Adil'den...
Bilgisayar ekranına yansıyan konu anlatım videosunu dikkatle izlerken elimi masanın üzerinde duran tabağa uzattım ve birkaç tane kuru üzüm alıp ağzıma attım.
Bir yandan anlatımı dinleyip bir yandan da videoda geçen önemli noktaları önümdeki deftere not alıyordum. Yani videoyu baştan sona not alıyordum.
Toplumcu Gerçekçi Şiir Özellikleri başlığının altına sıraladığım maddelere Sanat toplum içindir anlayışını benimsemiştir cümlesini de eklerken halsizce soluklandım ve söylendim: "Hocam kurbanınız olayım dört yıldır kaçıncı sanat toplum içindir anlayışını benimseyen tür bu ya beyin loblarım isyan bayraklarını halay mendili yaptı temirağa halayı çekiyor el ele içeride." Hayat bazen böyledir...
Oturduğum yerde gerinerek saate baktım. Çalışmaya başlayalı daha kırk beş dakika olmuştu ama ben edebiyata karşı hiç de iyi hisler beslemediğimden olsa gerek şimdiden çökmüş hissediyordum. Zişan'a edebiyat dersini sevmiyorum desem Adil Erdem Bayazıt'a benim edebiyat nefretim hakkında şiir yazdırıp odasının kapısına o şiiri kazıtmadığım müddetçe inanmaz sanırım... Ne saçma salak bir düşünce lan bu?
Oflayarak durdurduğum videoyu oynattım ve izlemeye devam ettim.
3 saniye sonra not almak için tekrar durdurdum.
Böyle böyle yirmi beş dakikalık videoyu bir saatte bitirdiğimde, aferin bana, derince soluklandım ve biraz kafa dağıtmak için odadan çıktım çünkü evinizde altı kız kardeşiniz varsa kafa dağıtmak çok kolay. Gidip saçma kız muhabbetlerini iki dakika dinleyip gülme krizine girebiliyorsunuz.
Odadan çıkıp her zamanki buluşma noktaları olan ikizlerin odasına girdim. Tahmin ettiğim gibi burada oturuyorlardı. Dora Abla'mla Doğa Abla'm yataklardan birinde bağdaş kurmuş, kendi aralarında konuşuyorlardı. Dora Abla'm bir yandan da kucağındaki Duygu'nun sırtını tıpışlıyordu. Dudu, köşedeki armut koltuğun üzerine yayılmış, elindeki telefonla uğraşıyordu. Duru, sandalyeye oturmuş, çalışma masasının üzerinde duran ve Dora Abla'ma ait olan makyaj malzemeleriyle oynuyordu ki normalde ablamın böyle bir şeye izin vermesi kıyamet alameti falan olurdu ama bugün gideceği için bir seferlik izin vermiş olmalıydı. Dilara Abla'm ise söylene söylene boş yatağın üzerinde duran valize bir şeyler koyuyordu.
"Eşek kadar kız oldun hâlâ valizini ben hazırlıyorum Dora," diye sitem etti elindeki katlı kıyafetleri de yerleştirirken. "Çene çalmayı bırak da kalk yardım et Dora!" Bunu söylerken Dora isminde sesini yükseltip a harfini uzatmıştı.
Dora Abla'm iplemedi. Kraliçem ya.
"Senin için mi almış?"
"Hayır! Ben de öyle zannettim başta ama salağım çünk-"
"Öylesin."
Doğa Abla'mın heyecanlı sorusuna bıkkın bir sesle yanıt veren Dora Abla'mın lafını Dudu kesmişti. Bu nasıl bir simülasyon Allah'ım tek bir diyaloğu açıklamak için tekerleme gibi isim silsilesi sıralıyorum.
Dilara Abla'm araya girdi: "Dudu, ablaya salak denmez. "
"Kendisine salak diyen oydu ben sadece onayladım."
"Dudu..."
"Sustum."
"Bence de susun da bir anlatayım," diye çıkıştı Dora Abla'm ve Doğa Abla'ma dönüp devam etti. "Salağım işte çünkü bana aldı sanıp havalara falan girdim. Allah'tan ona çok yansıtmadım heyecanlandığımı. Ne gerek var götünü kaldırmaya diye ama asıl götü kalkan benmişim." Son cümleyi söylerken sesi ağlamaklı bir hâl aldı. "Çocuk iki tane Uzi konseri bileti alıyor, biri annesine ve ben salak gibi bize konser bileti aldı diye seviniyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Bir Adı Da Yorulmamaktır || Yarı Texting
Teen FictionŞiir Avcısı: Aşkın bir adı da affetmektir... 🪡211022