I.4

186 30 34
                                    

Siz: nE

Siz: İsmin de mi şair ismi?!

Siz: Boşuna demiyorum ruhu şiir sıçan adam diye...

Adil Erdem B.: Hdolemcmskaloslck

Adil Erdem B.: Hesabı anonim sanmana ve ⁰Adil Erdem Bayazıt'ı sevdiğim için bu ismi yazdığımı düşünmene çok güldüm Allah affetsin dowşdkaşğwia

Siz: Üf bak git skdmdksö

Siz: İsmin neden Adil Erdem peki?

Siz: Şiirlere kafayı aile boyu mu taktınız?

Adil Erdem B.: Sayılır sjdjkodwğpd

Adil Erdem B.: Annem çok severmiş Adil Erdem Bayazıt'ın şiirlerini.

Adil Erdem B.: Bana hamileyken falan da geceleri masal diye şiir okurmuş karnını okşayarak :")

Adil Erdem B.: Öyle birden bana da Şiir Avcı'sının ismini verme perileri gelmiş ellekwwğs

Adil Erdem B.: İsmimden memnunum ama :)

Siz: Güzel isim :')

Siz: Peki sana hangi isminle hitap ediliyor?

Adil Erdem B.: Erdem.

Siz: O zaman ben Adil dicem sksmsldp

Siz: İki isimli insanlara bayılıyorum ya canlarım benim

Siz: Herkes onlara nası hitap ediyorsa ben diğer adlarıyla hitap ediyorum

Siz: Kendimi özel hissettiriyo mskeğeeöpelfl

Adil Erdem B.: Beyninin çalışma tekniklerine hayran kaldım yekeiwpeğldfğs

Siz: Eheh

Yüzümde söndüremediğim bir tebessümle telefonu bıraktım ve Küçük Emrah bakışlarımı önümdeki test kitabıma yönelttim.

Tamam. On ikinci sınıfa geçmek gibi bir halt yediysem o üniversite sınavının ağzını burnunu kırmak için idman yapmak zorundaydım.

Telefonu yatağıma fırlattım, ki bunu yastığa denk gelecek şekilde ayarlayarak yavaş bir şeklide yapmıştım çünkü o benim kıymetlimdi ve başına bir şey gelirse yenisini alacak kadar zengin değildim. Ardından yeniden test kitaplarıma döndüm ve kafayı sorulara gömüp son kalan üç beyin hücremle halay çektiğim dakikalara kollarımı açtım.

En son hatırladığım şey ise "Allah belanı versin Gazanfer," diyerek kalemi kitaba doğru savurduğumdu. "Allah yediğin fasulyelerin bağırsaklarındaki yolculuğunda sakatlık çıkarsın Gazanfer! İki saat klozette ıkın da sıçama Gazanfer! Senin nimetle derdin ne ki adam gibi yemeğini yemek yerine fasulye tanelerini üçe beşe bölüp onları kendi aralarında çarpıp saçma salak işlemler yapıp problem diye benim kitabıma giriyorsun arkadaşım? İnşallah nimetle oynamaktan çarpılırsın da Firdevs Ziyagil gibi suratın yamulur Gazanfer!"

Sandalyeye iyice yaslanıp kendimi geriye doğru saldığım sırada odamın kapısı tıklatıldı ve içeriye ablam girdi. Kapıyı geri kapatırken "Böldüm mü canım?" diye sormuştu.

"Yok abla," dedim, sabahtan beri ders çalışmaktan sonuna kadar doldurduğum sıkılma kotamın dibinde sancıdan ıkınmama ramak kalmışken. "Ben de tam ara vermiştim."

Gülümsedi ve dudaklarını araladı yeniden. "Biz çıkıyoruz. Haber vermek istedim."

"Tamam," diye mırıldandım gözlerimi kırparak. "Ben de biraz daha soru çözüp anneanneme geçeceğim zaten."

Gülümsemesiyle onayladı beni ve saçlarımın üstüne bir öpücük kondurduktan sonra kapıya yöneldi. Dönen sandalyemle kapıya doğru çevirdim yönümü ve "Abla," diye seslenerek durdurdum onu. Bakışları merakla bana döndüğünde "Bir sorun olmadığına emin misin?" diye sordum. "Son zamanlarda çok sık dışarı çıkıyorsunuz."

Gülümsedi ve az önce açtığı kapıyı geri kapatarak bana döndü. "Bir sorun yok," diye mırıldandı sıcacık tebessüm ederken ve elini karnına koyup ekledi. "Ama başka şeyler olma ihtimali var sanırım."

İlk birkaç saniye neyi kast ettiğini anlamasam da dört yüz kırk dört köşeli jetonum düşüp beynime dank ettiğinde gözlerimi büyüterek ayağa fırladım. Bunu yaparken ellerimle ağzımı kapatıp "Ne?!" diye çığlık atmıştım.

Koşarak ablamın boynuna atladığımda "Dur manyak!" diye bağırdı kahkaha atarken. "Daha belli değil hiçbir şey," diye ekledi. Elleri ise sırtımı sıvazlıyordu. "İhtimal sadece."

Kollarım boynuna dolanmışken yerimde hafifçe zıpladım birkaç kez ve "Vardır, vardır," dedim sevinçle. "Hissederim ben teyzelik içgüdülerim sağlamdır benim."

"Ne zamandır teyzesiniz de deneyimleyebildiniz acaba hanımefendi?" dedi gülerek hafifçe sırtıma vururken.

"İki saniyedir."

Güldü. "Henüz kesin değil."

"Üç saniye oldu."

Hafifçe geri çekilirken demin eğlenen ifadesi yerini manidar bir tebessüme bırakmıştı. Elleriyle kollarımı sıvazlarken "Sen yine de çok heveslenme," diye mırıldandı. "Hayal kırıklığına uğramanı istemem."

Onu yanıtlamak yerine gözlerimi kısarak yüzümü yüzüne yaklaştırdım ve göz bebeklerine baktım dikkatle. Ne yapmaya çalıştığımı anlamadığında ben hâlâ pür dikkat irislerini süzüyordum. Ablamın kaşları çatılırken sessizliği bölerek birden "Var işte!" diye bağırmamla bunu beklemediği için sıçradı ve baş parmağının içini üst dişlerine bastırdı. Ben ise birkaç adım geri çekilmiş, coşkuyla bağırmaya devam ediyordum. "Ben adamın gözünün içinden anlarım!"

"Kaç tane hamile adam gördün de anladın Zişan?" diye devirdi gözlerini.

"Neyse ne işte arkadaşım hamilesin diyorum ona bak sen. Bir tane de değil var ya kesin ikizler hatta üçüzler bunlar!"

Gözleri büyürken "Abartma," diye mırıldandı. "Üç silahşörler ordusu mu kuruyoruz ne üçüzü?"

"Üç silahşörcüklerim benim," dedim hevesle ellerimi yanaklarıma koyarken.

Ablam bu ruh hastası psikopat iflah olmaz bakışlarını üstüme gönderdi, ki bu ne biçim bakış demeyin çünkü Dünya üzerinde bu bakışa maruz kalan tek kişi benim, ablamın özel yeteneği, ve "Neyse," diye mırıldandı. "Biz çıkıyoruz. Randevum var bugün. Geliriz birkaç saate."

O odamdan çıkarken arkasından "Çok heyecan yapma üçüz oldukları konusunda doktorunla hemfikiriz zaten," diye seslendiğimde "Zişan!" diye bağırmasıyla çenemi kapattım.

Ablam, annemle aynı genetik hastalığa sahipti. Evleneli on sene olmuştu ve on yıldır çocuk sahibi olamıyorlardı. Kaç kere omzumda ağladığını, kaç kere banyodan üzerinde tek çizgi olan gebelik testlerini tutarak hayal kırıklığıyla çıktığını, kaç kere doktordan gözleri dolu dolu geldiğini artık saymıyordum.

Enişteme bu konuda beslediğim minneti anlatamazdım. Baba olmayı ne kadar istediğini çok iyi biliyordum ancak bir kez olsun ablamla bu konuda gerilim yaşamamış, onu suçlamamıştı. İkisi de çok istiyorlardı bir çocuk sahibi olmayı ancak eniştem bu isteği gerçekleşmediğinde ablamı suçlamayı değil ona destek olmayı tercih eden bir eş olmuştu daima.

Bebeklerin üçüz olduklarını öğrendiklerinde ne tepki vereceklerdi acaba?

Gülümseyerek masama baktım. Ben orada ders çalışırken gelip gidip bana sırnaşacak, üstüme tırmanacak, saçımı çekecek, kendileriyle boğuşup güreşeceğim, ödevlerimi yırttıkları zaman ellerinden oyuncaklarını alıp üç saniye sonra kıyamayıp geri vereceğim, burunlarını ısırıp ağlatacağım sonra da ablam çocuklarını ağlattığımı anlamasın diye telaşla susturmaya çalışacağım, biraz büyüdüklerinde markete her istediğimde gitmeleri şeklinde bir rüşvet karşılığında ödevlerini yapacağım, dövüşmeyi öğretip anaokuluna başladıkları zaman olası kavgalardan benim öğrettiğim hareketler sayesinde zaferle ayrıldıklarını bana anlatmalarını gururla dinleyeceğim ama ablam kızar diye yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyip yalandan uyaracağım üç küçük silahşörcük.

Hayali bile h a r i k a y d ı !

Aşkın Bir Adı Da Yorulmamaktır || Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin