"Her varlık özeldir prenses. Ama sen... Sen önemli birisin. Sen gökteki en parlak yıldızsın."
Parıldayan yıldızlara çevirdim bakışlarımı. Yüzümdeki geniş gülümsemeyle hareket halinde olan gezegenleri izlemeye koyuldum.
Gökyüzüne nasıl bu kadar yakın olabilirdim ki? Elimi uzatsam yıldızların yerlerini değiştirebilirim gibi geliyordu.
Bakışlarımı tanıdık olmayan manzarada gezdirirken serin rüzgarı hissettim tenimde. Meşalelerle parıl parıl parıldayan işlek bir şehir ayaklarım altındaydı.
İnsanlar... Ne kadar garip giyiniyorlardı. Bir festival alanında olabilir miydim?
Parıldayan bir kelebek yanaştı yanıma. Etrafımda birkaç kez dolanıp uzattığım işaret parmağımın üzerine kondu. O sırada aşina olduğum o büyülü sözler ilişti kulağıma: "Meus sit omnis dolor. Tutus es per Krios."
Göz kapaklarımı yavaşça araladım. Balkonumun açık olan kısmından havaya baktım. Henüz güneş doğmamıştı ama zifiri karanlık da yoktu. Yavaşça yerimde doğrulup bir süre oturdum sessizce. Gariptir ki ilk defa rüya görüyordum. Korkunun olmadığı bu rüya oldukça gerçekçi hissettirmişti.
Neler olduğunu hatırlamaya çalıştım. En son dehşetli bir baş ağrısıyla kıvranıyordum. Daha sonrasında titan olduğunu söyleyen görünmez bir adam tarafından sarılan kollarla sakinleştirilmeye çalışılıyordum. Yaptığı şey her neyse işe yaramış olmalıydı. Derin bir nefes alarak bakışlarımı odamda gezdirdim. Burada olduğunu biliyordum. Bir köşede oturmuş beni izliyor olmalıydı. Açılan kapımla bakışlarımı kapıma çevirdim.
Odam dışardaki havadan dolayı loş bir aydınlığa sahipti ama etrafı rahatlıkla görebiliyordum. İçeriye giren yorgun bedenin annem olduğunu anladığımda yatağımın ucuna kayıp anneme yanıma oturması için yer açtım. Güler yüzle yanıma gelip oturdu. Sarışın saçları iki gündür yıkanmadığı için yıpranmış göz altındaki morluklar 'bizler de iki gündür uyku yüzü görmüyoruz' dercesine kendilerini belli eder hale gelmişlerdi. Yine de gülümsüyordu. Elini saçlarıma atıp beni kendine çekti ve alnıma ufak bir öpücük kondurdu. Nedensizce duygulanmıştım. Dolan gözlerle anneme sarıldığımda annem de hemen karşılık vermişti.
"Neden ayaktasın domuzcuk?"
Sorusuyla akmakta olan burnumu içime çektim ve ondan ayrıldım.
"Başım ağrıdığı için erken yattım. Uykumu almış olmalıyım herhalde. Hem saat kaç ki?"
Telefon ekranını açıp saati kontrol etti annem.
"Sabah altı."
"Sen bir duş al ben de bize yiyecek bir şeyler hazırlayım. Sonra sen uyur dinlenirsin ben de okula giderim. Nasıl fikir?"
Annem sunduğum teklifle gülümserken "Sen gerçekten de büyümüşsün domuzcuk... Doğum gününde yanında olamadığım için üzgünüm." dedi. Son cümlesini söylerken omuzlarını düşürmüştü. Trip atma rolüme bürünüp "Bu yaptığını asla unutmayacağım! Nasıl bir anne 18 yıl boyunca kızının her düştüğünde yanında olur da bir doğum gününde yanında olmaz? Üstelik onlarca insanın hayatını kurtarmak için yalnız bıraktın bir de! Aklım almıyor! Berbat bir annesin cidden." dedim. Annem bu dediğime ufak bir kahkaha atıp omzuma hafifçe vurdu.
"Kes şunu."
Gülerek ayağa kalktığımda üzerimdeki geceliği yeni fark etmiştim. Ben... en son gecelik giymiyordum ki? Düşündüğüm şeyle kaşlarım çatılıp ağzım açılmıştı. Annemin görmeyeceği şekilde arkamı dönüp aynı yüz ifadesiyle odamı süzdüm. Nerede olduğunu bilmiyordum fakat burada olduğunu biliyordum. Bu yüzden işaret baş parmağımı önce karşımda O varmışçasına karşıya doğrultmuş daha sonrasında parmağımı boğazıma götürerek kesme işareti yapmıştım. Umarım 'Seni öldüreceğim!' demek istediğimi anlamışsındır titan! (Nasıl yapacaksam sanki?!) Annemin endişeli sesiyle ona doğru döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HELENE
Fantasy"Sence bu bina yeterince yüksek mi?" Terasın duvarında korkusuzca ayakları üzerinde duran çocuğun yere bakan gözlerinin aksine bakışlarını gökyüzüne çevirdi kız. "Yıldızlara dokunmak için mi?" Yanında hiçbir şey söylemeden oturan kıza çevirdi gözl...