Yatağında sağına dönüp camdan görünen gökyüzünü izledi, yağmur yağıyor ve cama çarpan her bir damla dairesindeki sessizliği dağıtıyordu. Ayağa kalkıp sedire doğru ilerleyip oturdu eline sabah ulaşan mektubu sıkı sıkı tutuyordu. Titreyen elleriyle mektubu tekrar okudu. "Zerrin Hatun bu mektubu sana seni anlayan birisi olarak yazıyorum adım Rahma. Senin hakkında okur yazar diye duydum babandan iş öğrenmişsin sarraflık edermişsin. Temennim yaptıklarına devam etmen zira senin gibi aileden ve usulden zaif bir hatuna mürüvveti hakkında çoktan karar verilmiş bir şehzadenin etrafında ve zihninde olmak yakışmaz. Boş yere edilen ümit hem zaman kaybettirir hem de seni heba eder yazık olur o narin yüzüne, ellerine". Satırlardaki hakareti ve tehdidi anlamıştı bu hayli öfkelenmesine neden olsa da Rahma denen kadını tanımıyor kimdir nedir bilmiyordu fakat anlamış hissetmişti Şehzade Turgut ile alakalı bir kadındı ve yazdığı satırlarda Zerrin'e hâd bildiriyordu, düşündüğünde onu haksız da bulmadı çoktan yıkılmaya hazırdı. Günlerce okuduğu satırların etkisinden çıkamadı hatta mektubu odasındaki duvara gömülü şömine benzeri ocağa atmaya bile yeltendiyse de bir sefer yine de yapamadı son çare mektubu Şehzade Turgut'un verdiği hediyelerin yanına sakladı. Hediyeleri siyah bir kumaşa sarmış sandığın en dibine koymuştu. Haftalar birbirini kovaladı rüzgarlar esti, yağmurlar yağdı, fırtınalar koptu Zerrin ise sadece oturduğu sedirde izlemekle yetindi her şeyi. Hastalanmasının ilk günlerine göre daha iyiydi. Henüz dışarı çıkmamış babasıyla birlikte çalıştıkları daireye ise hiç uğramamıştı günleri düşünüp durmakla geçiyordu. Mevsim yavaş yavaş kışa yaklaştığından olsa gerek hava hep soğuk seyrediyordu. Evdeki kasvetli ve düşüncelerle boğuştuğu günleri Yusuf sayesinde geride bıraktı. Yine sedirde oturduğu bir gün Yusuf odasına girdi ve "hadi üzerine kalın bir şey giyin de aşağı gel atını hazırladım" dedi. Ağabeyine şaşkın şaşkın baksa da onu kırmayıp dediğini yaptı. Aşağı indiğinde atı gerçekten de hazırdı. Atının üzerine yerleşip ağabeyinin yanında tanıdık sokaklardan geçerken nehrin kenarına gittiklerini anladığında hiç geçmeyen burukluk daha da yayıldı yüreğine ardından gördüğü güzellikler hayranlıkla etrafına baktırdı. Nehir yer yer donmuş söğüt ağacının yapraklarına ise çiğ düşmüştü. Her zaman orada oynayan çocuklar büyük ihtimalle sıcak evlerinde günlerini geçiriyorlardı artık. Yusuf atından inip nehrin kenarına doğru yaklaştı büyük bir taşı yerden aldı ve nehre fırlattı büyük buz kütlelerinden birisi gürültüyle kırılmıştı. Yusuf'un çocukça bulduğu hareketine gülerken o da atından aşağı inip yaptıklarını taklit etti, buza isabet ettirememiş haliyle soğuk suyu etrafa sıçratmıştı. O gün saatlerce nehrin etrafında yürüdüler. Sanki hiçbir şey yaşanmamış Zerrin hiç hastalanmamış gibi havadan sudan konuştular. Bir ara Yusuf çocukluklarından öyle komik şeyler anlattı ki Zerrin kahkahalarla güldü o sırada muziplik yapmaya devam eden Yusuf yavaşça duraksadı kardeşinin gülüşü annesini gözünün önüne getirir gibi olmuştu. Zerrin, abisinin duraksamasına anlam veremedi "bir şey mi oldu?" Yusuf ufacık bir hayır ile cevap verirken ayağa kalkıp kardeşine elini uzattı "artık gidelim babam merak eder". Eve dönüş yolunu sessiz geçirmişlerdi sokaklar hâlâ boştu. Eve döndüklerinde birlikte akşam yemeği yemiş sonra herkes dairesine çekilmişti. Zerrin hamamdan çıkıp üzerini giyinirken Ayşe ocağı yakmış gürül gürül yanan ateş odayı çoktan ısıtmıştı. Sıcağın etkisiyle mayışmış bir şekilde sedirde otururken dakikalar önce giden Ayşe geri gelip Zerrin'e "Mehmet Efendi seni çağırıyor Zerrin Hatun" deyince kalkıp babasının yanına gitti genç kadın. Adam meşalenin ışığında elindeki değerli taşları şekillendirmeye uğraşıyordu. Kızı içeri girince gelmesini işaret etmiş ardından eline taslak çizili olan bir kağıt ve birkaç değerli taş tutuşturmuştu "bu taşları çizdiğim gibi şekillendir". Babasının isteğine şaşırsa da itiraz etmedi. Kendi masasının hemen üzerindeki meşaleyi yakıp işe koyuldu. Gecenin geç saatlerine kadar uğraşsa da ancak birini halledebilmişti. Keskin bir sırt ağrısıyla masadan kalktığında babasının gittiğini görmüş yine düşünmekten fark etmedim diye söylenmişti. Şekillendirilecek taşlarla yeniden başlayan iş gümüş örgülerle, altın kakmalarla, taslak motif çizimlerle devam etmiş bu sırada haftalar geçmişti. Zerrin'in yüreğindeki yangın devam ediyor bazen sabaha karşı mide bulantısıyla ya da çarpıntıyla uyandırıyor olsa da bir şekilde idare ediyor, alışıyordu. Ne kadar geri plana atmaya çalışsa da günün sonunda Şehzade Turgut'u ve gelen mektubu düşünürken buluyordu kendini. Sonbaharın geç yağmurlarının kulağına iliştiği, odasındaki ocağın ateşinin tenini ısıttığı bir gün sedirinde taslak çizimlerle uğraşırken arka bahçenin kapısında yüzü örtülü sadece gözleri görünür bir şekilde bekleyen Leon'u gördü. Göz göze gelmişlerse de ne mektubu alması için dizinin dibinde oturan Ayşe'ye bir şey dedi ne de söyleyeceklerini Şehzade'ye iletmesi için bir hamlede bulunmadı. Okuduğu satırlar haklıydı ne usulü bilirdi ne de gerçekten bir hatun olabilirdi onun yeri babasının konağıydı. Tüm bunlar aklından geçerken Leon yaşananlara anlam veremedi Zerrin'in onu gördüğüne emindi başka zaman olsa bir dakika bile bekletmez küçük kızı elinde bir mektupla gönderirdi, saatlerce orada kafa karışıklığıyla bekledikten sonra saraya dönmek üzere yola koyuldu saraya vardığında ne diyeceğini düşünüp duruyordu. Şehzade Turgut ve Sultan Alpay savaştan zaferle dönmüşlerdi, sarayda bir kutlama havasının yanı sıra yeni toprakların düzeni hakkında birçok çalışma vardı ve en önemlisi Şehzade Turgut bir Melik olarak toprakların başına geçecekti. Tüm bunlar kesinleşmeden önce hiçbir şeyden habersiz genç adam savaş bitiminde yazdığı iki mektubu hasretle Zerrin'e göndermişti. Aracı Leon ise mektupları teslim edememenin verdiği huzursuzlukla dönüyordu saraya sadece Talas'tan olanı biteni az çok anlatan bir mektup almıştı o kadardı. Günler sonra saraya döndüğünde her zaman yaptığının aksine doğrudan Şehzade Turgut'un yanına gitti. Şehzade o sırada Atabey Danışmend Fasıh ile bir husus üzerine konuşuyordu ve Leon izin isteyip içeri girdiğinde Atabey bir şeyler söyledikten sonra çıktı daireden. Genç Şehzade, Leon'a bakarken bir şeylerin ters olduğunu anlamıştı ve bizzat kendi yazdığı mektuplar uzatılınca şaşırdı "Zerrin Hatun'a vermen gerekiyordu Leon bunları". Leon tereddütle konuştu "Şehzade'm dediğiniz gibi yapmaya çalıştım lakin Zerrin Hatun beni görmesine rağmen mektupları alması için o küçük kızı göndermedi kendi de gelmedi, uzun bir süre kapıda bekledim ne bir mektup geldi size getirmem için ne de ben sizinkileri teslim edebildim; sadece Talas'tan malumat getirebildim". Şehzade Turgut kendi mektuplarını aldı allak bullak olmuş bir kırgınlık kaplamıştı ruhunu. Olan biteni anlayabilmeyi umarak Leon çıkar çıkmaz Talas'ın mektubunu okudu; genç adam evin uşaklarından olan Ayşe'den öğrendiğine göre Zerrin'in hastalandığını bu sürecin de hayli ağır geçtiğini yazmıştı keza hekimin eve girip çıktığını kendisi de görmüştü asıl ilginç olan ise Ayşe'ye göre çalıştığı evin hanımının hastalanmasının nedeni aldığı bir mektuptu. Talas mektubu getireni bizzat gördüğünü Doğu beldelerinden Sinan Bey'in kızı Rahma'nın hususi uşağı olduğunu yazmıştı. Şehzade, Rahma ile Zerrin arasında bir bağ kuramadı birbirlerini tanıdıklarını bile düşünmüyordu esasında kendisi de Rahma'yı pek tanımıyordu birkaç kez Begüm Hatun'un yanında görmüştü. Anlayabilmek için annesine gidip sormak aklına gelse de yapmadı olayı kimseye duyurmadan kendi çözmek istiyordu. Zerrin'in bir şekilde üzülmüş olması canını sıkmıştı hatun hastalanacak kadar neye üzülmüştü anlamalıydı bunun üzerine Sencer'i çağırıp Afife Hatun'un yanına gönderdi kimseye görünmeden onu da alıp gelmesini söyledi. Sencer çok kısa bir süre içinde Afife ile birlikte daireye gelmişti. Genç kadın akşamın yaklaştığı bir vakit bizzat Şehzade tarafından çağırıldığı için hayli tedirgindi "bir kusur mu işledim acaba" diye düşünüp duruyordu gelirken Sencer'e de sormuştu ama "bilmiyorum" dışında bir cevap alamamıştı. Daireye girdiklerinde hemen sol taraftaki şaşalı derecede süslü sedirin üzerinde oturuyordu Şehzade, yüzünden hayli gergin olduğu belliydi fakat gözlerinde farklı bir şey vardı. Kuşkunun yanı sıra endişe zihnini ele geçirmişti. "Afife korkma seni seninle alakası olmayan bir mesele için çağırdım" Afife duyduklarından sonra rahat bir nefes alsa da daha bir meraklandı "Sinan Bey'in kızı Rahma'yı tanıyor musun?" Afife hafifçe boğazını temizledi zaman kazanmaya çalışıyordu zira hayal kırıklığına uğramıştı çünkü Şehzade Turgut'un Zerrin yerine Rahma ile ilgilendiğini sanmıştı "Tanıyorum Şehzade'm lakin yakından alakadar olmadım hiç birkaç kez hizmet ettim saraya geldiğinde". Turgut istediği cevabı alabileceği soruyu kafasında kursa da dile getirmekte zorlandı "Zerrin Hatun ile hiç tanıştılar mı peki?" Afife biraz düşündü geçmişi karıştırdı zihninde "hayır Şehzade'm hiç denk gelmediler". İyice kafası karışmıştı bir şeyler eksikti "Bir süredir Zerrin'e mektup gönderiyorum o da bazen bana yazıyor lakin benim haricimde son sefer Rahma da ona mektup göndermiş" Afife şaşırmamıştı çünkü Rahma Hatun diğerlerinin arasında hırsı ile bilinirdi ve sarayda şimdiden kendine bir çevre edinmişti "Şehzade'm, Rahma Hatun sarayda şimdiden bir çevre edindi buradaki birçok uşak ile muhabbet eder özellikle Begüm Hatun'un yanındaki ufak kızlarla arası hayli iyi muhakkak onlardan Zerrin Hatun hakkında bir şeyler duymuş öyle haddini aşmıştır..." taşlar yavaş yavaş yerine oturuyordu ve Afife duraksamış olsa da topladığı cesareti ile konuşmaya devam etti arkadaşı için mücadeleci davranıyordu "kusuruma bakmayın Şehzade'm lakin söylemeden buradan gidemem: Rahma Hatun sizinle hayli alakadar anneniz Begüm Hatun'un yanından ayrılmayışı da bu yüzden. Birkaç hafta önce siz savaştayken Hatun saraydaydı yine annenizin yanındaki ufak kızlarla konuşuyordu kendi kulaklarımla işittim kızlardan birisinin Zerrin Hatun'dan bahsettiğini hiç Zerrin Hatun'un adını zikretmedi ama ahırın önündeki büyük bahçede onu sizinle gördüğünden bahsediyordu". Her şey apaçık ortadaydı, Zerrin'in neden mektubunu almadığını anlamış o sırada Rahma Hatun'a vereceği dersi kafasında kurmaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERRİN
RomanceZerrin, genç kızın ne söylediğini anlıyordu fakat konuşması farklıydı. Sanki ülkenin bir ucundan diğer ucuna seyahat etmişti de aynı dili farklı bir ağızdan duyuyordu "Zerrin Hatun, nasılsın ağrın var mı?" Adını bilmesine şaşırmıştı ve yeni yeni düş...