3. Yeni Hayat

9.7K 443 62
                                    






Hayatınızın rayından çıktığı anı hatırlıyor musunuz?


Her şeyin kötüye gitmeye başladığı, uykularınızın haram olduğu, yediğiniz yiyeceklerin ağzınızda küle döndüğü zamanı?


Saçlarınız dökülmeye başlar, teniniz yağlanır ve kaç yaşında olursanız olun yüzünüz sivilcelenir. Midenizdeki kramplar, bağırsak sorunları, baş ağrıları derken kendinizi bir anda acilde, kolunuza serum yemiş vaziyette bulurdunuz.


"Burada beklemene gerek yok." dedim belki bininci kez. Destek vermesi için serumumu değiştiren hemşireye attım topu. "Burada beklemesine gerek yok, değil mi? Gidebilir, değil mi?"


Kıvırcık saçlı hemşire bir bana bir de havada salladığım elime baktı. Tektaşı görmüş olmalıydı çünkü sırıtarak "Yanınızda kalabilir." dedi. "Sizin için endişelenmiş olmalı, yeni evlilerde hep böyle olur."


Cümlede geçen endişeli kişi, hemşireye dik dik baksa da bir şey demedi. Ah, kahrolası! Neden gitmiyordu ki? Yalnız kalmak istediğimi, kendimle yüzleşmem gerektiğini fark etmesi bu kadar mı zordu? Sinir adam, sinir! Kıvılcım gibi nefesimi tutacağım şimdi!


"Başımda beklemek zorunda değilsin, henüz evlenmedik. Yani evlendiğimiz zaman da beklemek zorunda değilsin, ben sadece-"


Yüzüme inanamaz bir bakış attı. "Bugün evleniyoruz."


Bam.

Bu kadar erken mi?


"Nasıl? Hemen mi?" Uzandığım yerden iğne batmış gibi doğruldum, serum askısı da benimle birlikte geldi. "Sağlık raporlarını hallettin mi? Ne çabuk.."


Demir'in yüzü belirgin bir kuşkuyla kırıştı. "Kararını mı değiştirdin yoksa?"


Karşı atağına göz devirmek istesem de cesaret edemedim. "Hayır, hayır elbette." dedim hızlıca, beni yanlış anlamasını istemiyordum. "Şaşırdım sadece."


Koyu renkli gözleri bir süre yüzümde oyalanıp geriye çekildi. Hemşire, serum bittikten sonra çıkabileceğimizi söylerken bize çifte kumrular bakışı atmayı ihmal etmemişti. Elbette Demir bunu fark etmedi, yatağın yanındaki sandalyeye çökmüş, telefonuyla ilgileniyordu. Hayret bir şey ya! "Biz burada serum yiyelim beyefendi telefonuna baksın..."


Yüzünü telefonundan ağır ağır kaldırdı. "Efendim?"


Gözlerim istemdışı irileşti. "Ne? Yok, yok bir şey! Demedim bir şey!"


Telefonu hafifçe salladı. "Liman güvenliğinden gelen bir uyarıydı, bakmak zorundaydım."


Buharlaşmak güzel bir seçenek olabilirdi. Ya da başka bir yere, bu hastane odasında onunla olmadığım herhangi bir yere ışınlanmak. Ama hayır, beni kelepçe gibi sıkan serumumla birlikte olduğum yerde durmaya devam ettim. Gözlerimi çoktan ondan çekip tavandaki floresanlara çevirsem de çenemi tutacak kadar akıllı değildim.


"Bana açıklama yapmak zorunda değilsin." dedim varla yok arasında bir sesle.


"Sana açıklama yapmıyorum. Yapmam da zaten. Sadece söylüyorum."


Cevap vermedim çünkü bunun sonu gelmeyecekti. Atışmanın büyüyüp kavgaya dönüşmesi, sonra yeniden fenalaşmam, içinde olduğumuz durumu yalnızca kötüleştirirdi. Bu yüzden sessizliğe uyup tavanı izlemeye devam ettim, zihnimin içinde bir film gibi ilerleyen son birkaç günü yeniden ve yeniden gözden geçirdim.


KURT KAPANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin