"Belki kalbin biri için can çekişiyordur."
"Ah prenses... Ortalığı karıştırmayı hala seviyor olmalısınız."
Prenses kelimesini Krios'un ağzından başka birinden duymak rahatsız hissettirmişti. Evet şu anda tam bu konumda korku dolu o cümleler arasında 'Prenses' kelimesine takılmıştım.
Parmakları arasında kaldığım adamın kolunun altından zar zor sıyrılmış ve merdivenlere doğru koşarak kaçmaya çalışmıştım lakin boşunaydı. Az önce kendimi kurtardığım beden karşıma dikilmişti. Korkuyla ona baktım. Bana söylediği cümle beynimde yankılanırken beni biriyle karıştırıyor olabileceği fikri geldi ve özgüvenle bulunduğum yerde dikleştim.
"Ben bir prenses değilim. İsmim Helen olabilir. Bunu biliyor ve ona göre konuşuyorsanız beni Troyalı Helen ile karıştırmış olabilirsiniz ama sizi temin ederim ki ben O değilim. Kendisi yüzyıllar önce maalesef ki aramızdan ayrıldı. Hem ben Troyalı dahi değilim."
Titan'a karşı aptal diyebilen ben karşımda ne olduğunu dahi bilmediğim birine karşı oldukça saygılı konuşmuştum. Dediklerim üzerine sol dudağı yukarı doğru kıvrılan adam beni baştan aşağı süzmüş bir şeyler söylemek için ağzını aralamış ama daha sonrasında vazgeçmişti.
"Beni tanıdın mı?" diye sorduğunda bakışlarım tekrardan istemsizce duvardaki mozaiğe değmişti. Yutkunup bakışlarımı ona çevirdim ve "Apollon musun?" diye sordum. Kafasını olumlu anlamda salladığında nefes alışverişlerim hızlanmaya başlamıştı. Resmen karşımda bir yunan tanrısı vardı ve sorun şu ki az önce onun Delos'taki sırrını açığa çıkarmıştım.
"Beni gördüğünde şu yerde duran adam gibi bayılırsın sanmıştım ama sen sanki... daha doğal karşıladın." diye gülümseyip odanın etrafında tur atmaya başladığında "Ufak tefek delirmeye başlamıştım. Gördüklerim şaşırmama değil de ürkmeme sebep oluyor yalnızca." diye onu yanıtladım.
"Gerçekten de çok zeki bir kadınsın Helen. Yaşanılan dönemde dahi bulunamayan bu sığınağı nasıl buldun hala aklım almıyor. Söylenilenden fazlasısın. Zeka ve güzelliğin bir arada olduğu nadide bir varlıksın."
Hakkımda söylentiler mi vardı? Gerçi Krios bahsetmiş olabilirdi. Ona cevap vermeden yalnızca onu dinlemeye devam ettim.
"Tahminlerin doğru. İnsanlar saçma sapan kutsallık adına aşkı, dolayısıyla doğumu, ve hastalığın sonucu olabilen ölümü yasakladıklarında bu adada yalnız kalacağımızı anlamıştık. Bu yüzden Dionysus sarhoş etti kimisini ben de yardım ettim şifacılara ki doğum olsun. Yeni nefesler can versin toprağa... Doğumun yokluğu bereketi de beraberinde götürmüştü ve buna engel olmak için Dionysus ile beraber çalışmaktan çekinmemiştik. Fakat bir süre sonra insanlar saklanmaktan yoruldular ve tamamıyla adayı terk ettiler. Kaybettik ama en azından savaştık."
Dedikleri üzerine omuzları düşmüştü. Olayların tam da tahmin ettiğim şekilde gerçekleşmesi beni bir an için şoka uğratsa da bunu yorumlama yeteneğime bağlayarak kafamda büyütmedim. Düşük omuzlarla bana bakan Apollon bir an için gülümsedi ve yanıma geldi.
"Gerçekleri kendi gözlerinle görmek ister misin?"
Sorduğu soruyu anlamazken dudaklarımdan yalnızca "Ha?" kelimesi dökülebilmişti.
"Yani diyorum ki Troyalı olmayan Helen: kısa bir süreliğine her şeye benim gözümle bakmak ister misin?"
Bunun ne demek olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama kafamı olumlu anlamda salladım. Bu kadarını görmüşken fazlasını da görmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HELENE
Fantasy"Sence bu bina yeterince yüksek mi?" Terasın duvarında korkusuzca ayakları üzerinde duran çocuğun yere bakan gözlerinin aksine bakışlarını gökyüzüne çevirdi kız. "Yıldızlara dokunmak için mi?" Yanında hiçbir şey söylemeden oturan kıza çevirdi gözl...