslatıp sildi "Hanımım kolunuz yandı mı?" Zerrin önemli bir şey olmadığını söyleyerek onu yerine gönderdi, geldiklerinden beri kapının yanında bekliyordu bir tek Zerrin'in ayakçısı vardı. Valide Begüm tahmin ettiği durum yaşandığından merakla izlemiş her hangi bir müdahalede bulunmamıştı Zerrin'de bir sıkıntı yoktu ama Rahma'nın yüzü asılmış hayli düşünceli görünüyordu. Yaklaşık bir saat sonra izin isteyip ayrılmadan önce Sıdıka'ya Valide Begüm için önceden hazırladıkları hediyeyi getirmesini işaret etti. Hatun yanına gelip küçük bir ipek kese uzattı. Valide Begüm'e hediyesini takdim ettiklerinde kadının orada hediyeyi açmasını beklemiyordu. Valide Begüm sabırsız davranıp hediyeyi keseden çıkardığında gerçekten etkilenmişti.  Altın ince bir halka, kağıt kadar iki altın yaprakla süslenmiş; yaprakların üzerine ise kırmızı yakutlar bezenmişti. Aldığı hediyenin değerinin yanı sıra üstün el işlemeciliği onu büyülemişti. Teşekkür edip çok beğendiğini söyledi ve Zerrin ile ayaküstü konuşmuşlar daha sonra genç kız Sıdıka ile birlikte salondan ayrılmıştı. Koridorlardan geçip giderken Afife koşar adımlarla yetişti arkalarından. Nefes nefese kalmıştı "Zerrin Hatun birisi duyacak diye sana seslenemedim. Şehzade Turgut büyük sarayın bahçesinde bekliyor seni". Bu sefer kendi de hislerini kabul etmişti zira kalbi dört nala koşuyordu fakat daveti kabul etmeyecekti inat etmişti "bu saatte bir gören olursa yanlış anlaşılır Afife. Şehzade'ye söyle daha münasip bir zamanda ziyaret edebilirim kendisini".  Afife hayal kırıklığına uğramıştı ve tüm oyunculuğu ile birden dizlerinin üzerine atıverdi kendini "Zerrin Hatun yapma kurbanın olayım. Eğer seni oraya getirmezsem Şehzade beni kapının önüne koyacak. Sen gittiğinden beri ne yaşadığımı bilmiyorsun lütfen gel". Zerrin başta inanmasa da Afife'nin iyi oyunculuğu telaşlanmasına neden olmuştu "ne oldu? sana ne yaptılar?" diye sorsa da sadece "anlatamam" cevabını almıştı. Nihayet pes etti ve Afife önde Zerrin ve Sıdıka arkada gittiler bahçeye. Kimse yoktu, gözleriyle etrafı talan ederken gül fidanlarını inceleyen Şehzade'yi gördü. Afife hızlı adımlarla adamın yanına gitti "Şehzade'm dediğinizi yaptım". Zerrin'i orada bırakmadan önce Sıdıka'yı da kolundan tuttuğu gibi yanında götürdü. Şehzade ve Zerrin'e arkalarını dönmüşler aralarında en az 20 adım mesafe bırakmışlardı. Zerrin ağzını dahi açmadan gözlerini yerden kaldırmadı utanacak bir şey yapmamıştı ama başını da kaldıramıyor göz göze gelirlerse ne duyarsa duysun körü körüne inanacağını biliyordu. Şehzade Turgut uzanıp kızın çenesine dokundu parmak uçlarıyla, göz göze geldiklerine Zerrin'in kaşlarını çattığını gördü; gözlerini kaçırıyordu genç kadın. Şehzade Turgut gülümsemesine engel olamadı "Neler olduğunu biliyorum Zerrin Hatun, mektuplardan haberim var lakin bil ki ben de sonradan öğrendim. Benimle bir alakası yok, benim gözüm senden başkasını görmez". Zerrin yüzünü adamın parmaklarından çekti "Hatun öyle demiyor Şehzade'm. Ben kendimden geçtim gözlerimle okuduğum mektupta aileme hatta ölmüş anneme edilen hakaretleri bir görseniz bana hak verirsiniz. Hem hatun haklı belki de ben size yakışmam". Şehzade Turgut duyduklarından sonra belli etmese de sinirlenmişti, tekrar uzandı kızın yüzüne bu sefer gözleri gözlerine değmişti orada kopan fırtınaları gördüğünde dayanamayıp öptü yanaklarından. Bu hareketine Zerrin taş kesilmiş ne yapacağını bilememişti hatta Şehzade Turgut onu kollarıyla sarıp bağrına bastığında bile hareketsiz kalmış en azından utançtan kızaran yanaklarının belli olmadığını düşünmüştü. 

Diğer hikayemi de okursanız çok mutlu olurum. Yorum yapan ve oy veren eller dert görmesin:) Tüm okuyucularımdan beklettiğim için özür diliyorum ve hepinizi çok seviyorum...

ZERRİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin