BÖLÜM 8

11.5K 570 181
                                    



Okumaya başlamadan önce yıldızı parlatın lütfen. Satır aralarına bol bol yorum yapmayı unutmayın. Keyifli okumalar...







*KAPALI KAPILAR ARDINDAKİ GİZLİ SIRLAR*







Anahtarı çevirdiğimde kapı açılmıştı.
Kapalı olan gözlerimi yavaşça açıp içeri girdiğimde kapıyı arkamdan kapattım.
İçerisi uzun zamandır kapalı olduğu için havasız kalmış olmalıydı ki ilk birkaç saniye nefes almakta zorluk çekmiştim.
Burnum yavaş yavaş içerideki rutubetli havaya alışmıştı. Yavaşça adımlayıp yatağın kenarına vardım.

Gözlerim odayı tararken burasının yatak odası olduğunu çok geçmeden anlamıştım.
Ama kimin, üstelik kapı neden kilitli ki?

Odada göz gezdirirken gözüme duvarda asılı olan resimler takıldı. Sanki daha önce biri burada yaşamış ve o çıktıktan sonra hiç dokunmadan kapıya kilit vurulmuş gibiydi, ki öyleydi de.
Yavaş adımlarla ilerleyip daha yakından baktım resimlere. Resimde görüldüğüm simalara aşinaydım çünkü İstanbul'da da görmüştüm bu karelere benzer kareler.
Bu, o kadın ve adamdı. İstanbul'da gördüğüm fotoğraftaki adam ve kadın buydu. Ama bu fotoğrafta yanlarında bir tane küçük bir kız çocuğu vardı. Kadın ve küçük kızın yüzü düzken adam gülümsemişti.

Bakışlarımı fotoğraftan çekip arkama baktığımda yatağın üzerinde duran kutuyu ve defteri gördüm. Odanın çoktandır kullanılmadığı içerdeki toz ve havasızlıktan anlaşılıyordu, ama bu defter sanki biri az önce birşeyler yazmışta çıkmış gibi duruyordu.

Kutuya doğru yürürken, ayağımın altına giren bir bez parçası ile bakışlarımı yere indirdim.
Yerde bir tane beyaz gömlek vardı.
Eğilip elime aldığımda gömleğin üzerindeki kurumuş kan lekeleri ile gözlerim kocaman açılmıştı. Bu kimin gömleğiydi, ve niye kanlıydı?
Gömleği hemen yere attım, ürkmüştüm. Gömleğin yanında birkaç parça elbise daha vardı. Beynimin bana oyun oynuyor olmasını dikerken daha fazla kanlı elbiselere bakamadan bakışlarımı hızla çektim.

Küçük adımlarla yatağa doğru yürümeye başladım.
Yatağın köşesine oturup defteri elime aldım. Kapağını açıp ilk sayfayı okuyacakken aklıma gelen şeyle duraksadım, başka bir insanın özeline dokunuyordum.
Yaptığım şey çok ayıptı, biliyorum ama içimdeki meraka yenik düşüyordum.

Hazerin beni kime benzettiğini bilmek istiyordum. Sevdiği kadın ise onu asla affetmeyecektim. Öleceğimi bilsem bu evde beş dakika daha kalmayacaktım.

Okusam mı?

Kapağı kapatacakken tekrar bakışlarımı yazıya çevirdim.
İçimdeki merak beni bitirirdi. Üstelik bana benzeyen bu kadın...

Ne biliyim?

Saman yaprakları olan defteri parmaklarımın arasında düzeltip okumaya çalıştım. Yer yer silik ve el yazısı ile yazılmış yazıyı okumakta ilk başka gözlerim Zorluk çeksede alıştığında daha düzgün okuyabilmiştim.

İlk yaprağı okurken boğazıma takılan yumru ile yutkunamamıştım. Burası hazerin annesinin yatak odasıydı. Annesi vahşice katledilmişti. Bir insana mezarının olmasını bile hak etmiyorsun deyip onu yaralı bir şekilde dijle nehrine atmak... Allah'ım!

Demekki o yüzden on gözlü köprü deyip duruyordu. Ama kim... kim niye yapmıştı?

Niye?

Gözyaşlarım benden habersiz boynuma doğru akarken, daha fazla dayanamayıp defterin kapağını kapattım.
Elim ayağım titriyordu. Devamını getirememiştim. Hazerin günlüğüydü bu defter,  bilmiyorum, belki de şimalin. Onunda tıpkı benim gibi babası tarafından yüzü gülmemiş, babası annesine sahip çıksaydı belkide bugün yaşayacaktı.
Aklıma takılan şey ise iki tane kadından bahsediyordu. Annesinin adını bilmiyordum çünkü anne diye hitap etmişti. Ama hüma diye birinden daha bahsediyordu. Seni asla affetmeyeceğim yazmıştı onun için. Aklım iyice karışmıştı. Yazı küçük bir çocuğun el yazısı olduğu için zar zor okuyabilmiştim zaten.

ZÜMRÜT TAŞI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin