"Güneş hâlâ buralarda ve hava ılık. Çoğu zaman üşümüyorum bile. Okuduğum satırlardan sonra üşüyeceğimi de düşünmüyorum zira yazdıklarınız kalbimi ziyadesiyle ısıttı. Bazı geceler ben de uyuyamıyorum. Dairemde hemen penceremin önünde bir sedir var; geceyi izliyorum uzun uzun hatta bazen güneşin doğuşuna bile şahit oluyorum öyle ki bu sırada düşünmeye de bol fırsatım oluyor. Sarayda geçirdiğim günler, orada edindiğim arkadaşım ve en mühimi de siz aklımdan çıkmıyor tebessüm etmeme neden oluyorsunuz. Mektubunuz beni ziyadesiyle mutlu etti; hatırlayanın ve unutmayacak olanın yalnız ben olmadığımı bilmek günlerimin daha güzel geçmesini sağlayacak gibi görünüyor. Sıhhat ve selametle kalın. Mektubunuzu bekliyor olacağım". Okuduğu satırların ardından gülümsemiş ve tam da Zerrin'den beklenen bir cevap aldığını düşünmüştü; nazik, samimi ve bir o kadar mesafeli. Bir dahaki mektubunu daha uzun tutmaya karar verirken gün içinde neler yaptığından bahsetmeyi de düşündü. Aslında başından beri Zerrin'in neler yaptığından haberi vardı zira onu izlemesi hatta sakıncalı bir durumda müdahil olması için gönderdiği Talas haftada bir haber gönderiyor her şeyin yolunda olduğunu Zerrin'in gün içinde genellikle evde olup bazı günler nehir kenarına gittiğinden bahsediyordu. Turgut, Zerrin gittikten sonra kılıç talimleri ve at binmekle vakit geçirmişti. Gün aşırı babası ile birliğe ve yaklaşmakta olan savaşa dair fikir alışverişinde bulunuyor yanı sıra lalası ile de okuduğu kitaplar üzerine konuşuyor ve çeviri kitaplar için özel isteklerde bulunuyordu. Şehzade Turgut'un düzgün düşünmek için at üstünde çıktığı yolculuklar Zerrin'den aldığı mektuptan sonra azalmıştı. Artık sarayda daha çok vakit geçiriyordu. Yakında Melik olarak gideceği topraklar için hazırlanıyordu; savaştan babası ile zaferle çıktığı sürece her şeyi yoluna koyabilirdi aslında bu konuda belki de en çok endişelenen Valide Begüm'dü. Eşini ve oğlunu kaybetmekten korktuğu gibi oğlu Şehzade Turgut'un mürüvvetini düşünüyor ona uygun bir Hatun seçmeye çalışıyordu. Bey kızlarının çoğunu biliyor ve tanıyordu zira bazen düzenlediği eğlencelerde onlardan hediyeler alıyor muhabbet etme fırsatı da buluyordu hatta içlerinden Issı Bey'in kızı Rahma çocukluğunda da saraya çokça gelmişti ki bunda Bey'in Sultan Alpay ile olan dostluğunun etkisi büyüktü. Rahma'nın Şehzade Turgut'a olan ilgisi fark ediliyordu lakin Valide Begüm, oğlunda böyle bir ilgiyi görememişti. Şehzadesinin aklındaki hatunun kim olduğunu tahmin etse de bir şey yapmadı. Sadece izlemekle yetinip ne kadar ileri gidebileceklerini görmek istiyordu. Haftalar sonra Şehzade Turgut bir mektup yazmıştı Zerrin için. Aslında gününden bahsedip onunla havadan sudan konuşur gibi yazmak istese de söz konusu Zerrin olunca bir hülyadaymış gibi saflaşıyordu yüreği. "Yazmaya nereden başlayacağımı bilemiyorum. Bu yüzden olsa gerek yaptığım her işte attığım her adımda aklımın bir köşesindesin Zerrin Hatun. Beni hayli düşündürüyorsun. Karşılaşmamızın ve tanışıklığımızın Tanrı'nın bir lütfu olduğuna inanıyor bir nedenden ve olması gerektiğinden karşılaştığımızı düşünüyorum zira aksi durumda aylar önce ormanda gökten inmiş bir ferişte ile karşılaştığımı düşünebilirim. Sarayın iç bahçesine bakan balkonda oturuyorum geceleri. Aynı mehtaba bakmak ve gözlerimizin aynı gökyüzünde buluştuğunu bilmek beni mesut ediyor. Tekrar karşılaşacağımız günü bekliyorum.". Turgut ertesi sabah erkenden kalkıp kahvaltı ettikten sonra lalası ile muhabbet etti ve babası ile yaklaşan savaş hakkında konuştu. Harita hazırdı ve nasıl ilerleyeceklerine karar vermiş sayılırlardı. Zırhını güçlendirip kılıcını keskinleştirmenin zamanı gelmişti. Öğlenden sonra nihayet işleri bitmişti Leon'u yanına çağırtıp teftiş için ne zaman yola çıkacağını sordu hemen ertesi sabah cevabını alınca mektubu verdi. Üzerine konuşmadılar lakin Turgut'un fark ettiği fakat anlam veremediği başka bir şey vardı. Elini Leon'un omzuna koyup konuştu; arkadaşıyla dertleşmeyi planlıyordu "Leon senin bir derdin var gibi anlat bakalım". Leon bomboş baktı ne cevap vereceğini bilmese de bir yanı öfkeyle doluydu. Yüreğindekileri söylememiş soğuk havanın tesirinden olsa gerek pek yorgunum demekle geçiştirmişti. Şehzade Turgut üstelememişti hakikaten hava soğumuştu inandı arkadaşına. Leon yola çıkıp Şehzade Turgut hülyalı düşlerine geri dönerken Zerrin'in yaşadığı konakta zaman güzel geçiyordu. Gülizar'ı birkaç kez evinde ziyaret etmişti. Öğlene doğru uğrayıp bazen akşam yemeğine kalıyor bazense Yusuf onu akşam yemeğinden önce almaya geliyor birlikte eve dönüyorlardı. Güzel geçen zaman bir gün Zerrin hep yaptığı gibi nehir kenarından dönerken bölündü. Her zaman güvenle geçtiği sokakta karşısına çıkan bir adam yabancı olduğunu bağıran Türkçesi ile bir yeri sorduğunda Zerrin sadece "bilmiyorum" diyerek onu geçiştirdi ve atını hızlanması için uyardı. Hayvan hızlansa da karşısındaki adam daha hızlı davranmış kendi atıyla yolu kapatıp adını sormuştu. Masmavi ve şimşekler çakan gözlere sahip olan bu adam vazgeçmeye pek niyetli değildi zira Zerrin "seni ilgilendirmez" deyip başka bir yoldan gitmek istediğinde yine tam karşısında durmak için yeltenmiş hemen sağından dört nala gelen Talas'ın müdahalesi ile tanımadığı fakat tehlikeli olduğundan emin olduğu adam geri çekilmek zorunda kalmıştı. Talas atının üzerinde tüm heybeti ile adama tepeden bakmıştı. Üzerindeki kıyafetler seçkin bir genç olduğunu haykırıyor büyük kılıcı ise her an müdahale edebileceğinin mesajını veriyordu. Uzanıp elinin ucuyla mesafeli davranmaya çabalayarak Zerrin'in üzerindeki sıyrılan pelerini omuzlarına kadar örttü ve o sırada kimseye fark ettirmeden bir mektup tutuşturdu eline. Esasında Leon, Zerrin'i görmekten çekindiği için teftiş işlerinin uzadığını ve başka bir şehre daha gideceğini söyleyerek mektubu Zerrin'e teslim etmesi için Talas'a vermişti. Talas mektubu küçük Ayşe ile gönderip görünmemeyi düşünmüş olsa da son dakika müdahale etmesi gerekmişti. Zerrin'e "evine git" dedikten sonra yabancı adamla pek de yüksek olmayan bir ses tonuyla konuşmuş adam gittiğinde ise uzak bir mesafeden Zerrin'i takip etmiş ve her zamanki köşesine çekilmişti. Zerrin ne yaşadığını anlamaya çalışırken eve girer girmez odasına kilitlemişti kendini. Yatağına uzanmış olanları anlamaya çalışmıştı ona yardım eden adam kimdi bilmiyordu ama içinden bir ses Şehzade Turgut ile alakası olduğunu söylüyordu. Düşüncelerinin içinden çıkamayınca mektubu okumaya karar vermişti. Mektubu veren Leon olmadığından neyle karşılaşacağını tahmin edemese de yazanın Şehzade Turgut olduğunu anlayınca rahat bir nefes almıştı. Şehzade Turgut'un güçlü bir kalemi olduğu aşikardı kullandığı kelimelerin yanı sıra Zerrin'in ta yüreğine ilişen hisler yaşadığı zaman karmaşasını bile unutmasını sağlıyordu. Karşılaşmaları veya yaşanılanlar Tanrı'nın lütfu muydu bilmiyordu ama yine de şimdilik hiçbir şeyden pişman değildi. Akşam yemeğine dek defalarca okumuştu mektubu öyle ki neredeyse her satırı ezberlemişti. Zihninde dönüp duran cümleler bazen sırıtmasına neden oluyor kimseye bir şey belli etmemek için çabalıyordu. Gece vakti olup da herkes odasına çekilsin diye beklemiş nihayet evin içinde ses kalmayınca odasında masasının üzerindeki mumun aydınlığı ile bir şeyler karalamaya çabalamıştı. "Hoş sözlerinizin beni ne kadar mutlu ettiğini tahmin edemezsiniz. Lakin her şey bir tarafa o gün ormanda bana yardım ettiğiniz için size minnettarım. Tanrı beni sizinle ödüllendirmiş olmalı. Bahsettiğiniz gibi aynı mehtaba bakmak aynı gökyüzünü izliyor olmak beni fevkalade mutlu etse de bazen aklım bana oyun oynuyor. Sarayın bahçesinde atımı kaşağıladığımız gün aklıma geliyor hatta bazen sesinizi duyar gibi oluyorum. Özlemim bana bunu yapıyor olsa gerek. Sizi görmeyi ve duymayı sabırsızlıkla bekliyorum. Aklımın yanı sıra sizi düşündüğümde kalbim de söz dinlemeyip hızla atıyor." Mektubu öylece kestiğini biliyordu fakat bunu yaptığı için pişman değildi sadece yazdığı cümlelerin fazlasıyla cüretkar olduğunun farkındaydı ve nasıl sonlandıracağını bilememişti. Sonraki birkaç gün boyunca mektubu iletmesi için Leon'u beklese de gelen giden olmamıştı. Ahırda bol bol vakit geçiriyor artık evin arka bahçesinde at koşturuyordu. Günler sonra bir akşam üzeri Leon geldi. Zerrin'in yüzüne doğru düzgün bakmadığı gibi tek kelime de etmemişti. Mektubu aldığı gibi atıyla uzaklaşmıştı. Zerrin, adamın bu haline anlam veremese de üzerinde durmadı. Bir sorunu olduğunu düşünse de üzerine alınmamıştı. Mektubu verdiğinin ertesi günü evin içinde tuhaf bir hava vardı. Çalıştığı odadan çıkmayan babası evin önündeki sedirlerde oturmuştu gün boyu gelen birkaç misafirle orada muhabbet etmiş yemek yemişti. Zerrin birkaç kez merakına engel olamamış balkonda sessizce ne konuştuklarını dinlemişti yukarıda olduğu için gözükmüyordu ve bundan cesaret alarak tanıdık bir ses duyduğunda tırabzanlara kadar yaklaşmış ve fark ettirmeden aşağı bakmıştı. Günler önce yolunu kesen adam olduğunu fark ettiğinde bir tuhaf olmuştu bir de aksi gibi adam hafifçe arkasına dönerek yukarı baktığında göz göze gelmişlerdi. Bunun üzerine Zerrin yaramaz çocuklar gibi birkaç adım geri atmış görüş alanından çıkmıştı yine de hâlâ konuşulanları duyuyordu. Yanındaki yaşlı adam "Alexis neye bakıyorsun?" diye sorduğunda tepelerinde uçan bir kuş olduğunu söylemişti. Zerrin odasına kapanırken o adamın neden evlerinde olduğunu düşünüp durmuş hatta yoluna çıktığı için babasına şikayet edilmiş olabileceği ihtimali bile kafasını kurcalamıştı hem kuş da ne demekti? Misafirleri gittiklerinde ağabeyinin odasına gidip gelenlerin kim olduğunu sordu. Aklını kurcalayanların aksine işittikleri bambaşkaydı. Yusuf'un söylediğine göre babası bir süre işe ne oğlunu ne de kızını dahil etmek istemiyordu yaşanan ayrılık onu fazlasıyla üzmüş ve tedbirli olmaya itmişti bu nedenle güvendiği ve daha önce değerli taşlar alıp sattığı; alışverişte bulunduğu Sarraf Pavel ve oğlu Alexis teslim etmeleri gereken taşlar ve bu taşlarla bezenmiş eşyalar için aracı olacaklardı. Bu yüzden misafir olmuş yanı sıra işin maddi boyutunu da konuşmuşlardı. Tüm bunların yanı sıra asıl canını sıkan ağabeyi Yusuf'un vaziyeti olmuştu zira babaları Mehmet Efendi oğluna eskisi gibi davranmıyor güvenmiyordu. Zerrin, ağabeyine her ne kadar "seni düşünüyor zarar görmeni ya da başına bir şey gelmesini istemiyor" dese de Yusuf ikna olmadı babası ile aralarında koca bir duvar vardı artık. Ertesi gün ağabeyi ile vakit geçirmeye niyetli olsa da Gülizar gelince bundan vazgeçti; Gülizar, Yusuf'tan hoşlanıyordu kendisi de aslında bunun farkındaydı buna rağmen fazlasıyla utangaçtı. Zerrin'in ise boş durmaya niyeti yoktu ağabeyine ısrarlarının sonucu olarak genç adam yanına iki kızı da alıp çarşıya indi. Zerrin ve Gülizar tezgahlarda bir şeylere bakıp vakit geçirirken Yusuf bir adım uzakta duruyor aklınca onları rahatsız etmiyordu. Dönüş yolunda ise araya mesafe koymaya gerek duymamış konuşarak Gülizar'ın evine yürümüşlerdi. Önce Gülizar'ı evine bırakacaklar sonra kendi evlerine geçeceklerdi. Gülizar'ın evine birkaç dakikalık mesafe kala Gülizar aniden durmuş bir iki adımda bir duvarın köşesine sinmiş küçücük bir kedi yavrusunu kucağına alıvermişti. Annesiz kaldığı için söylenip güzelliğine methiyeler dizmiş bunun üzerine Yusuf'un "Gülizar Hatun sen çocukken de böyle merhametliydin Zerrin yaramazlıklarıyla ortalığı ayağa kaldırırdı sen ise nerede ufak tefek bir kedi köpek var bulup severdin" demesiyle yanakları kızarmış Zerrin'in dirseği ile dürtüklemesine maruz kalmıştı. Artık aklı bir karış havada gezen tek kişi Zerrin değildi Gülizar da uzun bir süre ona eşlik edecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERRİN
RomanceZerrin, genç kızın ne söylediğini anlıyordu fakat konuşması farklıydı. Sanki ülkenin bir ucundan diğer ucuna seyahat etmişti de aynı dili farklı bir ağızdan duyuyordu "Zerrin Hatun, nasılsın ağrın var mı?" Adını bilmesine şaşırmıştı ve yeni yeni düş...