Bölüm 8: Delilik ve Gerçeklik

60 8 34
                                    

"Güzel rüyalar dilemiştim kendime beynimin şu aralar güzel bir şeyler barındırmadığını bile bile."




Kırmızı güller ve oklar... 

Hepsi Eros'un yalanları için birer oyuncaktan ibaret. Eros'un mucizesi derlerdi kimileri aşk için ama gerçekte aşk Eros'un içindeki kinden büyüyen bir lanetti. Eros'un oku herkeste işe yarardı da kendinde işe yaramazdı. Bundan kinliydi, bundan okunu her bulduğuna fırlatırdı. Olmadık kalpleri olmadık kalplere bağlardı sırf nefreti sönsün diye. Aşk bir lanetti ve insanoğlu onu nimetten bilmişti. İşte şimdi bu aşk tanrısı nefretten oluşan varlığıyla, etiyle kemiğiyle karşımdaydı. Tüm o pembe kanatları ve beyaz saçları kandırası duruyordu insanları ama değildi.

Aşk kadar yalandı o da.

"Ne emaneti?" diye fısıldayabilmiştim zorla. Emanetin gül olduğunu tahmin ediyordum gerçi. Asıl merak ettiğim bu emaneti kimden aldığıydı. Apollon, Eros rahat konuşsun diye asasını ondan çekerken Eros rahat bir nefes almış tek eliyle kanayan yarasını kapatmıştı.

"Önce bizi yalnızca prensese görünür kılın. Bir başka insanın daha aklını başından almak istemiyorum." 

Elime geçen ilk şey olan yastığı tam kafasına hedef alarak ona doğru fırlatırken "Prensesine başlatma! Hepinize kendimi açıklamak zorunda mıyım. Yok mu bir grup sohbetiniz, özel frekansınız? Herkese haber verin prenses olmadığımı." diye bağırmıştım. Dionysus gözlerini kısıp Eros'a bakmış "Hey! O Troyalı bile değilmiş. Yalnızca Helen diye seslen." demişti. Sonrasında ise yine dilleriyle susup gözleriyle konuşmaya başlamışlardı. Bunu anlamak benim için çocuk oyuncağıydı artık. Apollon gözlerini kapatıp bir süre bekledikten sonra Eros'un istediği şeyi gerçekleştirmiş olacak ki ona doğru kafasını olumlu anlamda sallamıştı. Eros duruşunu dikleştirip gözlerini evde gezdirdikten sonra gülümsemiş ve bakışlarını bende sabitlemişti. 

"Gülü sahiplendin mi sonunda?" diye sormuştu. Güçlü duruşumu korumaya çalışarak "Neden bıraktın o gülü bana?" diye sormuştum. Bakışlarını bir an için kaçırsa da boğazını temizleyip devam etmişti. "Kimisine bu güllerin dikenlerinden yapılmış oklarımdan saplarım, kimisine ise yalnızca gül bırakırım Helen. Aradaki farkı bilmek ister misin?" 

"Ortalığı bir sahne oyununa çevirme de anlat artık." diye diklendiğimde Eros gülerek Dionysus'a dönmüş "Bunun cesaretinin kaynağı nedir?" diye sormuştu. Bu esnada parmağıyla beni gösteriyordu. Kaşlarım sinirden birbirine doğru yaklaşırken Apollon "Kaynağı biziz ezik. Devam et anlatmaya. Her şeyi romantize etmeye bayılıyorsun." demişti. 

Eros korkuyla yerinde pusarken "Oku aşık etmek istediklerime atarım. Gülü ise zaten kaderi birlikte olan varlıklara bırakırım. Bırakırım ki harekete kaderi harekete geçsin. Yalnızca yazılmakla kalmasın, yazgısı gerçeğe dönsün isterim." demişti. Kaderimde yazılı olan kişi için bırakmıştı demek. Ona karşı harekete geçmem için bırakmıştı ama kimdi o kişi?

"Peki ya kim yazılı kaderimde?" Korkuyla sormuştum bunu. Neden bilmiyorum ama korkuyordum. Ruhum tirtrerken bir kez daha kaçırdı bakışlarını benden aşk tanrısı. "Sana bunu söyleyebilecek olsam gül bırakmaz, ok atardım Helen. Kaderi zorlarcasına tutup sana doğru çeviremem yalnızca usulca değebilirim harekete geçmesi için." Dediği şeyle bakışlarımı Apollon ve Dionysus'a değirdim. Onlar da kaçırıyorlardı gözlerini. Onlar da benim bilmediğim bir şeyi biliyorlardı. 

Yorgunluğumdan olsa gerek dizlerim üzerine düşmüş celladına yalvaran bir esir gibi karşısına geçmiştim üç tanrının. "Benim omuzlarım senin o koca kanatlarını taşıyan omzun kadar geniş değil Eros." Zar zor çıkan sesimle onlara baktım. "Benim omuzlarım sizin sakladıklarınızı kaldıramaz. Madem susacaksınız, madem cevapsız bırakacaksınız sorularımı o zaman neden konuştunuz en başından?" Sesim giderek yükselirken bana doğru yaklaşan Apollon'u olan tüm gücümle ittirmiştim. Ona bakmıyordum ama ayaklarının ittirildiği yerde duraksadığını görebilmiştim. Umursamadan devam ettim içimdekileri kusmaya. 

HELENEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin