7

244 15 0
                                    

Konağa yaklaştıklarında henüz öğlen bile olmamıştı. Ağabeyi eliyle karşıyı işaret etti "Bak işte evimiz orası". Böylesine büyük bir konakla karşılaşmayı beklemiyordu. Gerçekten maddi sıkıntılar çekmedikleri ortadaydı oysa asıl yaşamının özellikle son 10 yılı maddi açıdan kıt kanaat geçmişti. Ağabeyinin işaret ettiği yere bakarken görünüşünden altmışlarının başında olduğunu tahmin ettiği bir kadın konağın ahşap kapısından çıktı ve doğrudan onlara baktı. Yüzündeki gülümsemeyle anında içeri girdiğinde kardeşlerin babasına haber vereceğini anlamak zor değildi. Atları seyise teslim ettikten sonra Yusuf'u takip etti adeta adımlarını tekrarlıyor yabancı ama saraya göre daha sıcak gelen bu konağı meraklı gözlerle inceliyordu bir yandan. Konağın içine girdiklerinde balkondan iç avluya bakan adamın babası olduğunu anlamakta zorlanmadı. Asıl yaşamındaki babası ile alakası yoktu. Ağabeyi tıpatıp aynıyken babasının farklı bir adam olması kafasını allak bullak etmişti. İçinde bulunduğu zamanı anlamak için düşünüp dursa da karşılaştığı farklılıklar her şeyi daha da karmaşık bir hale getiriyordu. Konağın basamaklarından çıkıp babasının yanına doğru ilerlerken Yusuf, kardeşinin elini tutup "getirdim kızını" der gibi baktı babasının yüzüne; iki adamın arasında esen soğuk rüzgarların sebebi bizzat Zerrin'di. Genç kadın toy bakışlarla etrafını ve babasını incelerken sessizliği bozan Yusuf oldu "Baba, Zerrin bizi pek hatırlamıyor bu konuyu seninle akşamüstü ayrıntılı konuşuruz müsaade edersen dinleneyim". Mehmet Efendi oğluna kısık bir sesle "dinlen" dedi sadece. Kızına ise kederle bakıyordu. Hasret gidermek adına kollarını açtığında ise Zerrin oldu olası geri çeviremediği şefkat ve sevgiye karşılık verirken buldu kendini. Hiç tanımadığı fakat yine de güven veren bu adam büründüğü roldeki yeni vicdan azabının ta kendisiydi zira kızının hasretiyle kederlenen, yıpranan bir adamı kandırıyordu neticede. Tabiri caizse o gün uzun bir süre babasının dizinin dibinde oturmuş adamın merak dolu sorularını yanıtlamıştı. Ural Sarayı ve saray sakinlerinin ne kadar kibar ve merhametli insanlar olduğundan bahsedip durmuştu. Vakit akşam üzerine yaklaşırken babasına tüm yabancılığına rağmen Yusuf'un bir suçu olmadığını söyledi "ağabeyimin bir suçu yok, olmadığına inanıyorum belki hatırlamıyorum ama inanıyorum olan oldu baba kimsenin üzülmesine gerek yok. Buradayım ve ağabeyimin ne kadar yıprandığını kendin de gördün". Mehmet Efendi gözlerini kızının gözlerine dikti ve uzun uzun baktı. Ne düşündüğünü ne hissettiğini anlamaya çalışıyordu. Kızı sapasağlam karşısındaydı fakat farklıydı sanki büyümüş, olgunlaşmıştı. Ellerini tutup kafasını sallamakla yetindi "hadi sen de çekil dairene dinlen yarına kadar; yeniden konuşuruz". Babasının odasından çıkıp koridora adım attığında birkaç metre uzağındaki kadını fark etti. Yirmilerinin sonundaki kadının bakışlarına anlam veremese de üzerinde durmadı "burada çalışıyorsun anlaşılan bana odamı gösterir misin?". Kadın ağzını açıp bir şeyler söyleyecekken durdu kısa bir an sonrasında sesi kısık çıkmıştı "beni takip edin hanımım". Kadının hızlı adımlarını takip ederken baştan aşağı süzdü onu; üzerindeki elbise oldukça sade ve süssüzdü garip bir rahatsız ediciliği olan bu değil kadının hâl ve hareketleriydi. Hızlı adımları ve tez hareketlerinin yanı sıra bakışlarında anlamlandıramadığı bir tavır vardı. Kadın öncekine nazaran daha  yüksek bir sesle konuştu "burası". Normalde yapmayacağını yapmış tuhaf bakışlarından kaçmak istercesine gösterdiği yere hızlıca girmiş kapıyı da kapatmıştı kadının yüzüne. Odasına girdiğinde zihni daha önce odada yaşamış, anılar biriktirmiş gibi ayaklarına emir vermiş ve yatağının üzerine oturuvermişti. Oturduğu yerde odasını inceledi. Yerde ve duvarda hoş bir halı vardı ve yanı sıra yatağı anladığı kadarıyla ahşaptan yapılmıştı. Odanın sonunda birkaç sandık çarptı gözüne merakla ayağa kalkıp sandıklara ilerledi. Sandıkların üzerindeki kakma desenler üzerinde gezdirdi ellerini, özenle yapıldıkları belliydi. İlk sandığın kapağını kaldırdığında elbiseler ile dolu olduklarını gördü ikinci sandık öncekine nazaran biraz daha büyüktü ve birtakım kıyafetler, kışlık kabanlar ve pelerinlerle doluydu. Dakikalarca kendi odasını karıştırmış dakikaların sonunda ise genel olarak kıyafetler ve takılardan başka bir şey bulamamıştı. Güzel kumaşlar giyip değerli takılar taktığından emindi fakat kendine dair başka bir şey bilmiyordu. Kendi bilinmezliğinin yanı sıra aylarını geçirdiği saray aklından çıkmıyor gözü istemsizce Afife'yi arıyordu; güvendiği tek arkadaşını da ardında bırakmış olmak üzüyordu. Tek üzüldüğü de bu değildi zira sarayda bir iki kelime ettiği hatunlarla hatta Valide Begüm Sultan ile bile vedalaşmıştı lakin Şehzade Turgut ile vedalaşmak şöyle dursun son kez yüzüne doğru düzgün bakacak fırsatı bile olmamıştı. Yüreğini yumuşacık yapan gözlerini kaçırmasına neden olan sözler söyledikten sonra en azından vedalaşmak için gelmeliydi. Yatağına uzanıp saçlarını sırtının altında ezilmekten kurtardı ve yastığının üzerine doğru savurdu. Tepeden bakıldığında ipek bir örtü yatağının üzerine serilmiş gibi görünüyordu. Elini alnına koyup "koskoca Şehzade beni ne yapsın" diye mırıldanırken odasının camına çarpan küçücük bir taş olduğu yerde sıçramasına neden oldu. Öfkeyle yerinden kalkıp cama ilerlediğinde genç bir kadının hemen aşağıda ona doğru baktığını gördü. Kadının başındaki siyah örtü yüz hatlarını pek belli etmiyordu ve camına bakan bu tuhaf kadının boyu da kısa sayılmazdı.  Şaşkınlık ve çekinceyle açtı camı bu sırada onun deli olduğunu bile düşünmüştü "Kimsin? Ne istiyorsun?" şaşırma sırası tanımadığı kadındaydı ve yüzündeki hayal kırıklığını görmüştü "Gerçekten hatırlamıyor musun? Zerrin senin bu oyunlarına inanmam ben aşağı gel konuşalım". Sadece baktı ne yapacağını bilmediği gibi birilerinin görüp yanlış anlamasından da ödü kopuyordu zira bulunduğu zamanın toplumunun ahlak anlayışını henüz tam anlamıyla kavrayamamıştı camdan sarkıp birisiyle konuşmak normal miydi bilmiyordu. "Sessiz ol! Kim olduğunu bile bilmiyorum neden aşağı gelecekmişim!". Kadın sabırla kafasını ovuştururken sanki son enerjisiyle konuşuyor gibiydi ve sesi öncekine göre daha az çıkıyordu "Gülizar ben! Senin arkadaşınım hadi gel aşağı da konuşalım". Zerrin de tıpkı Gülizar gibi sabır dileyerek kapattı camı ve dikkat çekmemek için odasından yavaş adımlarla çıktı. Başlıklı pelerinini ya da kafasına örttüğü ipek şalını bile almak aklına gelmemişti. Konağın koridorunda ve avluda kimseyle karşılaşmadığından uyaran birisi de olmamıştı. Konağın etrafında dolanıp odasının bulunduğu cepheye geldiğinde Gülizar tuhaf bir öfkeyle ona bakıyordu "sen gerçekten aklını yitirmişsin! Bu kılıkla mı çıktın dışarı!". Zerrin neden bu denli bir örtüye takıldıklarını anlamasa da Gülizar'ı terslemekten çekinmedi "Sana ne be kadın! Ne diyeceksen de işlerim var!". Gülizar boş gözlerle bakıyordu Zerrin'e; babası aracılığıyla Yusuf'tan geçmişini hatırlamadığını duymuş fakat Zerrin'in şımarık tavırlarından birisi olduğunu düşünmüştü "Zerrin Hatun sen gerçekten hatırlamıyorsun". Genç kadın gözlerini devirmekten alamadı kendini ve "çattık!" diye mırıldanırken sordu "diyeceklerin bu kadarsa gidiyorum babam ya da ağabeyim kızabilir hem madem arkadaşımsın neden içeri gelmedin de camıma taş attın?" Gülizar üzerindeki pelerinin yakasıyla oynuyor utangaçlıktan Zerrin'in yüzüne bile bakamıyordu "Zerrin Hatun eğer benimle alay ediyorsan gerçekten kalbimi kırıyorsun bilesin. Ağabeyini göre göre nasıl evinize gireyim senin sıhhatini bile babama sordurdum". Duyduklarıyla gülmemek için zor tuttu kendini siniri bozulmuştu yine de Gülizar'ı baştan aşağı süzmekten çekinmedi. Güzel bir kadındı neyden çekindiğini ya da neden utandığına anlam veremedi. "Seninle yakın mıydık gerçekten?" Gülizar o utangaç tavrından sıyrılıp hafifçe Zerrin'in omzuna vurdu "tek arkadaşınım ben senin!". Zerrin kendisi hakkında aradığı bilgi kaynağının ayağına geldiğini düşünmüşse de hemen güvenmek gibi bir düşüncesi yoktu "madem tek arkadaşımsın o zaman söyle bakalım bu konaktaki çalışanlar neden bir garip?" Gülizar'ın bakışları kuşkuyla doldu "nasıl garip?". Zerrin omuz silkti "Garip işte. Sanki geri döndüğüm için hiç mutlu değiller bana mesafeli davranıyorlar". Arkadaşının olduğundan başkasına birisine dönüştüğünü düşündü Gülizar karşısındakinin Zerrin olduğundan emin olmak için gözlerini yüzünde gezdirdi. Hayır karşısındaki Zerrin'di ama farklıydı işte bakışları tuhaf bir hüzünle doluydu yıllarını geçirdiği arkadaşına pek benzemiyordu; bunu geçmişini hatırlamayışına yorarken vereceği cevabı düşünmüş ve en azından hatırlayabilmesi için dürüst olmaya karar vermişti "çünkü sen de onlara pek iyi davranmazdın nedenini bilmiyorum; sana birkaç kez sordum bana hak ettiklerini söyledin". Beklemediği bu cevap gerçekten tuhaf hissettirmişti zira birilerine kötü davranabilen bir insan olamamıştı hatta çoğu zaman "hayır" bile demekte fazlasıyla zorlanırdı. Umursamıyormuş gibi görünmeye çalışsa da asıl Zerrin'in bambaşka birisi olduğu düşüncesi suratına tokat gibi çarpmıştı "Yarın beni ziyarete gel Gülizar yani müsaitsen ya da istersen". Varlığından yeni haberdar olduğu arkadaşını öylece ardında bırakıp konağa döndü. Avluda hâlâ kimse yoktu içeri girip konağın geniş holünde ilerlerken de kimseyle karşılaşmadı. Odasına girer girmez yatağına uzandı bacakları tutmuyordu sanki ve içinde bulunduğu zaman dilimi kafayı yedirecekti; her şey bir bilmece gibiydi birini çözmeden diğerine geçemiyordu. Saat akşama yaklaşırken ağabeyinin ziyaretiyle karanlığından sıyrılmıştı. Yusuf çocukluklarından anılar anlatıp kendince Zerrin'e yardımcı olmaya çalışmıştı. Sohbetin durma noktasına geldiği bir anda Zerrin, Gülizar'ı teyit etmek adına ağabeyine sorular sormaya karar verdi "benim arkadaşım yok mu?". Yusuf var anlamında kafasını sallarken "Gülizar" dedi "iyi bir kızdır, ara sıra buraya da gelirdi istersen yarın biraz seninle kalmasını isterim yani gider babasına durumu izah ederim birlikte vakit geçirirsiniz sana da yardımcı olur". Zerrin gülümsemesine engel olamadı utangaç Gülizar ile uğraşmak keyifli olabilirdi bu yüzden sadece "tamam" demekle yetindi. Ağabeyi gittikten sonra boydan geceliğini giyip yatağına uzandı. Üzerindeki geceliğin rahat yapısı gülümsetmişti eliyle güzel kumaşa dokunurken sarayda giydiği gecelikle neredeyse birebir aynı olduğunu düşündü. Odasının köşesindeki masanın üzerinde yanan birkaç mumun ve gözlerinin az ışığa alışmasıyla neredeyse net görebiliyordu etrafını. Yatağında öylece uzanıp gözleriyle etrafı incelerken masanın ayağının altındaki tahta döşemenin hafif kalkık durduğunu fark etti. İlk birkaç saniye eskimiş olduğunu düşünse de konağın hiçbir yerinde ufak bir eskime bile olmadığı aklına geldiğinde hızlıca ayağa kalkıp masayı hafifçe itti. Döşemenin ufak parçasını kaldırmakta zorlanmamıştı bile daha önce defalarca açıldığı belliydi; başta ne olduğunu anlayamamış ufak bir kumaş parçası bulduğunu düşünmüştü lakin kumaşı parmaklarının arasına alıp hissettiğinde bir şeye sarıldığını anlamıştı. Kumaşı masanın üzerine koyup titreyen elleriyle açtığında onlarca kağıt olduğunu gördü. Kağıtta öyle ince ve hoş kaleme alınmış harflerle yazılmış yazılar vardı ki anlamsızca bakakalmıştı. Zerrin'i asıl şok eden ise yazıları okuyabiliyor olduğuydu kelimeler zihninde anlam bulduğunda korkmuştu asıl Zerrin kimliğinden bir şeyler taşıyor olmak tuhaf hissettirmişti. Odadaki bütün sandıkları karıştırdığından emindi lakin herhangi bir kağıda ya da kaleme rastladığı olmamıştı. Yarın ilk iş bir yerden kalem ve kağıt bulmayı aklına not ederken kağıtları okumaya koyuldu. Zerrin hatta bir yerde kendisi, bazı günlerini anlatmıştı. O kadar acı ve vicdan azabıyla dolu yazılardı ki okudukları bazı satırlarda boğazı düğümlenmişti. Anladığına göre annesi Maria Hatun hakkında anlattıkları bir hayalden ötesi değildi Zerrin için. Asla dokunamadığı, kokusunu dahi bilmediği annesinin katili olarak  betimlemişti kendini; babasının soğuk bakışlarının sebebinin de bu olduğunu yazmıştı. Çok sevdiği eşini elinden alıp yaşamında onu cezalandırmıştı nede olsa. Ağabeyini kıskandığını yazmıştı zira Yusuf, annesini görmüş hatta sarılmış, sevgisini tatmıştı. Dakikalarca ağlamıştı annesini anlattığı satırlara, çocukken yalnız kaldığını biliyordu artık; babasıyla aralarında bir duvar olduğundan da haberdardı nihayet başka bir kağıdı okuyacak gücü bulduğunda ise annesinin acısından sıyrılmış gördüğü rüyayı anlatırken bulmuştu kendini. "Yalın ayaklarımda hissettim mermerin soğuğunu, rüzgar saçlarımı savururken gördüğüm güzel sıfatla gülümsedim. Lakin tanımıyorum o adamı oturduğum balkonda ayın suretinin yansıdığı, parıl parıl parlayan havuza bakarken uyandım. Huzurluydum ama bir telaş da kaplamıştı yüreğimi hafiften". Okuduğu satırlar sarayda geçirdiği gecelere götürürken asıl Zerrin'le bir rüyada buluşmuş olmak içinde bulunduğu durumu hepten çıkmaza sokmuş aklı iyice karışmıştı.

Geç bir bölüm olsa da beğeneceğinizi düşünüyorum :) 

ZERRİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin