Gözleri bakır gibi parlayan adam hayli dikkatliydi. Zerrin her "hatırlayamıyorum" dediğinde sabırla başını sallamıştı. Lakin Zerrin belli etmiyor olsa da onun kadar sakin kalamıyordu; ne yapacağını düşünmeden edemiyor ve kafasında kötü senaryolar kurup duruyordu. Kim olduğunu doğru düzgün bilmediği gibi elbette olduğu kişinin bir ailesi vardı, birilerinin kendini aradığını diledi içten içe. Ayrıca her şey başından beri garipti; aynada gördüğü kızın çevresindeki simalardan farklı olduğu ortadaydı yanı sıra günlerce kafesteki bir kuş gibi odanın birisinde Afife'nin gözetiminde kalmıştı şimdiyse adını dahi bilmediği bir adam tarafından sorguya çekiliyordu. Bir tehlike mi yoksa gizemli bir kadın olarak mı görülüyordu anlamamıştı ama bir şeyler düşünmek zorunda olduğundan emindi yani bir şeyler söylemeliydi. Açık alanın etrafında sessizce yol alırken Zerrin önceki gece gördüğü rüyayı anlatmaya karar verdi "bir rüya gördüm dün gece; Yusuf diye sesleniyordum ama yüzünü görmedim". Turgut başta şaşırsa da kızı korkutmak ya da telaşlandırmak gibi bir niyeti yoktu bu yüzden onu rahatsız etmemeye çalışarak konuştu "Yusuf diye bir tanıdığın vardı demek ki; belki bir akraban belki senin için mühim biri" Zerrin tebessüm etti, bir anlığına ağabeyi ile çocukluğunda yaşadıkları gelmişti aklına. Tebessümüne tezat dolan gözleri görüşünü bulanıklaştırırken düğüm düğüm olan boğazı sessinin kısık çıkmasına neden oldu "Ağabeyim. Yusuf benim ağabeyim. Ne zaman Yusuf ismi düşse aklıma ne zaman Yusuf diye fısıldasam iki çocuk beliriyor gözümün önünde sağda solda koşuşturup duruyorlar". Şehzade Turgut'un içinden uzanıp kıza sarılmak kederlenme her şeyin çaresine bakabilirim demek geliyordu lakin pek nadir gördüğü hatta henüz kendine itiraf etmese de aklını başından alan bu hatuna mesafeliydi elbette. Zira hatunu tanımıyordu tanısa bile ona yakın olabilir miydi bilmiyordu. Çoğu zaman olduğu gibi sert duruşunu birazcık bile yumuşatmadan konuştu "Üzülme hatun. Bir şeyler hatırladığında Afife'ye söyle seninle konuşur soruştururum şimdilik bahsettiğin Yusuf hakkında malumat edinmeye çalışacağım sana haber ederim" Zerrin kendini toparlamaya çalışıyordu kafasını salladı tamam anlamında "izninizle biraz istirahat edeceğim" Turgut olur anlamında işaret ettiğinde Zerrin atına hızlanması için hamle yaptı ve uzaklaştı oradan. Seyis atı teslim aldıktan sonra Afife ile geldikleri yoldan döndüler. Sarayın içinde geçtikleri koridorlar nedense artık daha bir aydınlıktı Zerrin'in yüreği ferahlamıştı. Dairesine girince camın hemen bitişiğindeki sedirin üzerine oturdu. Akşam vakti çoktan yaklaşmıştı ve Afife, Zerrin'in yemeğini getirmek için bir süreliğine gitti. O sırada Zerrin düşüncelerle boğuşup duruyordu hem ne demeye o adama Yusuf'tan bahsetmişti işleri iyice karıştırmıştı, belki de onu arayanları hepten kaybedecekti. Fakat düşündüğü gibi olmadı çünkü kendisi hakkında hiçbir bilgiye ulaşamadılar. Geleli neredeyse 1 ay olmuş hem saraya hem de saraydaki insanlara bir hayli alışmıştı. Hatta öyle ki Sultan Alpay'ın huzuruna bile çıkmıştı. Orta yaşlardaki heybetli adam beylere haber gönderdiğinden ailesini bulacağından bahsetmişti fakat ondan da haber gelmedi. Zerrin bazen Afife'yi bir şeyler öğrenmesi için hizmetli hatunların yanına gönderiyorsa da genç kız hep eli boş dönüyordu. Zerrin eskiye nazaran daha sakindi artık olacakları bekliyor anlam veremediği zamanı ise daha az düşünüyordu. Bir cuma sabahı Afife, Zerrin'e ısrarlar sonucu kahvaltıda eşlik ederken o gün büyük bir pazar kurulduğundan pazarda gezgin tacirlerin de mal sattığından bahsedince Zerrin biraz olsun sıkışıp kaldığı yerden uzaklaşmak adına Afife'ye birlikte gidebileceklerini söyleyip onu da götürmesini rica etti. Genç kız buna pek yanaşmasa da sonunda pes etti ve Valide Begüm'den müsaade isteyeceğini eğer onaylarsa onu da götüreceğini söyledi. Kahvaltıdan sonra öğlene kadar balkonda oturdu Zerrin, bahçeyi izledi durdu. Hava ılık olsa da baharın ortalarında olduklarından rüzgar serin esiyordu yine de rüzgarın tenini okşayıp geçmesinden rahatsız olmadı. Oturduğu mermerin üzerine öyle hareketsiz kaldığı oldu ki yakınlarına kuşlar kondu. Çektiği kimsesiz hasret yüreğini hırpalıyor gözlerini dolup taşırıyordu. Daireye Afife'nin girdiğini duyunca ağladığını belli etmemek için telaşla sildi gözlerini ve Afife'nin balkona gelmesini bekledi, kızın yüzü gülüyordu "Hadi yine iyisin Zerrin Hatun. Valide Begüm benimle birlikte pazara gelmene müsaade etti bunu da sana gönderdi gönlünce harcasın dedi." Eline bırakılan kadife keseye anlamsız bakışlar attı ve dayanamayıp açtı keseyi içinde altın ve gümüş sikkeler vardı. Bu cömertlik karşısında tüyleri diken diken olmuştu sanki ateş tutmuş gibi keseyi hızlıca geri verdi Afife'ye "Bunlar epey fazla Afife. Hem ben sadece gezinmek için seninle gelmek istemiştim". Zerrin'in haline gülmeden edemedi Afife keseyi kızın eline tutuşturuverdi yeniden "ben bilmem hatun bunu sana Valide sultan gönderdi hem nasıl geri götüreyim koskoca Sultan'a ayıp olur" Afife'ye her ne kadar diretse de işe yaramadı. Öğlen sonu pazara giderken keseyi giydiği kabanın cebine koydu mecburen. Pazara gitmek için giydiği fazlaca sade bir elbiseydi kafasına sade bir başlık takmıştı Afife'nin yönlendirmesiyle. Başlıktan beline kadar ipek bir şal uzanıyor ensesinden itibaren ördüğü saçlarının pek de kapatmıyordu. Başlığında gözlerinden aşağısını kapatan peçe aynı ipek kumaştan yapılmıştı ve nefes almasını engellemiyordu. Pek de kısa sayılmayacak bir yürüyüşten sonra pazar yerine vardılar lakin Zerrin düşündüğü gibi rahatlayamadı etrafındakiler o kadar eskiydi ki içinden her şeyin bir tiyatro ya da film olmasını diledi. Daldığı tezgahtan Afife'nin seslenmesiyle sıyrıldı. Çağırdığı yere gitti genç kadın yumuşacık kumaşları inceliyor kimi zamanda kumaşları bir kendi üzerine bir Zerrin'e tutup kendince yakışıp yakışmayacağını kontrol ediyordu. O sırada tezgahın sahibi tüccar yeni bir kumaşı incelemeleri için çıkarıp serdi diğer kumaşların üstüne. Siyaha çalan bordo kumaş bambaşka bir dokuya sahipti; yumuşacıktı ve insanda sarınma isteği uyandırıyordu. Kumaş her ne kadar hoşuna gitse de satın almadı zira Valide Begüm'ün gönderdiği sikkeleri harcamaya utanmıştı kadının hoş bir anında keseyi öylece geri vermeyi düşünüyordu. Kumaş tezgahından ayrılıp etrafına bakarak gezinirken Afife yemişlerin satıldığı bir tezgahtan badem satın aldı birazını kendi avcuna alırken birazını da Zerrin'in eline tutuşturdu. İki genç kadın badem yiyerek pazarda gezinirken bir yandan da tezgahlardaki malzemeleri inceliyorlardı. Pazardan ayrılmadan önce demirden ve gümüşten yapılmış basit takıların, incik boncukların satıldığı bir tezgaha uğradılar. Tezgahta ay, güneş ve çeşitli çiçeklerin işlemelerinin olduğu iğneler, küpeler ve broşlar satılıyordu. Zerrin güneş işlemesinin olduğu bir yaka iğnesini beğenmiş eline alıp inceledikten sonra yerine geri koymuştu. O sırada yanına ne ara geldiğini bile fark etmediği bir adam sessizce ürünleri incelemeye başladı tıpkı onun gibi. Kafasını çevirip Zerrin'e baktığında gözlerini kızın yüzünden ayıramadı. Şekilli dudakları, zarif burnu ve bakışları aklını başından almış ancak kim olduğunu bilmediği görece uzun boylu hatunla konuşmak hatta kim olduğunu sormak için ağzını açsa da sesi çıkmamıştı. Hatun bakışlarını ondan kaçırıp peçesini örttüğünde hatta Afife'nin peşine takılıp gittiğinde dahi arkasından bakmış durmuştu. Tüccar "beyim beyim" diye seslendiğinde afallamış bir şekilde adama döndü; daldığı rüyadan uyanmak canını sıksa da ağzını açmadan uzaklaştı oradan Zerrin'in peşinden gitti lakin kadın sanki bir anda ortadan kaybolmuş gibi yok olmuştu. Allak bullak olmuş bir şekilde yanındaki iki askerine çevreyi kolaçan etmelerini söyledi teftişleri bitmişti. Ural sarayı tarafından görevlendirilen Leon, Müslüman bir baba ve gayrimüslim bir annenin çocuğuydu. Babası saray eşrafından olduğu için onun da etkisiyle saraya çalışmaya başlamıştı ve teftiş işlerinde babasına yardımcı oluyor defterdarlık yapıyordu. Asıl ismi Aslan olmasına rağmen annesi ona Leon diye seslenirdi ismi de bu yüzden Leon olarak kalmıştı saraydakiler bile ona bazen Leon diyordu. Tam aksi istikametten saraya dönmek için yöneldiğinde meleğini gördüğü tezgahın önünden yeniden geçiyordu ki adını dahi bilmediği hatunun incelediği iğneyi dayanamayıp satın aldıktan sonra saraya döndü. O sırada Zerrin dairesinde yemek yemekle meşguldü. Başta etrafından korksa da pazarda dolaşmak iyi gelmiş rahatlamıştı keza saray da rahatlatıcıydı esasında. Bazen Afife ile bahçede yürüyor, sarayda çalışan hatunlar ile muhabbet ediyordu. Alışmıştı. Pazardan döndükleri günün akşamı Afife koştur koştur yanına gelip Sultan Alpay'ın onu huzuruna çağırdığını söyledi. Üzerini düzgünce giydirip sık sık yaptığı gibi saygıda kusur etmemesi için tembihledi. Zerrin son zamanlarda çok sık dolaştığı koridorlarda yüreği ağzında yürürken Sultan Alpay'ın huzuruna çıkmadan önce gücünü toplamaya çalışırcasına derin bir nefes aldı. İçeri girdiğinde Sultan'ın yalnız olmadığını bir yanında eşi Valide Begüm diğer yanında ise oğlu Şehzade Turgut'un oturduğunu gördü. Aslında Şehzade Turgut'tan hayli çekiniyordu çünkü atını görmeye gittiğinde Turgut, şehzade olduğundan bahsetmemiş sıradan birisiymiş gibi konuşmuştu onunla ancak dairesine döndüğünde Afife onun kimliğinden bahsedince Şehzade olduğunu öğrenmişti Zerrin. Oturması için müsaade ettiklerinde kalbinin gümbürtüsünü duymadıklarından emin olmak istercesine baktı yüzlerine. Sultan Alpay'ın keyfi yerindeydi Valide Begüm de gayet normal görünüyordu fakat Şehzade Turgut, Zerrin'in yüzüne bakmaktan kaçınıyordu. Valide Begüm eşi Sultan Alpay'ın onayı ve ufak bir hal hatır faslından sonra Zerrin'e müjdeyi verdi "Zerrin Hatun yüreğini ferah tut demiştim ben sana müjdemi isterim aileni bulduk. Oğlum Melik Giray gönderdiği mektupta senden bahsetmiş. Ağabeyin seni arıyormuş Sayeh'ten buraya gelecekmiş seni almak için". Yüreğinden sevinç çığlıkları atarken gözlerini karşısındaki yardımsever insanların üzerinde gezdirdi. Her şeyi anlatan Afife nasıl teşekkür etmesi gerektiğini anlatmamıştı bu yüzden içinden geldiği gibi minnettarlığını belirtti. Karşısındaki insanlar bu yabancı teşekküre şaşırsa da özellikle Valide Begüm kızın içten tavrına aynı şekilde karşılık vermiş elinden tutmuştu destek olurcasına. Zerrin uzun zamandır kaldığı dairesine döndüğünde içindeki mutluluğun yanı sıra korkunun da etkisindeydi zira ailesinin nasıl insanlar olduğunu hatta neye benzediklerini bile bilmiyordu ve bu onu aşırı korkutuyordu. Birkaç dakika sonra peşinden Afife de geldi; kızın heyecanı ve telaşı yüzünden okunuyordu "Zerrin Hatun ne oldu? Sultanımız seni neden çağırmış huzuruna?". Nedense Afife'yi görünce duyguları daha da yoğunlaşmış saraydaki tek sırdaşına sıkı sıkı sarılmış ve sesi çıktığınca konuşmuştu, ağlıyordu. "Ailemi bulmuşlar ağabeyim beni arıyormuş". Afife de arkadaşı gibi ağlasa da çabuk toparlanmış onu sakinleştirmişti "Zerrin Hatun ödüm kopuyor yüreğim bir tuhaf oluyordu senin yalnız olduğunu düşündükçe şükürler olsun kimsesiz değilsin". Afife, Zerrin'in aklında ve yüreğinde kopan fırtınalardan habersiz sarf ettiği sözlerin rahatlatıcı olduğu kadar korkutucu da olduğundan bihaberdi. Valide Begüm'den duydukları Zerrin'de tokat etkisi yaratmıştı. Saraya geldiği ilk günlerden bile daha beter durumdaydı. Alıştığı saray ve insanlardan ayrılacak olmak üzüyordu yanı sıra bilmediği bir zaman çizgisinde bilmediği ailesini görecek olmak telaş yapmasına neden olmuştu. Afife daireden gidince sık sık yaptığı gibi balkona attı kendini. Çoğu zaman oturduğu mermer tırabzan öncesine göre çok daha soğuktu boydan bir elbiseye benzeyen ince geceliğinin kumaşı da soğuğu kesmiyordu lakin kalkmadı oturduğu yerden. Epey üşüse de hareket etmedi artık ağlayamıyordu bile. Sadece seyretti durdu karanlığı. Ay ışığına rağmen bahçedeki süs havuzu bile karanlıktı o gün sanki. Kalbinin gümbürtüsünü boğazında hissettiği sıra yüzüne dökülen saçlarını titreyen elleriyle omzunda toplarken bir anlığına aşağı baktı yüksekti ve garipti Zerrin yüksekten korkmasına rağmen vaktinin çoğunu mermer tırabzanın üzerinde geçiriyordu. Aşağı bir kez daha bakıp içten içe kızdı kendine "bütün bu saçmalığı bitirmeye bile cesaretin yok!". Soğuktan titreyecek duruma geldiğinde içeri girip sıkı sıkı kapattı balkonun kapısını. Yatağına girip yorganı üzerine çekince gözlerini yumdu lakin bedeni hâlâ titriyordu. Yorgunluktan bitap düşünce ancak dalabilmişti. Sabah Afife'nin daireye girmesiyle uyandı genç kız elindeki kahvaltı tepsisini yerdeki sofra kasnağının üzerine bıraktıktan sonra Zerrin'in yanına gelip yatağın kenarına oturdu ufacık hareket etse düşebilirdi "Zerrin Hatun ağabeyinin ve babanın isimlerini hatırlıyor musun?" cevabını bildiği bir soruyu sorduğu gözlerinden belliydi Zerrin hayır anlamında salladı kafasını bunun üzerine Afife heyecanla konuştu "Yusuf. Ağabeyinin adı Yusuf'muş ama babanın adını öğrenemedim; Begüm Sultan'ın yanındaki hatunlardan işittiğime göre baban ve ağabeyin tacirmiş üstelik senin ailen sarraflık yapar kuyumculuklarıyla da tanınırmış". Ne iş yaptıkları umurunda değildi ailesi hakkında duydukları gözlerinin kararmasına neden oldu zira önceki hayatında ağabeyini kaybetmişti ve onunla anlam veremediği bir zamanda karşılaşacak olması dahası bu masal gibi zamanda da ağabeyinin adının Yusuf olduğu gerçeği yüreğini güçlü bir el sıkıyormuş gibi hissettirmişti. Afife gülen yüzüyle bir şey söyledikten sonra gitti ne dediğini duymamıştı bile Zerrin. Kahvaltısını etti yavaş yavaş; lokmalarına düşünceleri eşlik ediyor anlam veremediği cevaplayamadığı her soruyu yutuyordu adeta. Saatler sonra Afife yanında kendi yaşlarında bir kızla gelip kahvaltı tepsisini onunla gönderdi kendisi ise elinde bordo bir kumaş tutuyordu. Tuhaf bir yüz ifadesi takınmıştı utanıyor gibiydi ve yanakları da al aldı. Zerrin kızın haline gülmekten alamadı kendini "Ne oldu sana Afife? Ne bu halin?" Afife hafif bir tebessümle elindeki kumaşı savurdu nazikçe aslında Zerrin'in sandığı gibi kumaş parçası değil aksine çok hoş bir pelerindi. Afife'nin yanına gidip pelerine dokunduğunda pazardaki kaliteli kumaş olduğunu anladı "O gün baktığımız kumaş mı? Çok güzel olmuş". Afife, Zerrin'in arkasına geçip pelerini omuzlarına bıraktı önüne dolanıp boynundaki kuşağı bağladığında birkaç adım geriden baktı düşündüğü gibi olmuş yakışmıştı. Zerrin şaşkın şaşkın bakarken nihayet konuştu "bana mı diktirdin yoksa?". Afife duyduğu sorudan sonra son zamanlarda sık sık yaptığı gibi Zerrin'in omzuna vurdu hafifçe. İlk zamanlara nazaran çok daha samimilerdi "Ben diktirmedim şaşkın sana bir hediye balkondayken üşüme diye" Zerrin'in aklı karışmıştı iyice "Sen benim balkonda üşüdüğümü nereden biliyorsun?". Afife kurnazca kıkırdadı "ben bilmiyordum Şehzade Turgut söyledi, bu pelerini Zerrin Hatun'a ver balkonda üşütmesin dedi".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERRİN
RomanceZerrin, genç kızın ne söylediğini anlıyordu fakat konuşması farklıydı. Sanki ülkenin bir ucundan diğer ucuna seyahat etmişti de aynı dili farklı bir ağızdan duyuyordu "Zerrin Hatun, nasılsın ağrın var mı?" Adını bilmesine şaşırmıştı ve yeni yeni düş...