Bölüm 15: İki Ruh Tek Beden

48 8 90
                                    

Helen profesöründen aldığı tekif karşısında heyecanla yerinde dans ediyor, kendi kendine mırıldanıp şarkı söylüyordu. Onun bu halleri eski anılarımı canlandırmaya yetmişti. Ne zaman Saturn'ü ziyarete gitsek etrafındaki çemberde zıplar durur, heyecandan kıpır kıpır oradan oraya atlardı. Onun bu denli mutlu olması hoşuma gittiği gibi dile getirmekten de çekinmedim.

"Mutlusun, bu görüntüyü seviyorum." diye fısıldadığımda gözlerini kapatıp gülümsemeye devam etti. Tüm gün boyunca ilk kez ona kendimi hissettirmiştim ve bundan hoşnut bir şekilde gülümsemesini büyütmüştü.

"Demek yarın Delos'a gideceğiz... Oraya uzun zamandır uğramıyordum güzel bir gezi olacak. Özlemiş olmalıyım." dediğimde etrafını kontrol edip "Neden bunca yıl gitmedin ki? Gitmen bir dakikanı bile almazdı." diye mırıldandı.

Onsuz Dünya'yı gezmek mi? Ne anlamı kalırdı ki? "Kendi başıma ne yapacağım Işık Kenti'inde? Seninle gitmek zevkli olacak." diye karşılık verdiğimde gülümseyip ayaklandı. Okulun çıkışına vardığımızda Rasmus maskeli yavşak Paris'i görmemle birlikte sinirlerim tekrar tavana zıplamıştı.

Helen korkuyla geri geri adım atarken onu güvende hissettirmek için elimle sırtını kavrayıp ona destek oldum. "Yanındayım. Korkma." dediğimde adımlarını durdurup derin bir nefes aldı.

Rasmus ona korkusuzca yaklaşınca daha fazla dayanamayarak kendimi ona sahip olduğum çocuğun bedeninde saniyelik de olsa görünür kıldığımda yalnızca düz bir şekilde bana bakmıştı. Aklından ne geçiyordu, neden herhangi bir tepki göstermemişti bilmiyordum ama ona görünmem adımlarını durdurması için yeterli olmuştu. Sanki benim varlığımın farkındaymış gibi bir havası vardı ama yine de benden tırstığını belli edercesine duraksamıştı.

Helen merakla onun baktığı yere yani benim ardıma bakarken Rasmus dikkati kendine toplamaya çalışırcasına konuşmaya başladı. "Ders çıkışı seni yakalayamadım. Anneni merak etmiştim. Nasıl oldu?" diye soran Rasmus'a karşılık bir saniye bile düşünmeden "Annem mi?" diye sormuştu. Rasmus şaşkınlıkla ona bakarken gülümsedim. Zamanında onlarca büyü yapmış biriydi fakat şimdi bir yalan dahi söyleyemiyordu. Yine de olayı fark edip hızla toparlayabilmişti.

Rasmus'un takılma teklifini büyük bir hızla reddedip güzel bir bahaneyle Yorgos'un yanına uzaklaşan Helen'e gülümsemeden bakamadığımı fark ettiğim gibi onun yanına gitmeden önce Rasmus'un kulağına yaklaşıp "Sakın Paris! Aynı hataya düşeyim deme! Yoksa tüm Tanrılara yemin olsun o kıvırcık saç tellerinin her birini bir yıldızın ucuna bağlar seni karadeliklerimden birinin içerisine fırlatırım, kimse de bulamaz seni!" dedim. O ise korkusunu belli edercesine titrek bir nefes alsa da laubali tavrından ödün vermeyerek "Tabi, eski gücün olsaydı." dediğinde alayla güldüm. "Dene ve gör." diyerek yanından ayrıldım.

Helen'in yanına döndüğümde Yorgos'un ona "Şifacı falan olmalısın. Elinin değdiği yerdeki ağrılar yok oluyor resmen." demesi üzerine parmaklarını inceleyen Helen ile karşılaşmıştım. Şaşkın fakat kısık gözlerle kendinin şifacı olup olmadığını anlamaya çalışırken ne kadar tatlı olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Şifacı değildi, bir prensesti. Ama yapabildiği büyülerin haddi hesabı yoktu. Sonuçta Troya Savaşı zamanı bir şifacı gibi pek çok askeri iyileştirdiği gerçeği vardı.

Helen ona Delos haberini anlatırken evine varmıştık. İçeri girip annesiyle biraz atıştıktan sonra odasına vardığımızda bu sefer bana hiçbir şey söylemeden giyinmeye başlayınca gülümseyerek gözlerimi ondan çektim. Fakat ortamda hissettiğim yüksek enerjiyle yerimde kıpırdanıp gözlerimi kontrol amaçlı yalnızca iç çamaşırlarıyla kalan Helen'e çevirmek zorunda kalmıştım.

Onun belinde gezinen siyah dumanla "Hades!" diye tıslamam bir olmuştu. Hades asasıyla bana görünür olduğunda "Ne halt yedin?!" diye bağırması da eş zamanlı olmuştu. Bu esnada Helen hızla giyinmeye başlamıştı.

HELENEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin