"Çok özlediğim bir hatırasın Prenses. Aynı eski zamanlardaki gibi, asıl olman gereken halinle mükemmel görünüyorsun."
(Bu bölümde geçen büyü tarifleri tamamen benim totomdan uydurduğum tariflerdir dikkatinize sunulur...
🧚♀️✨🧚♀️✨🧚♀️✨🧚♀️✨🧚♀️✨🧚♀️✨🧚♀️✨
İlk kez ziyaret ettiğiniz bir yere kendinizi ait hissettiniz mi hiç? Hayatınızda ilk kez gördüğünüz bir vahşi kuşu daha önce beslediğinizi anımsadınız mı? Ya da ayaklarınız altında dolanan domuzu daha önceleri bir yemek masasında yemek yiyen bir denizciyken kesinlikle görmüş olduğunuzu düşündünüz mü?
Sanırım ben bunların hepsini yaşıyorum.
"Gördüğün tüm otları ve çiçekleri kendim yetiştirdim. Her biri intikamımın eseri."
Yutkunarak yeşil elbisesi ile ağaçlar arasında gezinen Kirke'ye çevirdim bakışlarımı. Aslanı oturmuş onu izliyor, arada sırada da kocaman bir kedi gibi esneyip yalanıyordu.
Gemiden indiğimden beri adayı geziyorduk. Kirke neredeyse adanın her yerini bana tanıtmıştı. Neden geldiğimi, ne istediğimi hiç sormamış olmasını Hermes'in ona iletmiş olabileceği kehanete bağlarken ağaçların arasında fark ettiğim ev ile duraksadım. Çatısından sarkan sarmaşıklar ve çiçekler ile ahşaptan yapılmış iki katlı bir evdi. Elimdeki bohçayı sıkıca kavrarken evin kapısı açıldı.
Esmer teni parıldıyordu. Uzun kıvırcık saçlarını dağınık bir topuz halinde toplamıştı ve kıvırcık dalgalar, bordo tül elbisesinin açıkta bıraktığı omuzlarına narin bir şekilde düşmüştü. Kara gözleri ile beni süzdükten sonra Kirke'ye düz bir bakış atıp evin içerisinde girdi.
"Penelope... Ölümlülük iksiri üzerinde çalıştığımız için biraz gergin. Kendisinin kusuruna bakma."
"Aramızın iyi olmadığını biliyorsun."
"Birbirinizi sevmek zorunda değilsiniz. Saygı gösterdiğiniz sürece anlaşabilirsiniz."
Onu onaylayıp bana yol göstermesine izin verdim. Ahşap evden içeri girdiğimizde içerisininin otantik havası beni büyülemeye yetmişti. Kirke ev içindeki birkaç domuzu sinirle kovarken "Öldürsem bir dert öldürmesem ayrı bir bir dert." demiş ve evin kapısını kapatmıştı.
Şöminenin üzerindeki kazana ilerleyip tahta bir kepçeyle karıştırdıktan sonra yaptığı şeyin tadına bakıp onlarca kavanozun bulunduğu rafa ilerledi. Tahminimce 200den fazla kavanoz vardı. Kirke hiç düşünmeden birine uzandı ve içerisinden çıkardığı bitkiden bir miktar kazana ekleyip karıştırdı.
"Akşam için kabak çorbası yaptım. Umarım seversin."
Sessizce kafamı salladığımda gülümseyip yanıma geldi ve elimdeki bohçayı aldı. "Böyle sessiz olduğunu hatırlamıyordum Prenses. Bir sorun mu var?" dediğinde kafamı iki yana sallayarak "Hayır, sadece... Anılarımı yeni geri kazandım ve tüm bunlar bana tanıdık geldiği kadar yabancı da. O yüzden şuan yalnızca gözlemliyorum." demiştim.
"Merak etme yakında hepsini mükemmel bir şekilde yaparsın. Her zaman olduğu gibi bunu da en harika şekilde gerçekleştirirsin."
Penelope'nin sesi ile bakışlarımı arkaya çevirdiğimde onu elindeki etemin kasnağı ile yürürken gördüm. Anlaşılan o ki bana karşı hala iyi duygular beslemiyordu. Ona ne cevap vereceğimi bilemediğim için "Odysseus ve oğullarınızın size selamı var." diyerek konuyu değiştirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HELENE
Fantasy"Sence bu bina yeterince yüksek mi?" Terasın duvarında korkusuzca ayakları üzerinde duran çocuğun yere bakan gözlerinin aksine bakışlarını gökyüzüne çevirdi kız. "Yıldızlara dokunmak için mi?" Yanında hiçbir şey söylemeden oturan kıza çevirdi gözl...