Yavaş yavaş aydınlanan odayı izliyordu yatağının üzerinde. Ayakçıların yürüme seslerini de duyuyordu kapıyı açıp Ayşe'ye bakındı aşağıda onu görünce kahvaltısını erken yapacağını söyledi. Dediğini yaptıktan sonra birkaç saat yeni tasarımının çizimi üzerine çalıştı bir kemer yapmayı planlıyordu lakin babası böylesine fazla miktarda bir altın ya da gümüş kullanmasına izin verir miydi bilmiyordu bunu düşünmeyi bırakıp çizime odaklandı izin vermezse çizim olarak kalırdı en fazla. Kemeri kabaca çizebilmişti ancak o sırada aklına gelen fikirle ayağa kalkıp genelde babası ile birlikte kullandığı çalışmalarını yaptıkları daireye gitti Mehmet Bey çalışmaya başlamıştı bile Zerrin kendi sandığını açıp içinden babasından gizli saklı yaptığı yüzüğü çıkarıp kuşağının arasına sıkıştırdı. Kemer çizimine orada devam etmişti. Kemer bir zemin ve burgudan oluşuyor toka kısmında ise bir lale bulunuyordu. Çizim yaptığı kağıtları da alıp babasının yanına ilerledi hem fikir almayı hem de yapmasına izin verip vermeyeceğini anlamaya çalışacaktı. Mehmet Bey çizimi beğendi ve yapmasına da sıcak yaklaştı lakin uzun süreceği konusunda da uyardı kızını. Aslında uzun sürmesi falan Zerrin'in umurunda değildi çünkü sıkılıyordu bazen Gülizar'ı ziyarete gidiyor bazense o konağa geliyordu ama bu kadardı. Her günü bir öncekinin aynısıydı sadece Şehzade Turgut'tan mektup geldiğinde günü şenleniyor birkaç günü keyifli geçiyor sonra o da kalmıyordu. Vakit öğlene yaklaştığında odasında hazırlandı hem dikkat çekmemeye çalışmış hem de özenli giyinmişti. Saçlarına tutuşturduğu gümüş zincirden sarkan birkaç firuze taşı sarı saçlarını süslemişti. Üzerine giyindiği siyah elbisesine yine aynı renk kuşak takmıştı. Pelerinini de giyindikten sonra konaktan ayrıldı. Karaca ile mevsimin de etkisiyle artık nadir geçtiği sokaklar boştu zira artık gün içinde yağmur yağıyor insanlar pek sokağa çıkmıyordu. Karaca biraz daha hızlandığında gülümsedi rüzgarın yüzüne değmesi hoşuna gitmişti. Nehir kenarına, söğüt ağacına biraz daha yaklaştıkça kalbi ağzında atıyordu. Aylar sora Şehzade Turgut'u görecek olmak onu heyecanlandırmıştı öyle ki ne konuşacaklarını düşünüyor konuşacak bir şey bulamayınca da telaşlanıyordu. Patikanın başına geldiğinde ağacın yanında atının üzerinde nehri izlediğini gördü. Yanına doğru ilerlerken Şehzade ona dönüp baktı bu defa yüzü açıktı. Gülümsediğini gördüğünde aynı şekilde karşılık verdi ve birkaç adımlık mesafe kala atlarından indi ikisi de. "Uzun zaman oldu Zerrin Hatun". Zerrin'in sesi çıkmadı bir an hafifçe öksürdü sanki onu ilk defa görmüş gibiydi, utanıyordu. "Evet Şehzade'm. Sizi sıhhatli gördüğüm için mutluyum". Şehzade Turgut, Zerrin'i süzdü gözleriyle, sol elindeki kesikleri fark ettiğinde uzanıp eline daha da iyi bakmak için kendine yaklaştırdı. Zerrin hem birisi görecek diye korkmuş hem de fazlasıyla utanmıştı ateşe dokunmuş gibi çekti elini "önemli bir şey değil şu sıralar babama kuyumculukta yardım ediyorum kimi zaman ellerimi kesiyorum istemeden lakin önemli değil babam henüz acemi olduğum için olduğunu söylüyor zamanla alışacağım". Turgut dikkat kesildi Zerrin'in böyle bir yönü olduğunu tahmin etmemiş nedense onu işi babasına bırakan evin tek kızı da olduğundan el üstünde tutulan birisi olarak düşünmüştü Turgut bunları düşünürken Zerrin babasından gizleyerek yaptığı yüzüğü kuşağından çıkardı. Görünüşte küçücük bir ipek keseyi tutuyordu ama içinde hem madden hem de manen cevher vardı. İçinden yüzüğü onun için yaptığını söyleyip uzatmak gelse de bir türlü cesaretini toplayamadı çok utanıyordu ve keseyi elinde sıkı sıkı tutarken de Turgut fark etti zaten. "Elindeki ne Zerrin Hatun?" Zerrin sadece baktı adamın yüzüne onu son gördüğünden daha yakışıklıydı sanki, bakışları daha parlaktı mesela boyu mu uzamıştı yoksa giydiği koyu renkli kıyafet mi onu böyle gösteriyordu. Öyle dalmıştı ki Şehzade Turgut parmaklarının arasındaki keseyi aldığında kendine geldi "Benim mi bu?" kısık sesle "evet" diyebildi sadece ve keseyi açıp içindeki yüzüğü çıkarışını izledi. Şehzade, yüzüğü parmaklarına takmayı deniyordu "sen mi yaptın bu yüzüğü Zerrin Hatun?" Zerrin bir aptal gibi hissediyordu çünkü yüzüğü denerken onu izliyordu ve yüzük her küçük gelişinde yerin dibine giriyordu "Şehzade'm yüzüğü ben yaptım ama ölçüsünü hesap edememişim size yenisini yaparım" Turgut'un eline doğru uzandığında adam yüzüğü havaya kaldırıp serçe parmağına taktı "yanlış parmağıma deniyormuşum Zerrin Hatun yüzükte bir kusur yok" bir yandan da yüzüğün ayrıntılarını inceliyordu kenar kısmındaki söğüt desenini görünce gülümsedi ve uzanıp Zerrin'in elini tuttu daha dakikalar önce yakından bakmaya çalıştığı ufak kesikleri öptü bu sefer. Zerrin elini çekmedi ama bir şey de diyemedi utançtan bayılmak üzereydi; birisi görecek diye de ödü kopuyordu yanlış bir şey yaptığından değildi ama bulunduğu çağın anlayışının farkındaydı yanı sıra babası ya da ağabeyinin yanlış bir şey duymasını istemiyordu. Parmaklarının ucuyla hafiften Zerrin'in eline dokunuyorken yüzüğe daha da yakından baktı "Zerrin Hatun bir yere kendi adını yazmalıydın". Genç kadın gülümsedi bunu düşünmüş olması hoşuna gitmişti "Şehzade'm yüzüğe zaten adımı yazdım". Turgut bu sefer yüzüğü parmağından çıkarıp inceledi yine de görememişti. Zerrin parmağını kaldırıp gökyüzünü işaret etti "taşın tabanına bakın zira görebilmeniz için aydınlık gerekir". Turgut denileni yapıp yüzüğü güneşe doğru tuttu çok parlak bir ışık elde edemese de taşın tabanındaki "Zerrin" yazısını görmüştü. Yüzüğü tekrar serçe parmağına taktı gerçekten ona aşıktı yanı sıra hayranlık da besliyordu. Zerrin'in yüzüne düşen saçlarını hafifçe başının arkasına doğru iterken Şehzade Turgut kendi boynundaki atlas şalı çıkarıp Zerrin'in saçlarının üzerinden örttü "bu kumaşı uzak diyarda yaşayan bir Bey'den senin için aldım; işlemeleri senin saçlarını düşünerek yaptırdım". Gerçekten de şalın bir ucunda altınla işlenmiş sırma yer alıyordu. Zerrin hayran hayran baktı kumaşa başlı başına emekti; kumaşın üretimi ve üzerine yapılan işlemeler göz alıcıydı gerçekten. Söğüt ağacının altında oturup bir süre konuştular. Şehzade'nin anlattıkları yüzünü güldürürken uzun bir süre sonra onu dinlemek hatta ara sıra serçe parmağına taktı yüzüğe dokunduğunu görmek Zerrin'i mutlu etmişti. Dakikalar akıp geçerken vakit ilerledi ve ayrılmak üzere atlarına binip patikanın başlangıcına kadar birlikte at sürdüler sonrasında ise Şehzade Turgut, Zerrin'in metrelerce arkasında takip etti onu ta ki Zerrin eve varıp yolları ayrılana dek. Konağa arka kapıdan girmiş atını seyise teslim etmişti. Hızlı adımlarla bahçenin köşesine yürümüş Turgut'un hediye ettiği şalın işlemeli kısımları görünmeyecek şekilde örtünmüştü boynuna; evdekilerin dikkatini çeker de nereden aldığını sorarlarsa başı derde girsin istemiyordu. Şalı boynuna düzgünce taktıktan sonra ön bahçeye yürüdü saraydan konağa geldiği günden beri hiç mutfak kapısından eve girmemişti. Ayakçılara güvenmiyor elinden geldiği kadar onlara da görünmüyor yüz yüze geldiği zaman ise oldukça mesafeli davranıyordu. Düşüncelerle boğuşurken gözleri yerde yürüyordu ve çarptığı bedenin sahibine bakmak üzere kafasını kaldırdı. Alexis şaşkın şaşkın bakıyordu ona; adamın bakışları gülen yüzüne yakışıyordu ve itiraf etmeliydi ki güzel bir yüzü vardı lakin bu onun şımarık bir tip olduğu gerçeğini değiştirmiyordu hem Zerrin bilmese de söz konusu kadınlar olduğunda hayli can sıkan birisiydi "Tepemizde uçan kuş sonunda konmuş anlaşılan böyle karşılaştığımıza göre". Ne dediğini anlamamış boş boş bakmıştı suratına, Alexis'in gülümsemesi yüzüne yayılırken uzanıp boynundaki şala dokundu "Sabah giderken bu şal yoktu omuzlarında Zerrin Hatun". Zerrin, Alexis'in elini sertçe itti "Zırvalamayı da beni gözetlemeyi de kesin! Kıyafetlerim sizi alakadar etmez!" Yanından geçip gitmek üzere kenara çekildiği sırada Alexis kolunu tutmuş bu yüzden durmak zorunda kalmıştı, sesini alçaltıp Zerrin'e doğru eğildi hafifçe "Ağabeyin ya da baban buluştuğun adamdan haberdar değiller anladığım kadarıyla yerinde olsam bu kadar cesur olmazdım Zerrin Hatun. Burası Sayeh senin gibi hatunlar dikkatli olmalılar". Donup kalmış cevap verememişti yakalanmış olduğu için korksa da tehditkar konuşan yabancı onu daha çok korkutmuştu. Kolunu ondan kurtarıp arkasına bile bakmadan içeri girdi. Kalbi dört nala koşuyor geçirdiği güzel güne sevinemiyordu bile. İçeri girip kapısını kilitledi kısacık bir an ne yapacağını düşünmüş boynundaki şalı odasındaki sandığa saklamıştı. Bir süre göz önünde bulunmamaya karar verdi özellikle Alexis'ten uzak duracaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERRİN
RomanceZerrin, genç kızın ne söylediğini anlıyordu fakat konuşması farklıydı. Sanki ülkenin bir ucundan diğer ucuna seyahat etmişti de aynı dili farklı bir ağızdan duyuyordu "Zerrin Hatun, nasılsın ağrın var mı?" Adını bilmesine şaşırmıştı ve yeni yeni düş...