III.21

113 16 54
                                    

Hastane kapısından içeri hızla girerken gözlerim Nefin'i ya da Güray'ı arıyordu. İkisini de göremeyince danışmaya yönlendirdim ürkek adımlarımı.

Dudaklarımı ıslatarak "Engin," dedim danışmadaki kadına. "Engin Egeli. Trafik kazası yapmış sanırım. Buraya getirmişler."

"Siz hastanın neyi oluyordunuz?"

Eski sevgilisi demek gibi bir tuhaflık yapmak yerine bilgi alabilmek için "Arkadaşı," diye salladım hızla. Aferin salak.

Kadın bilgisayarına döndü ve klavyede birkaç tuşa bastıktan sonra "Ameliyattan yeni çıkmış," dedi. "Hayati tehlikeyi atlatmış. Normal odaya almışız. Üçüncü kat, 324 numaralı oda."

"Teşekkürler," dedim ve hızla asansöre ilerledim. Üçüncü katta indiğimde odayı aramaya gerek kalmadan koridorda Güray ile Nefin'i gördüm. Koşarak yanlarına ilerlediğimde ikisi de adım seslerimle irkilip beni fark ettiler.

Güray sırtını duvara yaslamıştı, Nefin ise yanında dikiliyordu. Yanlarına ulaştığımda "Engin nasıl?" diye sordum direkt.

"Uyuyor," dedi Güray. "İç kanama geçirmiş. Yeni çıktı ameliyattan."

Anladığımı belirtircesine başımı sallarken istemsizce üzerini süzdüm. Çökmüş görünüyordu. Kıyafetlerindeki kan, Engin henüz ameliyata alınmadan, olay yerinde ya da hastanede bir şekilde yanında olduğunu gösteriyordu. Saçı başı dağılmış, gözleri kızarmış ve altları morarmıştı.

"Kaza nasıl olmuş?" diye sordum çekinerek. Nefin'in mesajı çınlıyordu zihnimde. Senin yanına gelirken yapmış kazayı.

Güray hafifçe burnunu çekti ve "Senin yanına geliyordu," dedi. "Hediye falan almıştı, özür dileyeceğim diyordu. Bir kavşakta hızını alamayıp yanlış yola girmiş. Ters yöne..." Yutkundu. "Motoru durdurup kenara çekilmeye kalmadan da karşısına çıkan arabaya girmiş işte."

Başımı salladım anladım dercesine. "Ama şimdi iyi, değil mi?" diye sordum emin olmak isteyerek. İçimde psikolojik olsa gerek, bir sıkıntı vardı.

Başını salladı Güray. "Bacağında ve kolunda kırıkları varmış, vücudunun birkaç yerinde eziklerle morluklar da oluşmuş ama kalıcı bir hasar yok, hayati tehlike de yok."

Çok şükür diye geçirdim içimden. Ona karşı olan sinirim hâlâ aynıydı, hislerim de soğuyordu ama bir şey olsaydı, özellikle de benim yanıma gelirken geçirdiği kazada bir şey olsaydı gerçekten üzülürdüm.

İçimin rahat etmesi adına uyanana kadar beklemeyi, sonrasında da belki hızlıca bir geçmiş olsun deyip eve dönmeyi planlıyordum. Yanımdaki boş bekleme koltuklarından birine oturdum ve karşımdaki duvarı öylece izlemeye başladım.

Ne kadar bekledik bilmiyorum ama sanırım iki saati aşkın bir süre geçmişti gelmemim üzerinden. Saat gece biri geçiyordu, normalde şu an uykusuzluktan gözlerimin acıyor olması gerekiyordu ancak kafamın meşguliyetinden olsa gerek, hiç yorgunluğum yoktu. Bir ara da Nefin kahve getirmişti, onun da etkisi olmalıydı.

Cebimdeki telefon çaldığında irkilerek telefonumu çıkardım ve ekrana baktım. Arayanın ablam olduğunu gördüğümde yeşil tuşu kaydırdım ve kulağıma götürdüm. "Efendim?"

"Ablacığım," dedi hemen. "Var mı bir gelişme?"

"Yok," diye yanıtladım. "Bekliyoruz uyanmasını."

Sıkıntılı bir nefes verdi. "Saat çok geç oldu Zişan. Israr etme de enişten gelsin yanına işte. Tek başına bekleme."

"Abla hayır," diyerek reddettim hemen. "Yalnız değilim ben. Nefin var, Güray var. Asıl sen gece gece hamile halinle tek başına kalma evde. İyiyim ben."

Aşkın Bir Adı Da Yorulmamaktır || Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin