Her şey olması gerektiği gibiydi işte. Hamamda omuzlarından aşağı dökülen ılık su başka zaman yorgunluğunu alırken o gün daha da perçinliyordu hislerini. Henüz birkaç gündür yanında çalışan Sıdıka'dan çekinse de dayanamayıp bıraktı kendini. Ufak ufak akmaya başlayan gözyaşları iç çekişlere dönüşüp yıkıma ulaştığında sarsılmaya başlamıştı. Sıdıka emri altında çalıştığı genç kadının bir derdi olduğunun farkındaydı elbette, onu birkaç kez bazı mektupları okurken görmüş geldiği gün küçük Ayşe'nin başka bir mektup getirdiğine de bizzat şahit olmuştu. Zerrin Hatun'u o mektup mahvetmişti biliyordu. Fakat geldiği gün Zerrin'e söylediği gibi onun sırdaşı olacak yapması gerekenlerden gocunmayacaktı. Ağlayan hanımına başta nasıl yaklaşacağını bilmese de biraz sessiz ve hareketsiz kalmış ardından yanına ıslak mermere oturmuştu. Zerrin sanki bu anı bekliyormuş gibi dizlerine kapanıp ağlamaya devam ettiğinde kendisi de ağlamaklı olmuştu. Dakikalar sonra Zerrin sakinleştiğinde ılık suyla durulanmasına yardım etmiş ardından kadını giydirmişti. Birlikte Zerrin'in dairesine çıktıklarında küçük Ayşe'yi orada beklerken buldular yine elinde bir mektup vardı. Neredeyse akşam olmak üzereydi ve korktuğu olmuş Zerrin mektubu görmüştü. Küçük kızı yanına çağırıp mektubu aldı ve çekinmeden açıp okudu içinden. Turgut'un mektubundan sonra Rahma'nın gönderdiği ikinci mektuptu bu, üstelik yine hakaretler ve aşağılamalarla doluydu. Ona karşılık vermeyi düşünmüyor da değildi ama haklıydı bir yerde gerçekten haklıydı. Sıdıka'ya mektubu uzatıp sandığa koymasını söyledi aslında yakmalıydı ama tuhaf bir şekilde bunu yapmıyor kendine eziyet etmek istercesine kurtulmuyordu onlardan. Yatağına uzanıp gözlerini kapattığında ağlayacak hali kalmamış ve hamamda yıkanmanın da etkisiyle uykuya dalmıştı. Sıdıka kendi üzerini değiştirdikten sonra üzerinde yattığı sedirde toparlandı ve sakladığı mektubu çıkarıp yarım yamalak okumasıyla anlamaya çalıştı yazılanları, hanımının dediğini yapmamış mektubu sandığa kaldırmamıştı. Kötü okumasına rağmen anladıkları öfkeden kıpkırmızı kesilmesine neden olmuştu. Okuduğu hakaretler sinirlerini bozarken Zerrin'i iyi bir sarsmak buna ağlamak yerine karşılık vermesini söylemek gelmişti içinden. Zerrin'in güya aşağılık ve gayrimüslim annesinin bozuk kanından doğduğu bile yazılmıştı. Kimin yazdığını anlamasa da yazanın bir kadın olduğundan emindi. Mektubu sessiz olmaya çalışarak sandığa kaldırdı. Sabaha kadar dönüp durmuştu yattığı yerde Mehmet Efendi'nin her şeyden habersiz verdiği nasihatlerin doğruluğundan emindi artık, dediği gibi kızı narindi ve ne yapması gerektiğini bilmiyordu onu bir şekilde hayata hazırlamalıydı. Sabaha karşı nihayet uyusa da uyandığında dinçti ve Zerrin'e nasıl ayakta duracağını göstermekte de kararlıydı. Genç kadını kahvaltı ederken izlemiş aldığı ufak lokmaları saymıştı. Düşündüğü olup Zerrin çatalını tepsiye bırakıp kalkamaya yeltendiğinde onu durdurdu "oturun Zerrin Hatun" duyduğuyla şaşırmış ve aralarındaki hiyerarşiye rağmen aldığı emir Zerrin'in aklını karıştırmıştı oturduğu yerde kaşlarını çatıp baktı Sıdıka'nın yüzüne; ağzını açıp bir şeyler söyleyeceği sırada Sıdıka onu tekrar durdurdu "Zerrin Hatun istersen kız bağır çağır bana ama önce bir dinle. Güzelliğinizi heba ettiniz soldunuz yeter artık kendinize yaptığınız eziyet. Güçlü doğdunuz. Babanız, ağabeyiniz, yaşadığınız bu konak iki dudağınız arasından çıkacak lafı bekleyen ayakçılarla çevrili. Buraya gelmeden önce Gülizar Hatun'un babası siz ve babanız Mehmet Efendi hakkında ülkedeki en kuvvetli beylerle yarışacak kudretiniz, malınız mülkünüz olduğunu söylemiş beni de dikkatli olmam için uyarmıştı ama görüyorum ki arkanızdaki tüm bu güce rağmen yıkılmayı seçiyorsunuz. Babanız ve ağabeyiniz sizin için endişeleniyor Zerrin Hatun, en azından onlar için dik durun. Ne ile mücadele ediyorsanız dik durduğunuzu gösterin onlara". Zerrin sırtını yaslayacak bir dağ bulmuşken yıkılmaya karar vermişti, oturduğu sofrada ellerini yüzüne kapatıp içini döktü adeta. Göz yaşları yüzünü ıslatırken Sıdıka'nın sessizce sırtını sıvazlamasına izin verdi. O gün bir şeyler değişmiş Zerrin'in ikinci hayatında ayakları yere artık daha sağlam basmaya başlamıştı. Son kez ağlamıştı o sabah. Öğlene doğru babasının yanında çalıştı hem artık ağabeyi Yusuf da onlara katılmıştı ve işlediği kılıç kabzası hayli gösterişli duruyordu. Küçük hançerleri de zımparaladığını görmüştü Zerrin ve merakla ağabeyinin yanına sokuldu hayli ilgisini çekmişti "bu hançerler kimin?" Yusuf kardeşinin haline gülümserken konuştu, kızın bu halleri hoşuna gidiyor küçük bir çocuk gibi sarılıp onunla oynamak istiyordu "senin olabilir istersen". Zerrin hançerlerden birisini eline alıp incelerken parlak boş tabanında kendi yansımasını görüyordu "nasıl kullanılır bilmiyorum ki hem bunlar çok küçükler benim hançerimi tutması kolay bir şeyler keserken kolay oluyor". Yusuf kardeşinin elindeki hançeri alıp elindeki sivri aletin ucuyla kabzasına kabaca "Zerrin" yazdı "çünkü bunlar bildiğin hançerlerden değil bu hançerler fırlatmak için. Nasıl fırlatılır sana öğreteyim ister misin?" Zerrin hevesle başını salladığında Yusuf arkasına yaslanıp yarın öğlen bahçede başlayalım o zaman" dedi. Zerrin uğraşacak yeni bir şeyler bulmuş olmanın rahatlığıyla sabahı etti artık ne Şehzade Turgut'u ne de Rahma denen o kadını düşünmek gelmiyordu içinden. Ertesi sabah odasında kahvaltı ettikten sonra bazı kakma işleriyle uğraştı ve vakit öğlene yaklaştığında ağabeyinin dediği gibi bahçeye indi. Yusuf orada bekliyordu ve kardeşini gördüğünde gülümsedi. Bir şeyler olduğunun farkındaydı ama ne olduğunu anlamıyordu sadece Zerrin'in toparlandığını görmek yüreğine su serpiyordu. Saatlerce karşıdaki ağaca hançer atmaya çabalamışlardı ilk atışlarına göre hayli iyi de sayılırdı Zerrin. Günlerce süren antrenmanlar haftalara yayılmıştı. Artık çok daha iyiydi her şey. Yorgunluktan bitkin bir şekilde odasına döndüğü bir gece Sıdıka'nın uyuduğundan emin olduğunda döşemeyi kaldırıp en üstte duran kağıdı çıkardı asıl Zerrin'in yazdıklarından birisiydi, hemen yanında duran mumun ışığında yatağının üzerinde okumaya başladı yazanları "Artık rüyalarıma uğramaz oldu, güzel yüzünü göremiyorum haftalardır. Bakışlarını, gülüşünü hatırlamaz oldum. Günlerim sıradan geçiyor Yusuf hâlâ gelmedi babam sessizce bekliyor onun gelişini. Yusuf'un bana bıraktığı ufak hançerlerin işlemeleri bitmek üzere arka bahçedeki yaşlı ağacın gövdesinde yaralanmayan bir yer kalmadı. Bütün öfkemi, pişmanlıklarımı hatta korkularımı bile o zavallıdan çıkarır oldum. Hançerlerim gideceği istikameti şaşmaz oldu sanki gözüm kapalı atsam bile olası düşmanlarımı susturabilirmiş gibi hissediyorum". Yine aynısı olmuş yaşadıkları paralel şeyler Zerrin'i çok korkutsa da şaşkınlıkla bakıyordu kağıda. Bir şeyler tekrar yaşanıyordu ama birebir aynı olmadığı da ortadaydı zira Yusuf evdeydi ve Zerrin de henüz hançerleri işlememişti. Çekildiği olaylar silsilesinin farkında olmadan uyudu o gece. Ertesi sabah konağa gelen yabancılar her şeyin başlangıcı olmuştu. Sıdıka sabahın erken saatinde telaşla uyandırdığında Zerrin telaşla fırlamıştı yatağından babasına ya da ağabeyine bir şey olmasından korkmuştu "Zerrin Hatun içeride iki adam var Mehmet Efendi'ye mektup getirdiler. Sana da getirmişler Yusuf Bey seni çağırmamı söyledi". Aklında onlarca senaryoyla üzerini giyinip salona indi. Giyimlerini gördüğünde saraydan geldiklerini anlamıştı ve tanınıp mektup uzatıldığında tereddüt etmeden aldı. Mektupla ilgilenmiyordu babasının yüzünde gezdirdi gözlerini normal görünüyordu tepkileri. Mektubu getiren görevliler öğlen saatlerinde cevap almak için uğrayacaklarını söyleyip ayrıldılar. Babası çoktan açtığı mektup hakkında konuştu çocuklarına "Sultan Alpay bizi saraya davet ediyor. Melik oğlunun ziyaretinde bir ziyafet verecekmiş benimle de önemli bir husus konuşacakmış". Meraklı bakışlar Zerrin'e döndüğünde genç kadın utana sıkıla açtı mektubu Şehzade Turgut'tan gelmesine ihtimal vermese de heyecanlıydı. İlk satırlar gözüne çarptığında haklı olduğunu anlamış rahat bir nefes almıştı. Mektubu gönderen Begüm Sultan'ın ta kendisiydi. Ziyafetten bahsetmiş ve hatunlar arasında bazı oturmalar olacağından onu da davet etmişti. Babasına aynen olduğu gibi söyleyince adam sadece kafa sallamakla yetinmişse de çok geçmeden sessizliği böldü "Sultan Alpay'ın daveti geri çevrilmez. Üstelik ailecek bir vefa borcumuz varken asla olmaz. Hazırlanmak için bir haftamız var". Genel planları hakkında bir süre konuştuktan sonra Zerrin izin isteyerek dairesine döndü. Sıdıka merak içinde bekliyordu onu "Öyle bakma Sıdıka kötü bir şey yok. Sultan Alpay bizi saraya davet etmiş babam gideceğimizi söyledi ama hazırlık yapılması gerekiyormuş". Sıdıka'nın yüzü bir anlığına düşse de Zerrin'in karşı koyacağı bir fırsat doğduğu için de memnundu. Artık birilerine hadlerini bildirmenin vakti gelmişti de geçiyordu. Hanımı için elinden geleni yapacak güzelliğini ön plana çıkaracak, düşmanlarının canını yakacaktı. Dişlerini sıktı ve yanına alacağı güzel kıyafetlerle takıların planını yapmaya çoktan başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERRİN
Lãng mạnZerrin, genç kızın ne söylediğini anlıyordu fakat konuşması farklıydı. Sanki ülkenin bir ucundan diğer ucuna seyahat etmişti de aynı dili farklı bir ağızdan duyuyordu "Zerrin Hatun, nasılsın ağrın var mı?" Adını bilmesine şaşırmıştı ve yeni yeni düş...