1. Bölüm

944 31 10
                                    

Merhabalar. Kısa bir zaman sonra yayımlayı planladığım bir başka kurgumun yan kitabı olarak düşünüp yazdığım bu kitabı okumaya başlıyorsunuz.

Bence bir şeyler bundan sonra değişecek, böyle hissediyorum.

Lütfen düşüncelerinizi bölüm sonunda belirtin.

Buraya okumaya başladığınız tarihi yazın lütfen.

Oy ve yorum yorumlarınızı bekliyorum.

1

Hava güneşliydi.

İnsanların daha umutlu ve belki de biraz daha mutlu olabileceği bir gün ihtimali daha, diye düşündü kızıl saçlı delikanlı. Gözleri nehrin yansımasından sarı çatlaklı yeşillerle parlıyordu. Saçları kan nehirlerini anımsatıyordu gözleriyse göğe yükselen güneşin kırıntılarını.

Adı Mete'ydi.

O bir Yeraltı'lılıydı, bir Sim'liydi.

Ama bazıları böyle düşünmüyordu.

Zira annesi ve babası meçhul olan bir Tamgören için her daim karışık kan ihtimali vardı. Tamgörenler'in çoğu annesi ve babası belli olmayan çocuklardan hoşlanmazlardı da. Bu üç soy için de aynıydı. Sonuçta karışan bir kan, kehanetin sahibi olabilirdi ya da kehanete sebep olabilirdi. Üç soy da o ihtimalden korkar, bundan sakınmak için yüzyıllardır durmadan önlemler alıp dururlardı.

Çoğunlukla yetersiz kalan önlemler. Bunu bilseler de bilmeseler de önlemler her zaman işe yarar mıydı?

Kuralları vardı. Kendilerine bazen işlemez ama etraftakilere dikte ettikleri o kurallar...

'Üç soy da kesin kes birbirlerinden ayrıdırlar. Birbirleriyle evlenemezler, ilişki yaşayamazlar. Aile kurmak yalnızca aynı soydansan mümkündür.'

Kurallardan biri buydu.

Apollunalılar apollunalılarla, Simliler Simlilerle ve Toğlular Toğlularla birdir, birliktedir aksi olursa kan karışır, kehanet gerçekleşebilir.

Kehanet şöyledir ki:

"Üç soyun kanı karışacak, üçüne de sahip olan dördüncünün varisi olacak. Dört gücü de barındıracak. Ve dört güç büyük savaşı getirecek. O savaş ki şehri yok etmek için ihtimalleri kollar durur."

Mete nehrin serin suları akadururken gözlerini oradan ayırmadan tüm ihtimalleri ve o ihtimallerin ihtimal olmasından yıllardır çektiklerini düşündü. Bazen anne ve babasını tanımamak büyük bir şansmış gibi geliyordu ona ama bazen en büyük çilesi ve en büyük sınavı bu oluyordu. Eğer anne ve babası farklı soylardansa onları tanımamak ihtimallerin artması için iyi bir yol olmuştu, şanslı hissettiren buydu ama öyle değilse, dedikodular koca bir yalandan ibaretse... O zaman bu, şüphelerin hep üzerinde olması tamamen onun şansızlığı, kara talihiydi.

Derince nefes almadan önce gözlerini akan nehirden çekip uçsuz bucaksız uzanan yeşil ovaya dikti.

"İhtimaller ancak bambaşka hayatlardır ve ben kendi hayatımdan başkasını yaşayamam ki." diye düşündü. Gözlerini donuk tutmaktan bıkmış gibi birkaç kez ağır ağır kırptı. "Ben doğru olanı yapacağım, kendi hayatımı yaşayacağım, kendi doğrularımla kurduğum, çizdiğim ve yaşamaya çalıştığım bir hayat. On yedi yıldır yaptığım gibi."

BENİM KÜÇÜK KARANLIK ÇAĞIM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin