-MERT-
Garson beni göründüğü gibi önüme içkiyi koydu. Bugün kafayı bulup hemen sızmazsam büyük ihtimalle bir yerleri dağıtacaktım. Bizimkiler beni görür görmez yanıma geldiler, tabi ki öne atılan grubun en meraklısı Burak oldu.
"Abi ne oldu senin ceza işi, ne dediler?" Ben ikinci cin toniği mideye indirirken sinirle cevap verdim
"Ben agresifmişim de kavgaya meyilliymişim de falan filan o yüzden 2 gün geri zekâlı bir toplantıya katılmam gerekiyor." Sesim yüksek ve sinirli çıkıyordu bizimkilerin gülmemek için dudaklarını birbirlerine bastırdıklarını görüyordum.
"Ağzını açan ya da gülen olursa onu kimse elimden alamaz"
"Tamam abi sakin ol biraz ne var alt tarafı tedavi göreceksin" Ozan cümlesini bitirdiği anda grup kahkaha atmaya başladı ben yerimden kalkıp Ozanı tam saldırıyordum ki hemen tüydü, tabi başına gelecekleri biliyor ben onu yakalarsam.
"Bana bakın lan biri daha ağzını açacak olursa yeminle elimden kimse alamaz onu." Ali
"abi ben senin stresini atacak şeyi biliyorum." Deyip masadan kalktı garsonun bana getirdiği içkileri ardı ardına içerken az da olsa rahatladığımı hissediyordum. Ali masaya geldiğinde elindeki stres çarkını önüme attı. Gözlerimi cidden mi bakışa atarak Aliye çevirdim. Herkes bu durumumdan eğleniyordu.
"Sende mi lan? İyice zevzek oldunuz oğlum siz. Al lan şunu önümden" deyip stres çarkını Ozana doğru fırlattım. Havada yakalayıp çevirmeye başladı. "kaldır onu gözümün önünden yoksa sana yediririm onu."
Ozan ellerini kaldırıp "tamam tamam sakin ol kaldırdım. Abi sen git yukarı yat bu gerginlik sana fazla" dedi. Elimdeki bardağı bitirip masaya koyup kalktım "ben yukarı çıkıyorum biraz kestireceğim." Herkes kafa sallarken merdivenlere doğru yürümeye başladım. Mekan Burak'ın babasına ait olduğundan üst kata az kişi çıkabiliyordu. Tahta kapıyı açıp kendimi deri koltuğa bıraktım. "sakin ol oğlum alt tarafı iki gün sakin ol"...
-ARYA-
Müdürün odasına doğru ilerlerken etrafa bakıyordum okul çok geniş ve güzeldi. Odanın kapısına vardığımız zaman babam kapıyı tıklatıp içeri girdi. Bir grup öğretmen ve müdür bey oturuyorlardı. Müdür babamı gördüğü an ayağa kalkıp elini sıktı oturduktan sonra konuşmaya başladılar öğretmenler hem beni süzüp hem de konuşuyorlardı. Adının Mustafa olduğunu öğrendiğim müdür bana okulu gezdirmeyi teklif edince kabul ettim. Bana sınıfları, kantini, laboratuvarları, resim atölyeleri, müzik odalarını gösterdi çok geniş ve güzel bir okuldu. Okulu gezerken büyük camdan dolap gördüm içince sayısız ödül vardı. Kategorilere ayrılmış ödüllerde en çok spor dalının ödül almış olup müzik bölümünün çok az ödülü olması dikkatimi çekmişti. Tekrar odaya dönerken artık tüm işlemler hallolmuş eller sıkılmıştı. Boranında yüzünden okulu beğendiği belli oluyordu. Tam çıkarken Mustafa Hoca "bu okul köklü ve başarılı bir okuldur buraya hemen uyum sağlayacağına ve en iyi şekilde davranacağına eminim." Deyip elimi sıktı bunun alttan bir uyarı mesajı olduğunu biliyordum ve gülümsemekle yetindim. Arabalara doğru ilerlerken Bora "Biz gidiyoruz Selim Amca " dedi.
"Tamam dikkat edin"
"Tamamdır." Boraya soran gözlerler bakarken
"Atla prenses" dedi. Hemen arabaya kurulup yola çıktık bir sure sonra her zaman ki kafe ye gelmiştik. Gülümseyip arabadan inip içeri yürüdük İncinin kafe de oturmuş telefonla ilgilendiğini görünce yanına gittik. İncinin görüş alanına ilk ben girince direk söylenmeye başladı. "ay yani gelmeseydin tatlım ya. Ağaç oldum burada meyve veriyordum." Gözlerimi devirip sandalyeye kurulurken gözleri Boraya kaydı sanki yeni fark etmiş gibi kafenin ortasında bağırıp çocuğun boynuna atladı.
"Ya sen nerdesin yaa. Çok özledim oğlum seni."
Bu hallerine verdiğim tek tepki kahkaha oluyordu genelde. Birbirilerine sarılmış özlem gideren arkadaşlarıma baktım. Arkadaştan ta öte onlar benim için bugün daha iyi anlamıştım.
İnci Boradan uzaklaşıp onu incelemeye başladı.
"Arya sence de Bora zayıflamamış mı?" soru biter bitmez Borayla gülmeye başladık.
"İnci annem bile demedi bunu kızım ya"
"Ne oldu kuşum beslemedi mi İngiliz kızları seni orda. Bıraktın bizi gittin ellere bak çöp gibi olmuşsun." Ses tonundan eğlendiği belli oluyordu.
" Ya bana senin gibi kim bakabilir cadı ya. Yemişim oradaki kızları." İnci 'tabii ki' bakışı atıp duruşunu dikleştirdi. Önüme konan yeşil çaydan bir yudum alıp camdan dışarıyı izlemeye başladım. Yeni okula alışıp alışamayacağımı zaman gösterecekti. Aklıma bana çarpan çocuk gelince gözlerimi devirmeden kendimi alıkoyamadım. İnci kahvesinden bir yudum alıp bize bakmaya başladı.
"Nerden geliyorsunuz siz, nerede buluştunuz?" Bingo! bir de İnciye dert anlatacaktık şimdi. Bora pat diye " Aryayı yeni okuluna kaydettik" deyince İncinin bir saat şikayet edişini dinledik. Daha doğrusu ben dinlemişim gibi yaptım çünkü aklım orada değildi.
Nasıl geçtiğini anlayamadığım 3 saatin sonunda Bora bizi evlerimize bıraktı. Kapıdaki korumalar beni görünce baslarıyla bana selam verip kapıyı açtılar. Odama doğru adımlarken salondaki bağrışmalar durmama neden oldu. İçimdeki ses "durma üzüleceksin yine" dedi ama durdum.
"Yeter anlıyor musun yeter. Hayatim mahvoldu hayatimi mahvettiniz nefret ediyorum senden. Kızından-" annemin sesi sert bir tokat sesiyle kesilmişti. Kulaklarımı kapadım sanki duymayacakmışım gibi. Kalbimin sızısı geçecekmiş gibi. Hemen yukarı odama çıkıp yastığıma gömüldüm. Küçükken de yaptığım gibi beni koruyacağını düşündüğüm yorganımı başıma kadar çekip gözlerimi kapadım. Benden niye nefret ediyorsun anne?
Yorumlarınızı bekliyorummm :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON SÜRAT AŞK
Teen Fiction-ARYA- Özenilecek bir hayata sahip, sorunlu bir genç kız. Aslında tek istediği birazcık sevgi. Kendini kapattığı ve orada mutlu olduğunu sandığı bir hayatı var. Onun için yaşadığı kafesten kurtulmanın sadece iki yolu var. Müzik ve Motor! Acaba ge...