Biri bana sesleniyordu. Sesin nereden geldiğini veya kimden geldiğini anlayamıyordum. Gözlerimi açtığımda seslenenin annem olduğunu anladım.
" Ah bu kız arabada bile bu kadar derin uyumayı nasıl başarıyor hiç anlamıyorum Richard."
Bir anda arabanın içi kahkaha sesleriyle doldu. Yattığım yerden kalktım ve doğruldum. Ne kadar süredir uyuduğumu anlamaya çalışıyordum.
" İnanamıyorum geldik mi? Bu kadar uzun süre uyumuş olamam. Neden beni hiç kaldırmadınız? "
Soruları peş peşe sıralıyordum. Ben ayılmaya çalışırken birden tekrar gülmeye başladılar. Komik gözüküyorlardı. Bu hallerine bende güldüm.
" Hayır tatlım yemek yemek için durduk. Sakin ol sadece dört saattir uyuyorsun." dedi babam.
Uyku sarhoşluğunu üzerimden atmıştım. Ayakkabılarımı giyip arabadan indim. Uzun yol boyunca tek restorant Burger King'ti. Sürgülü kapıdan içeri girdik. Herkes kendine birer menü söyledi. Restorantta bizden başka kimse yoktu. Koltuklu masalardan birine geçip oturduk.
Bu huzuru sevmiştim. Kalabalık yerlerle aram oldum olası iyi değildi. Küçüklüğümden beri sessiz ve sakin ortamlarda bulunmayı daha çok severdim. Lexi, benim aksime daha sosyal bir kızdı. Çoğu zaman dışarı çıkmamız için ısırar eden o olurdu.
Hepimiz çok acıkmış olmalıydık. Herkes hızlı bir şekilde yemeğini yiyordu. Yemekler bitmişti. Babam uykusunu açmak için kendine kahve almaya karar verdi.
" Sizde ister misiniz?" hepimiz başımızı sallamıştık.
Kahveleri aldıktan sonra arabaya geçtik. Uykumu iyice almıştım. Lexi'nin de uykusu var gibi görünmüyordu. Laptopa evdeyken izleyebileceğimiz filmler indirmiştik.
" Purple Hearts'ı izleyelim mi? " dedi Lexi.
" Olur. Bende merak ediyordum o filmi." dedim.
Her yerde editlerini görüyordum. Güzel bir filme benziyordu. Yola çıkmadan önce aldığımız abur cuburları açtık ve filmi izlemeye başladık.
Film bir solukta bitmişti. Aşkın dönüşümünü ele alan tatlı bir filmdi. Ayrıca müzikal türünde olması filme daha hoş bir atmosfer katmıştı.
" Gerçekten güzel bir filmdi. Sonunu iyi bağladılar. Ben çok beğendim ya sen?" diye sordu Lexi.
" Bende beğendim. Romantik bir filmdi." dedim.
Lexi esnemeden duramıyordu. Film iyice uykusunu getirmiş olmalıydı. Tek uykusu gelen o değildi. Annemde uyumak üzereydi.
" Ben bir iki saat uyayayım. Sonra sen dinlenirsin, ben sürerim Richard." dedi annem. Babam gülümseyip başını sallamıştı.
Lexi'ye dönüp istersen kucağıma yatabilirsin dedim. Sanki bunu dememi bekliyormuş gibi hemen kabul etmişti. Lexi'nin en sevdiğim özelliği buydu. İçi dışı bir, gizlisi saklısı olmayan bir kızdı. İçinden ne geçiyorsa öyle davranıyordu. Bende kafamı cama yasladım ve kulaklığımı taktım. Heartbreak Anniversary şarkısını açmıştım. Giveon huzur dolu bir sese sahipti. Uzun yollarda dinlebilecek en iyi sanatçılardan biri de o'ydu.
__
On beş saattir yoldaydık. Annem kahvaltı yapmak için arabayı kenara çekmişti. Dışı pembe renkte, etrafı çiçeklerle dolu çok tatlı bir kafenin önünde durmuştuk.
" Richard kalk hadi, kahvaltı yapalım." dedi annem.
Babam uyanmamak için direniyordu. Yol onu çok yormuştu. Annem de daha fazla ısrar etmedi.
" Kızlar biz gidelim. Tatlım sana da bir şeyler alırız arabada yersin."
Babam başını hafifçe sallayıp onaylamıştı. Klasik bir kahvaltı söylemiştik. Kruvasan, reçel, peynir ve olmazsa olmaz kahve.
Kahvaltıyı bitirmiş tam kafeden çıkarken aklıma babam geldi.
" Anne babama almayı unuttuk." dedim." İyi ki hatırladın Vanessa, yoksa babanın tribini çekecektik."
Annem cümleyi alaycı bir tonda, gülerek söylemişti. Babama da aldıktan sonra arabaya doğru yürümeye başladık.
Annemi, arabayı biraz sürmek için ikna etmeye çalışıyordum ama asla izin vermiyordu. Yol boştu. Araba sürmeyi de biliyordum. Babam geçen yıl öğretmişti. Ehliyet için yaşımın dolmasını bekliyordum. Onun dışında araba ile ilgili tüm bilgilere sahiptim.
" Baba sende bir şey desene. On dakika sürsem ne olur sanki?"
" Annen ne derse o. Beni konuya karıştırmayın."
Babam her zaman olduğu gibi kenara çekilmişti. Çünkü annem asla lafından dönmezdi. Onun bu inatçılığı bana da geçmişti. İki inatçı çoğu zaman tartışacak yeni şeyler bulmayı başarırdık. Babam çoğu zaman bizi alttan alırdı. O da inatçı olsaydı evde nasıl yaşardık tahmin bile edemiyordum.
Araba sürmeme de izin verilmemişti. Saatler geçmek bilmiyordu. Sıkıntıdan patlayacak gibi hissediyordum. Lexi ile yapmadığımız aktivite kalmamıştı. Kitap okuduk, oyun oynadık, film izledik, bir birimizin saçını ördük ama yine de zaman geçmiyordu.
" Daha ne kadar var?" Sesim bıkkın ve isyankâr bir biçimde çıkmıştı.
" Üç saat kaldı tatlım. Biraz uyumayı denesen, uyandığında gelmiş oluruz."
Babam sakin bir şekilde cevap vermişti. Gülümsedim ve kafamı salladım. Çok uykum yoktu ama yine de kendimi yorgun hissediyordum. Uykumu getirmesi için kaldığım yerden kitabı okumaya karar verdim. Finlandiya halkının gelişimini ve tekrardan ayağa kalkışını anlatan bir kitap okuyordum.
Arada bir kitaptan kafamı kaldırıp anneme bakıyordum. Gözlerinin içi parlıyordu. Onu uzun zamandır bu kadar mutlu görmemiştim. Bu mutluluk onun hakkıydı. Yıllardır istemediği bir kasabada bizim için kalıyordu. Kasabayı sevmediğinden değil ama sıcak havasına, halkına hiç alışamamıştı. Sanırım onun içinde de soğuk bir insan yatıyordu.
Kitabı okurken uyuya kalmıştım. Gözlerimi açtığımda tabelayı gördüm, sonunda gelmiştik. Hemen Lexi'yi uyandırdım.
" Sonunda döndük Richard. Tanıştığımız ve âşık olduğumuz yere geri döndük." dedi annem.
Annemin anlattığına göre aşkları ilk görüşte olmuştu. İlk görüşte aşk fikri bana biraz uzak geliyordu. Birini tanımadan nasıl aşık olabilirdi ki insan? Annemin de dediği gibi başıma gelmeden anlayabileceğim bir olay değildi.
Son yaşadıklarımdan sonra aşktan iyice uzaklaşmıştım. Sevgilim beni yakın arkadaşımla aldatmıştı. Başkası olsa belki canım bu kadar acımazdı. Onlara karşı duyduğum öfke ve nefret hiç dinmiyordu.
O sabah mutlu bir şekilde uyanmış ve okula gelmiştim. Charlie'nin telefonu sıranın üstündeydi. Kendi ise tuvalete gitmişti. Bildirim sesi gelince merakıma yenik düşüp telofana bakmıştım. Mesaj Gwen'dendi. Okuduğum anda neye uğradığımı şaşırmıştım.
" Dün geceyi asla unutmayacağım. Seni seviyorum."
Ne yapacağımı şaşırmıştım. Mesajı okumama rağmen ikisi de reddedetmişti. Aşağılık karakterlerden başka hiçbir şeye sahip değildiler. Yaşananları tekrardan düşünmek beni sinirlendirmişti. Lexi yüzümü fark etmiş olmalıydı. Kulağıma eğilip " Ne oldu?" diye fısıldadı. Bir şey olmadı dememe kalmadan büyük bir çarpmayla sarsıldık. Öfkem yerini korkuya bırakmıştı. Ne olduğunu anlayamıyordum. Babam direksiyonu zar zor toparladı ve hemen kenara çekti. Arabadan indiğimizde arka kısmın göçmüş olduğunu fark ettik.
" Herkes iyi mi? Kızlar bir şeyiniz var mı?" diye sordu annem panik içinde.
" İyiyiz anne, sakin ol." diye cevap verdim.
Bu da neydi şimdi? Daha kasabaya gireli on dakika olmamıştı. Aklıma teyzemin söyledikleri gelmişti. Çarpan neyse ortada yoktu. Kasabaya gelmekle hata mı yapmıştık diye düşünmeden kendimi alıkoyamıyordum. Aynı soruyu hepimiz düşünüyor gibiydik. Yüzümüzde anlamsız boş bir ifade vardı.
Bize çarpan neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞ AŞAĞI
VampiriHayatı hiç beklemediği bir anda gördüğü kabuslardan daha ızdırap verici hâle dönüşen Vanessa, bu durumu kabullenmek istememiştir; ancak benliğini ona geri kazandıracak sırlar vardır. Bu Baş Aşağı Dünya'da ona yüklenen gizemlerin beraberinde aşkını d...